spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIOksimoron siyasetin kime, ne faydası var?

Oksimoron siyasetin kime, ne faydası var?

Bugünlerde, siyasetin bol oksijenli değil, bol oksimoronlu bir sürecinden geçiyoruz. Mesela “Abdullah Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun,” deyip CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i PKK/KCK üyeliğinden tutuklamak… Gün, barış ve kucaklama günüdür deyip Cübbeli Ahmet Hoca’ya Alaattin Çakıcı vasıtasıyla ayar vermek… Malumlarınız üzere topu taca atmak istediğimizde kullandığımız bazı deyimler var: “Dış güçler”, “derin devlet” ve “üst akıl” gibi… Bu tutukluluk olayına yukarıdaki kavramlardan istediğinizi yakıştırın; kesin uyacaktır. Burada Cübbeli Ahmet Hoca kim, Alaattin Çakıcı kim siz karar verin!

“Oksimoron”, birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması anlamına gelen, dilimize Fransızca’dan geçen bir kelime.

Bir zamanlar ehliyet alırken “Ehliyet işlemleriniz için Türk Polis Teşkilatı Güçlendirme Vakfına bağış yapılması zorunludur,” şeklinde karşımıza çıkan bu cümlenin güzel bir oksimoron örneği olduğu söylenir.

Cümlede görüldüğü üzere gönüllülük esasına dayanan bağışın zorunlu olması gibi bir çelişki söz konusudur.

Nostaljik bir reklam vardı hatırlarsanız.

“Yok aslında birbirinden farkımız; ama biz Osmanlı Bankasıyız.”

Cümlede geçen  “ama” bağlacı  “farkımız yok desek de, aslında bal gibi var,” şeklinde yine oksimoron kokan bir örnek.

Bugünlerde, siyasetin bol oksijenli değil, bol oksimoronlu bir sürecinden geçiyoruz.

Mesela “Abdullah Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun,” deyip CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i PKK/KCK üyeliğinden tutuklamak…

Gün, barış ve kucaklama günüdür deyip Cübbeli Ahmet Hoca’ya Alaattin Çakıcı vasıtasıyla ayar vermek…

Hani bir olayın altında bir bit yeniği aradığımızda “zamanlaması manidar” deriz ya!

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması da gerçekten “zamanlaması manidar” bir olay.

 “Tam da birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde,” diye başlayan o samimiyetsiz politik söylem geldi aklıma.

Varsın öyle olsun!

Ama dakika bir, gol bir…

Hukuku “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” gibi kullanarak mı bu birliği sağlayacağız?

Malumlarınız üzere topu taca atmak istediğimizde kullandığımız bazı deyimler var:

“Dış güçler”, “derin devlet” ve “üst akıl” gibi…

Bu tutukluluk olayına yukarıdaki kavramlardan istediğinizi yakıştırın; kesin uyacaktır.

Burada Cübbeli Ahmet Hoca kim, Alaattin Çakıcı kim siz karar verin!

Yeni bir açılımla Ortadoğu’da dengelerin değişeceğini iddia edip ülkesindeki bir ilçede halkı sokaklara dökmek…

Ya da “Barış, barış!” diye haykırıp sürece TUSAŞ saldırısı ile cevap vermek…

Bunu kime, nasıl ve ne şekilde anlatacaksınız?

Uzun bir dönem yaşadığımız OHAL rejiminde çıkarılan KHK’ lardaTerör örgütlerineüyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanlar”ın kamu görevinden çıkarılacağına dair bir hüküm vardı.

Fakat Anayasa Mahkemesi 24.06.2021 tarih ve 2018/81 E., 2021/45 K sayılı kararı ile sonradan kanunlaşan bu düzenlemenin  “üyeliği, mensubiyeti” ibarelerini iptal etti..

İptal gerekçesi ise “Anayasa’nın 36 ve 38.maddeler uyarınca bir ceza isnadının ancak verilecek bir mahkeme kararı ile belirlenebileceği,” şeklinde belirtildi.

Dolayısıyla Ahmet Özer’in örgüt üyeliği veya mensubiyeti de sadece yargılama sonucu ortaya çıkacak bir durumdur.

Bu yüzden de ceza hukuk açısından dosyayı ve tapeleri tam görmeden tutuklamanın ölçülü olup olmadığı konusuna girmeyeceğim.

Ancak bu konuya girmemem uygulanan gözaltı şeklinin ölçülü olmadığını söylememe engel değildir.

Zira daha bir gün önce, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında “Cumhuriyet erdemdir, fazilettir” diyen ve etkinliklere diğer üst düzey kamu görevlileriyle katılan bir belediye başkanından söz ediyoruz.

Aynı kamu görevlisinin bir gün sonra sabah altıda kapısının kırılarak gözaltına alınmasını hukukla izah etmek mümkün müdür?

Eğer telefon konuşmaları tutuklamaya esas olacaksa Abdullah Öcalan’la yüz yüze yapılan veya yapılacak konuşmaları nereye koyacağız?

Olaya sadece hukuken değil, siyaseten de bakmak lazım.

Ahmet Özer’e, KONGRA-Gel Genel Başkanı Remzi Kartal ile 2015 yılında yaptıkları 14 adet görüşme de sorulmuş.

Dikkat ederseniz, 15 Temmuz’da dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak yürürlüğe giren “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” un yürürlüğe konmasına denk gelen bir tarih bu. 

Ya 17/25 Aralık 2013 öncesi Fetullah Gülen’in ayağına gitmelere ne demeli?

Sorun 1-2 yıllık tarih farkı mı?

Organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş birini cezaevinde ziyaret etmek veya makamında koluna girerek ağırlamak normalse, bir politikacı olan Ahmet Özer’i de siyaseten bu norma dâhil etmek gerekmez mi?

Fakat Ahmet Özer’in böyle bir fotoğrafına veya olayına henüz tanık olmadık.

Yakıştırılan en büyük suçlama ise aslında DEM’li olup kent uzlaşısı kontenjanından CHP’den belediye başkanı olması.

Suç uydurma yetenekleri tavan yapmış bir kısım medya mensuplarına şunu sormak gerek:

HÜDAPAR hangi kontenjandan Meclis’e girdi?

Kaldı ki Ahmet Özer DEM’den belediye başkanı olsaydı bu süreçte böyle bir operasyon yapılır mıydı?

Emin değilim…

İslam âlimlerinden Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin o meşhur sözü her şeyi özetliyor:

Kendi inancınızda başkalarının inancını yok sayacak kadar kaybolmayın!”

Sayın Bahçeli “Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir,” dedi ve Sayın Erdoğan’da bunu teyid etti.

Kulağa ne hoş geliyor değil mi?

Bu aslında yüzyıllara dayalı kültürel bir kardeşliğin tanımıdır.

Peki, CHP’li veya DEM’lileri dışlayan biri nasıl kardeşlik iddiasında bulunabilir?

Bu sözler karşısında Ahmet Özer’in tutukluluğuna ilk itirazın Sayın Bahçeli’den gelmesi gerekmez miydi?

Benim teröristim iyi, seninki kötü şeklindeki “orta oyunu”nun daha doğrusu “Ortadoğu oyunu”nun nelere mal olduğunu Gazze’de görmedik mi?

Oysa ortada bir savaş yok aslında sadece katliam var.

Seyredenler de kendi kardeşleri.

Barış, birlik, beraberlik ve kurtuluş kelimelerini kullanırken dilerseniz bir de geçmişe göz atalım:

TBMM I. Dönem milletvekilliği seçiminde Diyap Yıldırım (Diyap Ağa), Mustafa Öztürk (Meço Ağa), Abdülhak Tevfik Gençtürk, Mustafa Zeki Saltık, Ahmet Ramiz Tan Dersim milletvekili olarak seçilmiştir.

Hasan Hayri Kanko ise Osmanlı Mebusan Meclisi’nden TBMM’ye katılmıştır.

Gelin Diyap Yıldırım (Diyap Ağa)’dan  devam edelim:

Yunan işgali sırasında Meclis’in Kayseri’ye taşınması fikrine karşı çıktı ve Meclis kürsüsünden şöyle haykırdı:

 “Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga edip ölmeye mi? Eğer Meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gidemem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline…”

Diyap Ağa  1922 yılında Dersim’in vilayet olması için dilekçe verdi.

Bu teklif Mustafa Kemal’in desteği ile kabul edildi.

Dersim isminin değiştirilmemesini Atatürk’ten rica etti ve isim değiştirilmedi.

4 Ocak 1936 tarihinde Dersim Vilayeti’nin adı 4 Ocak 1936 tarihinde Tunceli oldu.

Yani Diyap Ağa’nın ölümünden bir yıl sonra.

Demek ki siyasal pragmatizmin de bir adabı var.

Kim bilir,  belki de Diyap Ağa’ya bir vefa örneğiydi bu.

Gelelim kayyum meselesine…

Sayın Erdoğan İBB Başkanlığı görevinden verilen mahkûmiyet hükmü neticesinde ayrılmak zorunda bırakılınca yerine kayyum mu atandı?

Kayyum atamak seçilmiş belediye meclis üyelerini de cezalandırmak demektir.

Çünkü kayyum atanan belediyelerde bütçe ve muhasebe iş ve işlemleri valilikçe yürütülür.

Bu belediyelerde belediye meclisi, başkanın çağrısı olmadıkça toplanamaz.

Üstelik şimdiye kadar kayyum atanan bir il veya ilçede atayanların seçim aldığı hiç görülmüş müdür?

Bu basit hesabı dahi yapamamak nasıl bir öngörünün sonucudur?

Terörün bize yaşattığı kırk yıllık insan maliyetini bu sayfada sayılara dökmeye gerek yok.

Buna rağmen hala da dar alanlarda paslaşarak günümüzü birbirimize dar etmeye devam ediyoruz.

Yani “siyasal oksimoron” un dik alasını yaşıyoruz.

Oysa ülke olarak birbirimize çalım atarak değil, önümüzde adeta bir bayrak koşusuyla aşmamız gereken uzun bir mesafe var.

- Advertisment -