İstanbul bunu en son Fatih Sultan Mehmet’in şehri kuşatmasında yaşamıştı. Fetihten 569 yıl sonra İstanbul’u ablukaya almak bugünkü yöneticilere nasip oldu. Hayırlı olsun…
Böylesine kudretli bir cumhurbaşkanının bir vatandaşı uluorta hedef tahtasına oturtması, salt o vatandaşın tehdit edilmesi anlamına gelmez. Bu, demokrasinin ve çizgiyi aşması muhtemel diğer vatandaşların da tehdit edilmesi anlamına gelir. Ezcümle Sezen Aksu “Malumunuz olduğu üzere konu ben değilim” derken, çok haklı; gerçekten “konu, memleket.”
İstanbul'daki kar krizinde vatandaşlar kapalı hangi yol için nereyi suçlamaları gerektiği konusunda uyarıldı. Ama çok az kişi bir şehirde yolların bir kısmının yerel, bir kısmının merkezi hükümete ait olmasının absürtlüğünden bahsetti. Halbuki eğer 2004'te Kamu Yönetimi Rerformu geçseydi, bugün bırakın belediyelerin karla mücadelesini, belediye onay vermeden İstanbul Havalimanı’nın yeri dahi belirlenemezdi.
Uğur Mumcu’nun cenaze töreni, törene katılan kitlelerin ruh hali üzerinden yeni ve güçlü bir devlet siyasetinin inşa edilebileceği duygusunu yaratmıştı. Bu yoldan gidildi ve sonunda 28 Şubat’a varıldı. Bu, hikâyenin bilinen kısmı… Madalyonun öbür yüzünde, o cenaze töreninin, Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) Batı tipinde bir sosyal demokrat partiye dönüştürme uğraşlarını berhava etme doğrultusunda araçsallaştırılması var.
Arabanın duvarlarını yumrukluyoruz. Bağırıyoruz çağırıyoruz. Kimsenin umurunda değil. Tuvalete gitmemize son kez izin verildi. Zaten biz artık çözümü bulmuş, çiş yapıp duruyorduk. Kokular içinde ağlayan sızlayan mahkumlarla Antalya’ya yöneldik. Oradan Burdur. Sonra Bursa.