Ana SayfaHaberlerDünyaUkrayna neden “Küçük Rusya” olmak istemiyor?

Ukrayna neden “Küçük Rusya” olmak istemiyor?

Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov işgal harekâtı öncesi yaptığı bir konuşmada Rusya’nın tezlerini “İrlanda’da İngilizce konuşmak yasaklansaydı İngiltere’nin tepkisi ne olurdu” diyerek açıklamaya çalıştı. Tarihsel olarak Ukrayna Rusya ilişkileri İngiltere’nin İrlanda ve İskoçya ile olan ilişkilerini gerçekten andırıyor. Ancak bugün İrlanda ve İskoçya’da yoğun olarak İngilizce konuşulması İrlandalıların ve İskoçların İngiliz olduğu anlamına gelmiyor. Benzer olarak Rusçanın yoğun kullanımı ve iki ülke arasındaki yakın kültürel bağlar da Ukraynalıları Küçük Ruslar, Ukrayna’yı ise Küçük Rusya yapmıyor. Yüzyıllardır süren bu kimlik mücadelesini Putin kabul etmiyor.

Büyük Rusya:

Bilmiyor musun, yoksa farkında mı değilsin kimle konuştuğunun?

Ben Rusya’yım, Beni neden umursamıyorsun?  

Sanki bana değil de başka bir Rusya’ya aitmişsin gibi!

Küçük Rusya:

Biliyorum, senin Rusya olduğunu,

Ve bu elbette benim de adım.

Beni neden korkutuyorsun? Ben de mertim.

Ben sana değil senin de efendin olana teba oldum…

Bana hakim olduğunu düşünme.

Hem senin hem benim efendim olan ikimize de hakim.

Ve seninle benim aramdaki fark sıfatlardan ibaret.

Büyük olan sen ile küçük olan ben sınırdaş ülkelerde yaşıyoruz.

Sana küçük denmesi, bana büyük denmesi…

Ne sana ne de bana çok da tuhaf gelmemeli.

Çünkü sebebi senin sınırlarının benimkinden genişliği…

Lakin biz eşitiz ve biriz.

Çünkü iki efendiye değil yalnız bir efendiye biat ediyoruz.

Sözün özü biz eşitiz.

Semen Divovych (1762)

“Defalarca söylediğim gibi biz bir halkız. Kiev [Ukrayna dilinde ve Ukraynalılar için Kyiv] bütün Rus şehirlerinin anasıdır. Tarihi Kiev Rusyası ortak geçmişimizdir ve biz birbirimizden ayrı yaşayamayız.” Vladimir Putin bu sözleri 2014 Mart’ında Kırım’ın ilhakının ardından Rus parlamenterlere yaptığı bir konuşmada söyledi. Temmuz 2021’de yazdığı “Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği Üzerine” adlı makalede ve geçtiğimiz hafta işgalden hemen önce yayınlanan konuşmalarında da benzer tezlerini tekrarladı.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal amacıyla başlattığı süreç, Kyiv’in Moskova etkisinden uzaklaşarak Batı’yla yakınlaşma çabalarının sonucu olarak özetlenebilir. Ancak Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan Ukrayna’nın her egemen devlet gibi kendi dış politikasını yürütme hakkı yok mu? Putin’e göre yok.

Çünkü Kremlin’e göre Ukrayna Sovyet liderlerinin hataları sonucu doğmuş bir anomali ve Ukraynalılık da yapay bir kimlik. Rusya’da oldukça güçlü olan bu görüşe göre Ukraynalılar Rusların küçük biraderleri. Bu yüzden Ukrayna her ne kadar bağımsız olsa da Rusya’nın yörüngesinden çıkmamalı.

Ukraynalılık kimliğinin ne anlam ifade ettiğine dair tartışmayı anlamak için Rusların ve Ukraynalıların ortak geçmişlerine değinmek gerekiyor.

Hem Rusya hem de Ukrayna kökenlerini Orta Çağda varlık göstermiş olan Kyiv Rusyası’na dayandırmakta.

9. yüzyılda kurulmuş olan bu devlet, ağırlıklı olarak Doğu Slav halklarını barındırmış ve Karadeniz ile Baltık Denizi arasındaki bölgede hakimiyet sürmüştür. Kyiv ve Bizans arasındaki yakın ilişkilerle birlikte Doğu Slavlarının Ortodoks Hristiyanlığı benimsemeleri de yine bu sürece tekabül ediyor.

13. yüzyıl başlarında Kyiv Rusyası

Birçok prenslikten oluşan bu federasyonun merkezi Kyiv’di, Moskova ise 12. yüzyılda ülkenin kuzeydoğu sınırlarında küçük bir ticaret merkezi olarak kuruldu. 13. yüzyıla gelindiğinde bu gevşek federasyon doğudan gelen Moğol akınları karşısında dayanamadı; irili ufaklı birçok prenslik Altın Orda devletinin vasalları haline geldi.

14. yüzyıl itibariyle de, modern Ukrayna’nın batı ve orta kesimleri, Kyiv dahil olmak üzere, Polonya-Litvanya Birliği tarafından ele geçirildi. Karadeniz kıyısı boyunca devam eden güney toprakları ve doğu bölgeleri ise Altın Orda ve ardılı Kırım Hanlığı egemenliğinde kaldı.

Moskova ise kuzeydeki korunaklı coğrafi konumu sayesinde Moğol akınlarından daha az etkilendi, Tatar yöneticileriyle olan iyi ilişkileri sayesinde hızlı bir büyüme gösterdi. Kyiv’de kurulmuş olan Rus Ortodoks metropolitliği de 1326 yılında merkezini Moskova’ya taşıdı. Kilisenin bu tercihi, Kyiv Rusyası’nın mirasçısının modern Rusya olduğuna yönelik argümanların en önemli köşe taşlarından oldu.

Yine bu dönemde Altın Orda Hanı Moskova’ya “büyük prenslik” unvanı verdi, diğer Rus prensliklerinden haraç toplamakla görevlendirdi. Bu süreçte Moskova, Rus prenslikleri üzerindeki etkisini artırdı ve Rus siyasi hayatının merkezi konumuna geldi.

15. yüzyıl sonlarına doğru ise Altın Orda Devleti’nin zayıflayıp bölünmesinden faydalanan Moskova, Tatar hakimiyetini sona erdirdi, güneye ve doğuya doğru genişlemeye başladı.

Görüldüğü üzere, bugünkü Ukrayna ve Rusya toprakları, Kyiv Rusyası yıkılana kadar gevşek federatif bir yapı içerisinde yer aldı. Ancak takip eden süreçte farklı devletlerin ve kültürlerin etkisi altında kalarak kendi özgün kimliklerini oluşturma sürecine girdiler.

Ukrayna ve Ukraynalılar

Ukrayna ve Ukraynalıları tarif etmek için tarih boyunca farklı isimlendirmeler kullanıldı. Bizans, Doğu Slavlarını ayırt etmek için, daha geniş topraklara sahip Moskova için Büyük Rus, görece daha az toprağa sahip Ukrayna için ise Küçük Rus tanımlamalarını kullandı.

13. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanan Ukrayna ismi ise Slav dillerinde sınır boyu anlamına gelmektedir. Bu isim, Ukrayna topraklarının farklı güçler arasında tampon bölge olmasından dolayı verildi.

15. yüzyıldan itibaren Ukraynalılar için yaygın olarak kullanılan isimlerden biri de Türkçe kökenli Kazak ismidir. Maceracı özgür insan anlamına gelen Kazak ismi, Ukrayna’nın geniş çayırlarının farklı bölgelerinden kaçan serfler için bir sığınak olmaya başlamasıyla yaygınlaştı.

Bugün Moskova merkezli devlet ve halkı için kullanılan Rusya ve Rus hitapları ise, 17. yüzyıla kadar hem bu topraklara hâkim olan Polonya-Litvanya için, hem de burada yaşayan halk için Ukraynalıları ifade ediyordu. Günümüz Rusyası ve halkı ise Moskova ve Moskovalılar (Moskoflar) olarak anılıyordu.

Ukrayna Kazakları, 16. yüzyıldan itibaren Polonya-Litvanya, Kırım ve bölgede etkinliğini artırmaya başlayan Moskova arasındaki mücadeleden faydalanarak, Kazak Hetmanlığı gibi kendi otonom politik organizasyonlarını kurmayı başarmdı.

17. yüzyıl ortalarında Kazak Hetmanlığı’nın etki alanı

Ancak 17. yüzyılda Kyiv dahil olmak üzere Dinyeper Nehrinin doğusuna tekabül eden kısımları ve 1793 itibariyle de Batı Ukrayna’nın çoğu Rusya’nın egemenliğine geçti. Moskova’nın gitgide artan etkisi Kazakların zaman içinde otonomilerini kaybetmelerine neden oldu.

Büyük Kuzey Savaşı, Ukrayna Kazaklarının Rusya’ya bakış açılarını anlamak için iyi bir örnek teşkil ediyor. Savaşa Hetman Ivan Mazepa önderliğinde ve Rusya’nın yanında katılan Ukrayna Kazakları, 1708 yılında taraf değiştirerek bağımsızlık sözü aldıkları İsveç saflarına geçti. Ancak savaş Rusya’nın zaferiyle sonuçlanınca, Ukrayna’daki Rus hakimiyeti artarak devam etti.

Mazepa Rusya tarafından hain ilan edildi, hatta Rus Ortodoks Kilisesi tarafından lanetlendi. Ruslara göre Mazepa kendi ihtirasları peşinde koşarak ortak Rus ideallerine sırt çevirmişti.

Ukraynalılara göre ise Mazepa, Ukrayna’yı Rus boyunduruğundan kurtararak bağımsız bir devlet yapmak isteyen bir kahramandı. Bu görüşe göre Mazepa’nın bağımsızlık mücadelesi, 18. yüzyıl başlarında dahi Ukraynalıların kendilerine has bir kimlik edindiklerini ve bağımsızlık ideallerine sahip olduklarını gösteriyor.  

Ukrayna’nın Rusya topraklarına katılmasıyla birlikte Ukraynalılar, yeni yeni gelişmekte olan Rus imparatorluğunun idari, dini ve kültürel hayatında büyük bir rol sahibi oldu. Rusya’nın ilk eğitim kurumlarının oluşturulmasında, Kiev/Kyiv’deki akademi modeli örnek alındı. Bu okulların Rusya’da gelişmesinde, din hayatında ve idari alanda önemli konumlara yükselen Ukraynalıların, Rus imparatorluğunun modernleşmesinde büyük etkisi oldu.

Nitekim Kiev Akademisi Ortodoks din adamları tarafından yönetilse de, Avrupa’da yaygın olan Cizvit okulları model alınarak kuruldu. Bu okulun gerek Polonya-Litvanya üzerinden Batı’yla kurduğu etkileşim, gerek Rusya’nın modernleşmesine yaptığı katkılar, Ukrayna’nın ve Ukraynalıların nevi şahsına münhasır tarihsel süreçlerini yansıtan güzel bir örnektir.

Avrupa’da yükselen milliyetçilik akımları 19. yüzyıl itibariyle Ukrayna topraklarında da etkili olmaya başladı. Bu dönem özellikle aydınlar arasında, hem Rus hem de Avusturya-Macaristan egemenliğindeki Galiçya bölgesinde, Ukraynalılık etrafında bir ulus bilinci yükselmiştir.

Bölgede yükselen milliyetçilik akımlarını tehlikeli bulan Rusya, bu dönem ortak kökene vurgu yapmak amacıyla, aslen Bizans tarafından Ukrayna topraklarına verilen Küçük Rus ve Moskova’ya verilen Büyük Rus tanımlamalarını öne çıkardı.

Çarlık Rusyası’nın yükselen Ukraynalılık kimliği üzerindeki baskıları, 1876 yılında Ukraynaca yayınların basımı ve dolaşımının yasaklanmasıyla daha da görünür bir hal aldı. Artan baskılar, Ukrayna milliyetçiliğinin merkezinin görece daha serbest olan Avusturya-Macaristan egemenliğindeki Galiçya bölgesine kaymasına sebep olmdu.

Nitekim günümüzde de Ukrayna’nın batı bölgelerinde Ukraynaca, Rusçaya göre çok daha yaygındır. Ülkenin doğusunda ise söz konusu baskıların etkisi halen sürmekte, Rusça Ukraynacaya göre hakim pozisyonunu korumaktadır.

Çarlık yönetiminin 1917’de Rus Devrimi’yle birlikte çökmesi ve ardından yaşanan İç Savaş Ukraynalılara kendi devletlerini ilan etme fırsatını verdi. Bu devletin yönetimi ve sınırları ise Rus İç Savaşı’ndaki gelişmelere bağlı olarak sürekli değişti.

Beş yıllık bu çalkantılı dönem, Ukrayna’nın 1922 yılında Sovyetler Birliği ve Polonya arasında bölüşülmesiyle son buldu. Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği’nin kurucu üyelerinden oldu.

Putin’in de sık sık şikâyet ettiği üzere, 1920’li yıllar boyunca Lenin’in korenizatsiya (yerlileştirme) politikalarının oluşturduğu serbestlik ortamında Ukraynaca ve Ukrayna kültürünün gelişimi Sovyet yönetimi tarafından desteklendi.

Ancak bu özgürlük ortamı uzun sürmedi. Ukrayna, Stalin’in Ruslaştırma ve kolektivizasyon politikalarının yol açtığı sıkıntılardan en çok etkilenen bölgelerden oldu. Bu dönemde Ukraynacaya ve Ukrayna kültürüne yönelik baskılar tekrar gün yüzüne çıktı.

Tarım alanlarının kolektifleştirilmesine yönelik Stalin politikalarının yol açtığı kıtlık sonucunda Sovyetler Birliği’nde, 3 milyondan fazlası Ukraynalı olmak üzere yaklaşık 5 milyon insan açlıktan yaşamını yitirdi.

Holodomor döneminden bir fotoğraf…

Bugün Ukrayna Holodomor (açlıktan ölüm) ismiyle anılan kıtlık dönemini Sovyetler Birliği’nin Ukraynalılara yönelik bilinçli soykırım politikası olarak tanımlıyor. Rusya’ya göre ise, tüm Sovyet halklarının büyük acılar yaşadığı bu süreci politika malzemesi yapmanın bir anlamı yok.

Ukrayna ile Rusya arasında anlaşmazlığa yol açan en büyük tarihi meselelerden biri de İkinci Dünya Savaşı sırasında Ukrayna’da yaşananlar. Bu dönemde Polonya ve Sovyetler Birliği’yle savaşan Nazi Almanyası’nın Ukrayna’nın bağımsızlığını sağlayabileceği fikri Ukrayna’da bağımsızlık taraftarlarınca kabul gördü.

Ukrayna İsyan Ordusu gibi birtakım örgütler Almanlarla iş birliğine giderek Sovyetlere karşı savaştı. Bu tür ayrılıkçı hareketlerin mirası Sovyet dönemi boyunca bir tabu oldu; üzerlerindeki tartışma resmi hain söylemiyle sınırlı kaldı.

Bağımsızlık sonrası yükselen Ukrayna milliyetçiliğiyle birlikte Ukrayna İsyan Ordusu ve liderleri kahraman olarak değerlendirilmeye başladı. Bugün Kremlin yönetiminin Ukrayna’ya yönelik itibarsızlaştırma söyleminin başında gelen neo-Nazi suçlamalarının kökeni de buraya dayanmakta.

Ukrayna’da Ukraynaca ve Rusçanın hakim olduğu bölgeler. Bu konu hakkındaki yaygın yanılgılardan biri de Rusça konuşanların tamamının etnik olarak Rus sayılmasıdır. Rusça konuşan birçok Ukraynalı kendini etnik olarak Ukraynalı saymaktadır.

Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte Ukrayna 1991 yılında bağımsızlığını elde etti. Bağımsız Ukrayna’nın dış politikada nasıl bir çizgi izleyeceği ise, gerek iç siyasette gerekse de uluslararası arenada hep tartışma konusu oldu.

Tarihsel olarak Polonya-Litvanya ve Avusturya-Macaristan etkisinde kalmış olan Batı Ukrayna’da ağırlıklı olarak Batı ile yakın ilişkiler kurulması desteklenirken, Rus etkisine çok daha önce girmiş olan Doğu Ukrayna’da bugüne kadar Rusya’yla olan ilişkilere öncelik verilmesi görüşü hakimdi.

Batı ile Rusya arasında sürekli gelgitler yaşayan Ukrayna’nın bağımsızlık sonrası dönemine, 2004’teki Turuncu Devrim ve 2014’teki Onur Devrimi damgasını vurdu.

2004’teki Turuncu Devrim.

2004 yılındaki başkanlık seçimleri, Batı yanlısı Viktor Yuşçenko ile Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç arasında sert bir rekabete sahne oldu. Seçim sürecinde Yanukoviç lehine birçok hile yapıldığına dair yaygın kanıya rağmen Yanukoviç seçimin galibi ilan edildi.

Bunun üzerine başkent Kyiv’de halk sokaklara döküldü. Günler süren protestoların ardından Ukrayna yargısı seçimlerin tekrar edilmesine karar verdi. Tekrarlanan seçimin galibi, Batı’yla daha yakın ilişkiler güdülmesini savunan Yuşçenko oldu.

Seçim süreci boyunca Yanukoviç’i açıktan destekleyen Moskova’nın seçime müdahale ettiği bugün hâlâ yaygın bir kanı. Rusya’ya göre ise Ukrayna’daki Turuncu Devrim, diğer Sovyet ülkelerindeki benzer hareketler gibi, Batı’nın bu coğrafyadaki Rusya etkisini kırmak için giriştiği bir toplumsal mühendislik projesiydi.

Viktor Yuşçenko (zehirlenmeden önce ve sonra).

Onur Devrimine giden süreç ise 2010’daki başkanlık seçimlerini kazanan Yanukoviç’in 2013 yılında Avrupa Birliği’yle imzalanacak olan ortaklık anlaşmasından vazgeçmesiyle başladı. İşbirliği anlaşmasının akamete uğramasıyla başlayan yoğun protesto hareketleri, Yanukoviç’in ülkeyi terk etmesi ve parlamento tarafından görevden alınmasıyla sonuçlandı.

Ukrayna üzerindeki etkisinin yok olmakta olduğunu gören Rusya, Ukrayna’ya doğrudan müdahale ederek Kırım’ı ilhak etti. Doğu Ukrayna’daki Donetsk ve Luhansk bölgelerinde de, bağımsızlık talep eden silahlı direniş örgütlerini organize ederek destekledi. Rusya böylece hem Batı yanlısı Ukrayna’yı istikrarsızlaştırmayı hem de ülke üzerindeki siyasi etkisini sürdürmeyi hedefledi.

Putin’in Sovyet liderleri tarafından haksız yere Ukrayna’ya verildiğini öne sürdüğü Çarlık Dönemi Yeni Rusyası.

Ancak Rusya’nın bu müdahalelerine rağmen Kyiv Batı’yla olan yakın ilişkilerinden ve NATO’ya üyelik sürecinden vazgeçmedi. 2021 sonunda Moskova, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçilmesine ve ittifakın 1997 öncesi sınırlarına çekilmesine yönelik taleplerini içeren bir ültimatom verdi. Kabul edilemeyeceği bilinen bu taleplerin cevapsız kalması, Rusya’nın 24 Şubat’ta başlayan işgali için en büyük bahanelerden biri oldu.

Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, işgal harekâtı öncesinde yaptığı bir konuşmada Rusya’nın tezlerini “İrlanda’da İngilizce konuşmak yasaklansaydı İngiltere’nin tepkisi ne olurdu” diyerek açıklamaya çalıştı. Tarihsel olarak Ukrayna-Rusya ilişkileri, İngiltere’nin İrlanda ve İskoçya ile olan ilişkilerini gerçekten andırıyor.

Ancak bugün İrlanda ve İskoçya’da yoğun olarak İngilizce konuşulması İrlandalıların ve İskoçların İngiliz olduğu anlamına gelmiyor. Benzer biçimde, Rusçanın yoğun kullanımı ve iki ülke arasındaki yakın kültürel bağlar da Ukraynalıları Küçük Ruslar, Ukrayna’yı ise Küçük Rusya yapmıyor.

Bugüne kadar Rusya’yla yakın bağlar kurulması gerektiği görüşünün hâkim olduğu Doğu Ukrayna’dan gelen görüntüler de bu durumu doğruluyor. Tarihsel olarak Rusya yanlısı görülen ve geçtiğimiz hafta içerisinde Rus askerleri tarafından ele geçirilen pek çok Ukrayna şehrinde işgale karşı protesto gösterileri düzenlendi. Putin’in hayal ettiği, işgalcilerin Rusya bayraklarıyla karşılandığı bir durum ise halen gerçekleşmedi.

Kırım meselesi

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Ukrayna’da yaşanan en büyük gelişmelerden biri de Kırım’ın Ukrayna’ya bağlanması oldu. Bu durum 1991 sonrası dönemde Ukrayna-Rusya ilişkilerinin en önemli konularından biri haline geldi. Sovyetlerin demografik mühendisliğinin bir sonucu olan Kırım meselesi, hayli ilginç bir geçmişe sahip.

Kırım’ın yerlisi olan Kırım Tatarları, Stalin tarafından 1944 yılında Orta Asya’ya sürgün edildi. Sürgünün akabinde, Rusya’dan gelen göçlerle birlikte de yarımadanın nüfusunun yaklaşık %75’ini etnik Ruslar oluşturmaya başladı.

Öte yandan İkinci Dünya Savaşı sonrası Ukrayna topraklarının batıya doğru genişlemesiyle birlikte Ukrayna’da etnik Ukrayna popülasyonu arttı. Sovyet yönetimi, stratejik olarak büyük öneme sahip Ukrayna’da artan Ukraynalı nüfusunun doğurabileceği potansiyel tehlikeleri engellemek için Kırım’ı Ukrayna’ya bağladı; buradaki Rus çoğunlukla Ukraynalıları dengelemeyi hedefledi.

NMoskova yönetimi benzer politikaları Ukrayna’nın doğu bölgelerinde ve savaş sonrasında Sovyetler Birliği tarafından yeni ele geçirilen Baltık ülkelerinde de uyguladı; etnik Rusların bu bölgelere göçünü teşvik etti.

1991 sonrası dönemde Kırım’ın Ukrayna sınırları içerisinde kalması, Moskova tarafından talihsiz bir hata olarak görüldü. Rus Karadeniz Filosuna ev sahipliği yapan yarımadanın hem stratejik konumu hem de tarihsel Rus emperyal kimliği için önemi, Rusya’nın bölgeye yönelik emellerinin devam etmesine yol açtı.

Nitekim Rus muhalif lider Alexei Navalny’nin dahi 2014 yılında Kırım’ın ilhak edilmesini desteklemesi de, Ruslar için Kırım’ın öneminin ne denli büyük olduğunun bir göstergesidir.

Gerek Ukraynalılar gerek de Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bölgeye geri dönen Kırım Tatarları Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını kabul etmemekte. Kırım uluslararası toplum tarafından da halen Ukrayna’nın bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin bağımsızlığı

Ukrayna tarihsel olarak Moskova’daki Rus Ortodoks Kilisesi’nin yetki alanında kaldı. Ancak ülkenin 1991’de bağımsızlığını kazanmasıyla Kyiv merkezli Ukrayna Ortodoks Kilisesi kuruldu.

Bu yeni kilise, Fener Rum Patrikhanesi ve Rus Ortodoks Kilisesi başta olmak üzere diğer kiliseler tarafından uzun bir süre tanınmadı. Ukrayna’daki kiliselerin çoğu da Rus Ortodoks Kilisesi’nin idaresi altında kalmaya devam etti.

Ancak hem Kremlin’in Rus Ortodoks Kilisesi üzerindeki etkisinin artması, hem de 2014 sonrası gelişmeler, kilise konusunun politik yönünü öne çıkardı.

Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Ukraynalı din adamlarından bazılarının Rus ayrılıkçıları destekleyerek Kyiv yönetimiyle aralarına mesafe koyması ve çatışmalarda hayatını kaybeden Ukrayna askerlerinin cenazelerini kaldırmayı reddetmesi, bağımsız Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne verilen desteğin artmasına yol açtı.

Bu gelişmelere bağlı olarak, 2018 sonunda Fener Rum Patriği Bartholomeos, tomos adlı bir kararname yayınlayarak Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin kurulmasını resmen onayladı. Rus Ortodoks Kilisesi ise Kyiv merkezli kiliseyi reddetmeyi sürdürüyor.

Ukrayna’daki kiliselerin çoğunluğu halen Rus Ortodoks Kilisesi’nin yetkisi altında olsa da, Fener Patrikliği’nin kararıyla birlikte Ukrayna genelinde 700’den fazla kilise Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılarak Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin yetkisi altına girdi.

Ukrayna’daki Rusya aleyhtarlarını “şeytani güçler” olarak tanımlayan Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’in Kremlin’in işgal harekâtına destek vermesi, Ukrayna genelinde tepkiyle karşılandı. İlerleyen süreçte Kyiv merkezli bağımsız kilisenin Ukraynalı Ortodokslar nezdindeki etkisi muhtemelen daha da artacaktır.

- Advertisment -