Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIVietnam (1) Hep aynı hikâye (demokrasisiz yarı-kapitalizm)

Vietnam (1) Hep aynı hikâye (demokrasisiz yarı-kapitalizm)

Yaygın otoriterleşme, veya daha fazla otoriterleşme, veya tek adamlaşma varyantlarından biri daha. Seçimli, çok-partili ülkelerde de oluyor (“illiberal democracy,” liberal olmayan demokrasi, liberalliği kalmamış demokrasi diyoruz). Bazen, bu tür demokrasi unsurlarını vesayet altında da olsa tümüyle yıkan yeni darbelerle çıkageliyor (Myanmar örneği). Hattâ bazen, komünist rejimlerde dahi baş gösterebiliyor. Tek parti de olsa, “kollektif önderlik” adı altında geçicilik, rotasyon, sınırlı görev süreleri gibi denge ve denetleme mekanizmaları kurulmuş olabiliyor yer yer. Derken biri çıkıp hepsini siliyor; tekrar Stalin, Brejnev veya Mao tarzı Ebedî Şef usullerine dönülüyor. Çin’de bunu Şi Cinping yaptı. Şimdi Vietnam aynı yola girmekte.

[29 Ocak 2023] Yukarıdaki resimlere dikkatle bakın. Hemen göze çarpıyor: iki ayrı tip. İki farklı kişilik. Sosyalizmin iki ayrı çehresi. Ve an itibariyle, iki değişik kader. Soldaki, ismi daha çok ekonomik reformların başarısıyla anılan, son yılların devlet başkanı Nguyen Xuan Phuc. Sağdaki, siyasetten sorumlu, genel çizgiyi belirleyen Parti Genel Sekreteri Nguyen Phu Trong. Kapalı kapılar ardındaki iktidar mücadelesinde, soldaki giden, sağdaki kalan.

Bir süre elele yürüdüler, ama yolları iki hafta önce ayrıldı. 17 Ocak’ta, Devlet Başkanı Phuc’un istifa ettiğini öğrendi dünya. Partiden yapılan resmî açıklamada, hem geçmiş hizmetleri övüldü, hem hayli eleştirildi. Kendisine bağlı çeşitli görevlilerin hatâ ve suistimallerinden sorumlu tutuldu. “Partiye ve halka karşı sorumluluklarının bilincinde olduğundan, görevlerinden ayrılma ve emekli olma talebinde bulundu” denildi. Bu nâzik ama soğuk dilin ardındaki gerçek, başını Trong’un çektiği “sertlik yanlıları”nın Phuc’u istifaya zorladığı. Bunun da ardında, “kollektif önderlik” düzeninin yamulması yatıyor. Gerekçesini ise “yozlaşma” veya “yolsuzluğa” karşı mücadele oluşturuyor.

Buradaki kilit kavramları biraz açmam lâzım. Çin’in ve Vietnam’ın yakın tarihi, bu açıdan paralel. Birinde Mao Zedong, diğerinde Ho Şi Min, tarihsel liderdi. İtalyanların capoistorico dediği. Kişisel otoriteleri muazzamdı. Hele Mao, neredeyse partinin de üstünde bir konumdaydı. Bu yüzden de frensiz hareket etmiş ve Kültür Devrimi gibi çok büyük hatâlar yapmıştı.

Mao’nun 1976’da ölmesinin ardından Deng Şiao-ping, bir daha bu kadar dengesiz bir tek adam yönetimi olmasın diye, belirli bir “kollektif önderlik” kavramı geliştirdi. Buna göre, iki önemli görev Parti Genel Sekreterliği ve Başbakanlık olarak belirlendi. Önce ikincisine (başbakanlığa) gelinecek ve oradan birincisine (genel sekreterliğe) geçilecek; her ikisinde görev süresi azamî iki dönem olacaktı. Vietnam ise hiç Çin’in Mao dönemi kadar tek adamcı olmamıştı gerçi. Ho, Le Duan, Truong Çinh, Vo Nguyen Giap ve emsalleri arasında, daha o dönemde, 1950’ler ve 60’larda da böyle bir kollektif önderlik anlayışı vardı. Ancak 1969’da Ho Şi Min’in, 1986’da Le Duan’ın ölümünün ardından, Vietnam Komünist Partisi de kendi içinde böyle bir reform arayışı içine girdi. Dört önemli mevki resmîleştirildi: tabii gene Parti Genel Sekreterliği ve Devlet Başkanlığı, bunlara ilâveten Başbakanlık ve Ulusal Meclis Başkanlığı, bu kategoride yer alıyordu. Aralarında Çin’deki gibi bir rotasyon kurulacak; gene Çin’deki gibi, her birinde görev süresi azamî iki dönem olacaktı.

Ne ki, son yıllarda önce Çin’de işler tersine döndü; tekrar aşırı merkezîleşme ve tek adamlaşma rüzgârları esmeye başladı. Bunun da mimarı Şi Cinping (pinyin transkripsiyonuyla Xi Jinping) oldu. 2012’de parti genel sekreterliğine ve ertesi yıl, 2013’te devlet başkanlığına yükseldi. Önceki, şimdi ılımlı diye bakılan “kollektif önderlik” dönemine kıyasla, Çin’in politikalarını hemen her alanda giderek sertleştirdi. Bu arada, “yozlaşma” veya “yolsuzluk” (corruption) kavramını ideolojik öncelikler arasında neredeyse birinci sıraya çıkardı. Büyük “yolsuzluğa karşı savaş” kampanyaları açtı. Birçok rakibini bu gerekçeyle birer birer tasfiye etti. Görevden aldı, partiden attı, tutuklattı, yargılattı, ağır hapis cezalarına çarptırdı. Yok etti hepsini. Bunu yaptıkça da kalan bütün yetkileri elinde topladı. Bir zamanların “Mao Zedong Düşüncesi” gibi, “Şi Cinping Düşüncesi”ni parti programına ve Çin anayasasına koydurttu. Nihayet 2021’de, azamî iki dönem kuralını da kaldırttı. Mao’dan bu yana üstüste üçüncü defa genel sekreter seçilen ilk parti lideri oldu.

Ardından sıra, dünyanın çok daha az farkettiği, daha sessiz ve derinden giden, daha ortalamacı, her şeyi daha abartısız, daha az dramatik biçimlerde yapan Vietnam’a geldi anlaşılan. Çünkü orada da çok benzer bir süreç yaşanmakta. Trong, Çin’e ve Şi Cinping’e paralel bir savaş açmıştı, yozlaşma veya yolsuzluğa karşı, tâ 2016’da, yani hemen aynı yıllarda. Bu çerçevede, pek çok yüksek görevli de yargılanıp hapse atılmıştı. Şubat 2021’de yapılan parti kongresinde, Şi gibi Trong’un da iki dönemi dolmuştu aslında. Üstelik, 65 diye bir zorunlu emeklilik yaşı varken, 76 yaşındaydı. Buna rağmen, Çin’deki gelişmelerle neredeyse tam bir senkronizasyon içinde, yerleşik usul aşıldı ve Trong üçüncü defa parti genel sekreteri seçildi. Nisbeten Batı’ya ve iş âlemine, özel sektöre yakın görülen (ya da öyle suçlanan) kıdemli kadroları “yolsuzlukla savaş” çerçevesinde hedef almayı sürdürdü. Bu tasfiye kampanyası, sonunda, devlet başkanı Phuc’u devirmeye kadar uzandı.

Fakat neden oluyor? Neden böyle oluyor? Bu içerikle oluyor? Devam edeceğim.

- Advertisment -