Ana SayfaÖZEL HABERDOSYA | Araştırmacılar tartışıyor: 14 Mayıs seçim sonuçları nasıl okunmalı?

DOSYA | Araştırmacılar tartışıyor: 14 Mayıs seçim sonuçları nasıl okunmalı?

Ulaş Tol (TEAM Araştırma): “Erdoğan da kaybetti ama muhalefet daha büyük kaybetti. Anketlere katılmayan utangaç sağ seçmeni ıskaladık.” Yusuf AKIN (AREDA): “Plazaların ağdalı dili ile tasarlanmış mesajlar, Türkiye sosyolojisini tanımamaktan kaynaklanıyor”. Aydın/Yalçınkaya: “Asıl soru ‘ekonomideki bozulma iktidar değiştirir’ algısının bu seçimde neden gerçekleşmediğidir?”

14 Mayıs seçimleri sonuçları ikinci tura doğru giderken hala tartışılıyor.

Seçim sonuçlarını  TEAM Araştırma Genel Direktörü Ulaş Tol, Areda Survey Genel Müdürü Yusuf Akın, Batman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünden Doç. Dr. Halil İbrahim Aydın ve Atatürk Üniversitesi İktisat Bölümünden Doç. Dr. Ömer Yalçınkaya’ya sorduk.

3

1.SORU: Cumhurbaşkanlığı seçimi bilindiği gibi ikinci tura kaldı. Muhalefetin değişim ve umut rüzgârıyla seçimi ilk turda bitireceği ya da dip dalgayla büyük bir fark atacağı öngörülüyordu. Erdoğan’ın önde bitirmesi muhalefette şok etkisi oluşturdu. Pandemi, depremin etkisi, ekonomik kriz, iktidarın yıpranmışlığı vs gibi gerekçeler ileri sürülüyordu. Tüm bu parametrelere rağmen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan veya Cumhur İttifakının önde bitirmesini nasıl okumak gerekir? Bu sonucun oluşmasında etkileyici ve belirleyici dinamikler neler oldu sizce? 

Ulaş Tol-TEAM Araştırma Genel Direktörü

“Erdoğan da kaybetti ama muhalefet daha büyük kaybetti”

%50+1 sistemi, iktidarı hedefleyen bir siyasete, Türkiye’nin hâkim çoğunluk bloklarını konsolide etme mecburiyeti getiriyor. Seçimi kazanmanın başka bir yolu yok. Bunun için güce sahip olmak, sorunlara karşı güven duyulan taraf olmak, çok farklı kesimleri aynı anda memnun etmeyi başarmak ve merkezden uzak olmamak gerekiyor.

Bu aslında Erdoğan için bile zor bir oyun haline gelmiş durumda. Çünkü farklı mahalleleri kapsamayı hedefleyen bir siyaset ile kendi mahallesini konsolide etmek için kutuplaştırıcı gerilim siyaseti arasında denge kurmak oldukça zorlaştı. Birincisi mahalleler arası geçişler arttı ve gerilimlerden rahatsızlıklar oluştu. İkincisi de kendisi de merkezden uzaklaştı ve farklı eğilimleri aynı anda etkileme yeteneği azaldı. 

Bu nedenlerle sonuçlara rağmen çoğunluk hegemonyasını Erdoğan’ın da tesis edebildiğini düşünmüyorum. Ancak bu yarışta iki kaybeden olmayacağı sadece bir kaybeden olacağı için birinci turda bir kazanan oldu, o da Erdoğan oldu. Bir başka deyişle Erdoğan da kaybetti ama muhalefet daha büyük kaybetti. Ya da muhalefet de çoğunluk üzerinde mutabakat oluşturamadı.

Bunun önemli nedenlerinden biri sadece seçimde değil belki de bu yılın başlarından bu yana mesaj verme motivasyonu yüksek olan arada bir seçmen bloğu oluşması oldu. Bu ara bloğun taşıyıcıları iktidardan çok muhalefete zarar verdi. Bir yandan iktidardan kopmaya yakın seçmeninin kopuşunu durdurdu, diğer yandan da muhalif seçmenin konsolidasyonunu engelledi. Oysa bu seçimin bir referandum seçimi niteliği bulunuyordu. Bunu Erdoğan seçmeni daha fazla hissetti.

Yusuf Akın-AREDA SURVEY Genel Müdürü

“Plazaların ağdalı dili ile tasarlanmış mesajlar, Türkiye sosyolojisini tanımamaktan kaynaklanıyor”

Ben muhalefet partilerinin ve çalıştığı araştırma şirketlerinin de 14 Mayıs’a benzer bir sonuç bulduğunu düşünüyorum. Yok eğer; araştırma şirketlerinin tümü, kamuoyuna açıkladıkları sonuçları millet ittifakı/6’lı masayla paylaştılarsa bu sonucun oluşmasında etkileyici ve belirleyici ana dinamik araştırma şirketleri olmuştur.

6’lı masanın ilk kurulduğu dönemde muhalif seçmen motivasyonu daha yüksekti ve masa o dönemde “kararsızlar durağı”ndaki Erdoğan seçmeninin dikkatini çekmeyi başarmıştı. İkna edici bir lider, kadro, vaat ve potansiyel adaylar kamuoyuyla paylaşılamayınca sokağın heyecanı günden güne eridi. “Koşulsuz muhalif” taban dışında bir destek de alınamayınca sonuca şaşırılmasını şaşkınlık verici buluyorum.

Plazaların ağdalı dili ile tasarlanmış mesajları zaten reklam yorgunu olan seçmene bir bombardıman şeklinde bocalamak ve anlaşılmayı beklemek. Bu beklenti Türkiye sosyolojisini tanımamaktan kaynaklanıyor. Öte yandan mesajın anlaşılır olması ve mesajı iletenin güvenilir olması da siyasetin gereklerinden. Kim diyor ve ne diyor? Sn. Cumhurbaşkanı bu konuda çok avantajlı ancak Sn. Kılıçdaroğlu için aynı şeyi söylemek bence çok mümkün değil.

Doç. Dr. Halil İbrahim Aydın-Doç. Dr. Ömer Yalçınkaya

“Asıl soru ‘ekonomideki bozulma iktidar değiştirir’ algısının, bu seçimde neden gerçekleşmediğidir?”

Demokrasimiz için son derece önemli olan ve halkın iradesinin net bir şekilde gün yüzüne çıkması seçimlerle gerçekleşmektedir. Seçim sürecini doğru okumak için iç siyaset, dış politika, Türkiye ekonomisi, küresel ekonomi gibi parametreler başta olmak üzere diğer göstergelerle beraber çok boyutlu düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Pandemi ile kendini iyice gösteren küresel ekonomik sorunlar hiç şüphe yok ki ülkemizde de kendini derinden hissettirmiştir. Söz konusu ekonomik sorunlar, sizin tabirinizle iktidarın yıpranması ve son tahlilde hepimizi yaralayan deprem, seçim sürecine büyük oranda etki etmiştir. Seçim sürecinde her bir parti ve dâhil olduğu ittifak kazanacağını dahası fark yaratacağını tabanına anlatmaya çalışır. Bu durum siyasetin doğasında vardır. Siyasetin algı ile yapıldığı realitesinden hareketle toplumun farklı kesimlerinde farklı beklentilerin oluşması da olağandır.

Hiç şüphe yok ki sandıktan çıkan sonuç içinde bir mesaj da barındırıyordu. Süreç içerisinde yaşanılan tüm gelişmelerin (ekonomi, deprem…) iktidarın hanesine negatif olarak yazılacağı belirtilse de iktidar partilerinin sandıktan görece etkilenmeden çıkabilmesi, muhalefet partilerinin düşünmesi gereken bir konudur. Konut fiyatları, kira artışları derken meyve-sebzenin, soğanın fiyatına kadar tüm gelişmelerin seçime etki edeceği kanaati oluşsa da sandıktan çıkan sonuç seçmen davranışında büyük bir etki yaratmadığı yönündeydi.

Burada asıl düşünülmesi gereken soru genel kabul gören ‘ekonomideki bozulma iktidar değiştirir’ algısının bu seçimde neden gerçekleşmediğidir. Bu soruların yanıtı kişiden kişiye değişmekle beraber, tekrar ifade etmek isterim ki oturup derinlemesine düşünmesi gereken ise muhalefet partileridir.

Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçim sonuçlarını ya da diğer bir ifade ile seçmen davranışını ne etkiler sorusu uzun zamandır bizim de gündemimizdeydi. Tam da bu noktada iki akademisyen (Doç. Dr. Halil İbrahim Aydın ve Doç. Dr. Ömer Yalçınkaya) olarak bu konuyu uzun süre tartıştık. Sade bir vatandaş olarak da seçim sürecini ve sonuçlarını ekonomi ve sosyoloji başta olmak üzere türevi konuların etkileyebileceği konusunda hem fikir olduk. Ancak açıklayıcı değişkenleri doğru tanımlamak süreci doğru okumak açısından önem arz etmektedir. Bu minvalde akademik bir merak ile başlayan ve seçmen davranışlarını konu edinen modelimizi geliştirmeye başladık.

2.SORU: Parlamento seçimlerine ilişkin oluşan tabloyu siz genel olarak nasıl okuyorsunuz? İktidar ve Cumhur ittifakının meclis çoğunluğunu sağlamasında ve muhalefetin gerekli başarıyı yakalayamamasında hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz?

Ulaş Tol-TEAM Araştırma Genel Direktörü

“HDP oylarının düşmesinin sebebi: Seçmeninin sandığa gitmemiş olması, geçersiz oy hataları ve Türk solunun destek vermemesi”

Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi meclis seçimlerinde de muhalefet, toplumun çoğunluğunu ikna edemedi. Bu cumhurbaşkanlığı seçimine göre daha az sürpriz oldu. İktidar için meclis çoğunluğu için yeterli olan %45 eşiğini geçmesi yeterli olacaktı, öyle de oldu. Muhalefetteki oy dağınıklıkları milletvekili sayılarını sınırlandırdı.

Öncelikle muhalefet liste ortaklaştırmasında yetersiz kaldı. İttifaklar kuruldu ama bu ortaklıklar küçük ortaklar için kazançlı sonuçlanırken, ittifak toplamı için ve büyük ortaklar için başarı getirmedi. İşbirlikleri kazan kazan sonuçları sağlamadığı gibi aynı havuza seslenmek muhalefet içi rekabete neden oldu.

Seçmenler ise partilerin yapamadığı işbirliğini sandıkta gerçekleştirmeyi reddetti. Cumhurbaşkanlığı seçimleri meclis seçimlerini gölgeledi. Meclis seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu alıp almayacağı önemsenmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimi bir uzlaşı alanı, meclis seçimleri ise siyasi çeşitliliğin alanı olarak değerlendirildi.

İktidarın başarısındaki diğer bir faktör şu oldu: AK Parti’den rahatsız seçmen için MHP ikinci adres oldu ancak Millet İttifakı’nda İYİ Parti, CHP’ye gelmeyen oyların adresi olamadı.

Yeşil Sol’un, HDP’nin oylarının belirgin düzeyde altında kalması incelenmesi gereken diğer önemli bir sonuç. Bunun için daha fazla veriye ihtiyaç var ama belli bir oranda seçmenlerinin sandığa gitmemiş olması, geçersiz oy hataları ve Türk solunun HDP’ye destek vermemesi de etkili olmuş görünüyor.

Yusuf Akın-AREDA SURVEY Genel Müdürü

“Seçmen netlik sever. Muhalefet, seçmeni ikna edebilecek o net mesajı keşfedemedi”

“Yeter ki Recep Tayyip Erdoğan gitsin” motivasyonu ile hareket eden muhalefet seçmeni yine oyunu Sn.Kılıçdaroğlu’ndan yana kullanacaktır fakat seçilebilmek için daha fazlası gerekli. İlk tur öncesi cumhurbaşkanı adayı ve milletvekili adaylıklarının karar süreçlerinin sancılı geçmesi “zorunluluk gereği” devam eden bir birliktelik izlenimioluşmasına ve liderlerin beklediği o yükselişin gerçekleşmemesine yol açtı.

Seçmen netlik sever. Muhalefet, seçmeni ikna edebilecek o net mesajı keşfedemedi. “İstişare, ortak akıl” ile “her kafadan ses çıkması” arasında bir fark var. Eğer bir iddianız varsa onu doğru ve sade bir tasarımla hedef kitlenizle buluşturmalısınız. Yanlış tasarlanmış siyasal iletişimin sonrasında “neden anlatamadık?” yerine “nasıl anlamıyorlar?” serzenişi hâkim olur ve beraberindeki stres seçmeni tahkir etmeyi getirebilir.

Bizi anlamıyorlar diyen kaybeder. Yankı odalarında duyduğunuzu sandıkta göremeyince sonucu kabullenmek güç olur. O yüzden hem karar vericiler hem taban/kamuoyu doğru verilerle beslenmelidir.

Koalisyon dönemlerini hatırlayan ve son 20 yılını istikrarlı bir iktidar ile yaşamış seçmenin çoğunluğu tercihini yine Cumhur İttifakından yana yapmıştır. Parlamentodaki Cumhur ittifakı üstünlüğü seçmenin 2.turdaki oy verme davranışı üzerinde etki edebilecek ana faktörlerden biridir. İki aday için de garanti denebilecek bir durum olmamakla birlikte Sn. Erdoğan’ın hem oy hem motivasyon açısından avantajlı olduğu söylenebilir. 

Doç. Dr. Halil İbrahim Aydın-Doç. Dr. Ömer Yalçınkaya

“14 Mayıs seçimlerinin en önemli kazananı şüphesiz “milliyetçilik” oldu”

14 Mayıs tarihinde gerçekleştirilen milletvekili seçimleri düşünüldüğünde çok sayıda partinin genel başkanlarının meclise girmesi çoğulcu demokrasi açısından önem ihtiva etmektedir. Elbette bu seçimde avantaj yakalayan, kazanan ya da kaybedenlerin olması normaldir. 14 Mayıs seçimlerinin en önemli kazananı şüphesiz “Milliyetçilik” oldu. Tarih boyunca iktisadi kriz zamanlarında milliyetçilikte artış yaşandığı bilinmektedir. Ülkemizde de milliyetçi oylardaki artışın hem ekonomik hem de politik sebeplerle gerçekleştiği kanaatindeyiz. Cumhur ittifakının ortakları düşünüldüğünde AK Parti kendisinden kopan oyları ittifak ortağı partiler sayesinde tutmayı başarırken, sosyolojiyi doğru okuduğu görülmektedir. AK Parti her ne kadar oy kaybetmiş olsa da oyları ittifak içinde tutmayı da başarmıştır. Öte taraftan CHP ortak liste kararı ile milletvekili sayısını arttırsa da kendi milletvekili sayısını düşürmüş bulunmaktadır.

Siyasette algının önemi tartışılmaz bir realitedir. Ancak süreci algı ve sosyal medyanın ötesine taşımak çok daha önemlidir. Dönüp baktığımızda sosyal medya, televizyon ekranlarında gördüğümüz reklamlar, gençlere yönelik politik söylemler derken rüzgârı arkasına alan bir muhalefet bloğu görünmekteydi.

Tüm bunlara rağmen sandıktan çıkan sonuç malumunuz. Millet ittifakının adayını geç açıklaması, ittifakın aday konusunda uzlaşamaması, masadan ayrılma noktasına gelen partilerin olması ilk akla gelenler arasında… Elbette bunlar arttırılabilir ya da azaltılabilir. Siyaseten çok şey söylemek mümkün olmakla beraber, akademik olarak nelerin etkili olduğu ve seçmen davranışını en çok neyin etkilediği sorusu kilit rol üstlenmektedir. Geliştirmiş olduğumuz ve seçmen davranışlarını konu edinen modelimizde hiçbir göstergeyi dışlamadan, dönemsel olarak 1980’lerden itibaren hangi seçimde hangi göstergelerin daha fazla etkili olduğunu analiz etmek araştırmamız için ışık tutucu nitelikteydi.

3.SORU: Kamuoyu araştırma(cı)ları, danışmanlık ve anket firmalarının seçim öncesi analizleri ve öngörülerini, sonuçlanan tablo ile mukayese edecek olursanız, araştırma ve kamuoyu şirketlerinin seçim karnesine dair değerlendirmeniz nedir?

Ulaş Tol-TEAM Araştırma Genel Direktörü

“İktidara yakın şirketler bu seçimde daha isabetli sonuçlar yayınladılar”

Öncelikle şunu belirteyim araştırma şirketlerinin müşterileri olur ve amacı da müşterilerine iç görü sağlamak, veriye dayalı analizler gerçekleştirmektir. Oy tahmini en son konu. Ama maalesef esas konu haline gelebiliyor. Bunda tabi şirketler arası rekabetin bir gösteri alanına dönmesi de etkili.

Tahmin ve eğilimleri göstermek açısından kamuoyu araştırmalarının iyi bir sınav vermediği açık. Tabi şu var: geçersiz sayılan oyların çoğunluğu muhalif oylar olabilir, bir dizi seçim güvenliği sorunları da yaşanmış olabilir. Ancak yanılgı bunlara sığınılamayacak boyutlarda. Birinci faktör çok dinamik bir gidişata tanık olmuş olmamız. Tahminler açıklandıktan sonra dahi gelişmeler oldu. Zaten her hafta şaşırtıcı oy geçişleri oluyordu. Hatta gün gün değişti.

“Veriler Erdoğan’ın belirgin üstünlüğüne işaret etmiyordu ama biz de yanıldık”

Biz son sahalarımızın sonuçlarını açıklamadık. Zaten genelde de açıklamıyor, açıkladığımızda da muhalif beklentiyi tatmin etmeyen sonuçlar bulduğumuz ve sonuçlarımız umut kırıcı bulunduğu için eleştiriliyoruz. Yakın zamanda da bizim sonuçlar muhalefetteki genel hava kadar iyimser değildi. Ancak bizim de öngörümüz son viraja girildiğinde Erzurum vakası sonrası ve İnce’nin çekilmesiyle 1. turda seçim sonuçlanmasa da Kılıçdaroğlu’nun önde bitireceği yönünde idi. Veriler Erdoğan’ın belirgin üstünlüğüne işaret etmiyordu ama biz de yanıldık.

Genel olarak kim daha az kim daha fazla sonuçlara yaklaştı ona bakmadan değerlendirirsek, birinci faktörün “house effect” (mahalle etkisi) olduğunu düşünüyorum. Mahalledeki rüzgâr verilerdeki işaretleri ve alarmları görmeyi zorlaştırabiliyor, daha pozitif işaretleri fazla yorumlamaya neden olabiliyor. Örneğin iktidara yakın şirketler bu seçimde daha isabetli sonuçlar yayınladılar. Fakat son yerel seçimde de tam tersi olmuştu. Siyasi partilerden hangi taraf daha başarılı olursa o tarafa daha fazla iş yapan şirketler daha başarılı oluyor. Nedenleri uzun bir yazı konusu, seçimlerden sonra değerlendirmek isterim.

“Anketlere katılmayan utangaç sağ seçmeni ıskaladık”

İkinci faktör yöntemsel sorunlar. Sağlıklı bir örneklem yapılandırılamıyor çoğunlukla. Telefon anketlerinde bu daha büyük bir sorun. Mahremiyet, denkler arasında muhalif, eğitimli ve aktif yurttaşlara daha fazla erişiliyor olması diğer bir sorun. Bizim de tercih ettiğimiz yüzyüze araştırmalarda ise iki önemli faktörün yanılgıda etkili olduğunu düşünüyorum. Birincisi sürekli değişen dinamiklerle çok kısa zamanlarda sonuç alma mecburiyeti, yani zaman baskısı, saha kalitesini etkiliyor. Yeterince zaman ayrılmadığında sokak ve hane eksenli örneklemden sapmalar olabiliyor. İkincisi ise anket red davranışı sonuçları etkiliyor. Son kertede anketi kabul eden seçmenleri ölçümlüyoruz. İyi bir örneklem yapısı bu hatayı azaltıyor. Ama yine de sıfıra indirmesi mümkün değil. Buna daha fazla tedbir alınması mümkün. Bizim bunun için denemelerimiz oldu ama yeterince enerji ayıramadık.

Daha derinlikli çalışmalara ihtiyaç var. Belli ki anketlere katılmayan utangaç sağ seçmeni ıskaladık. AK Parti’den kopan AK Partililerin ankete katılma motivasyonu daha yüksek olmuş görünüyor. Oysa hâkim algı, baskı ve kaygılar nedeniyle tam tersi olduğu yönünde idi. Diğer bir eksiklik yüzyüze araştırmalarda eğitimli orta üst düzey sosyoekonomik gelir grubundaki seçmenlere daha az erişim olması. Bu da örneğin özellikle büyük şehirlerdeki seçmen davranışının kimi özgünlüklerinin kaçırılmasına yol açabiliyor.

Velhasıl araştırmaların esas hedefinin seçmen gruplarının motivasyonlarını ve kaygılarını resmetmek daha önemli olsa da oy tercilerindeki hassasiyeti artırmak için de daha fazla yöntemsel ve deneysel araştırmalara ihtiyaç var.

Yusuf Akın-AREDA SURVEY Genel Müdürü

“Maalesef bu seçimlerde bazı araştırma şirketleri ya muhalefet liderlerini ve tabanını ya da Türkiye kamuoyunu yanıltmıştır”

Araştırma bir kampanyanın ilk adımıdır. Çok yönlü çekilen fotoğraf üzerinden yorum yapılır, sonuçlar değerlendirilir ve aksiyon planlanır. Yanlış verinin üzerine doğru bir aksiyon önermesi yapmak mümkün değil.

Veri siyasi aktörlerin kadim yol arkadaşıdır. Yanlış arkadaş kimseyi doğru yere götürmez. Doğru olmayan veri ile doğru bir iş tasarımı mümkün değildir.

14 Mayıs seçimlerinde maalesef bazı araştırma verilerinin siyasal iletişim malzemesi olarak kullanıldığı yönünde ciddi iddialar var. Hem etik değerler hem sektör geleceği açısından araştırmacıların çok daha temkinli olmaları gerekli. Kurumsallıktan uzak, iletişim aparatı olduğu net olan tabela şirketleri hariç erdemli tutumlarıyla linç pahasına elindeki veriyi kamuoyuyla paylaşan araştırmacılar, sektörün kamuoyundaki itibarını güçlendirecektir. Çünkü maalesef bu seçimlerde bazı araştırma şirketleri ya muhalefet liderlerini ve tabanını ya da Türkiye kamuoyunu yanıltmıştır.

Doç. Dr. Halil İbrahim Aydın-Doç. Dr. Ömer Yalçınkaya

“Araştırma şirketleri anket temelli araştırmalarını, seçmen davranışına etki edebilecek muhtemel unsurları içerecek şekilde revize etmeliler”

Bu konuyu sadece Mayıs 2023 seçim sonuçlarına indirgemeden Türkiye’nin yakın siyasi tarihini ve özellikle 2000’lerden itibaren yapılan seçimlerin sonuçlarını kapsayabilecek bir şekilde ele almanın faydalı olabileceğini düşünüyoruz. Geçmiş seçimlerde çok kıymetli araştırmalar yapılmış olsa da 14 Mayıs seçimlerinde yapılan analizlerin önemli bir kısmında ciddi sapmalar olduğunu gördük. Yapılan anket temelli bu analiz ve öngörüler bilimsel bir metodolojiye dayanmalarına rağmen tutarsızlıkları nereden kaynaklanıyor? Tam olarak aklımızdaki bu soru ve alanda tespit ettiğimiz boşlukları kapatmak adına iki akademisyen (Doç. Dr. Halil İbrahim Aydın ve Doç. Dr. Ömer Yalçınkaya) yürütücü ve çalışma ekibimizle bu konuya eğildik.

Yapılan çalışmaları irdelediğimizde hiç şüphesiz ki bunda örneklem seçimi, kullanılan istatistiki yöntem ve benzeri kaynaklı hataların yadsınamaz etkisi bulunduğunu tespit ettik. Ancak yine de bu türden hatalar, analiz ve öngörülerin bilimsel sınırların ötesindeki sapmaları tek başına açıklamakta yetersiz kaldığı kanaatindeyiz. Bu durumun oluşması kamuoyu araştırma şirketlerinin analiz ve öngörülerinin, siyaset biliminde kabul gören ve seçmen davranışı üzerinde etkili olduğu belirtilen sosyolojik, psikolojik ve rasyonel tercihleri, bir bütün olarak içerememesinin etkili olabileceğini düşündürmektedir.

Bu noktada, kamuoyu araştırma şirketlerinin anket temelli araştırmalarını seçmen davranışı üzerinde etkili olabilen muhtemel bütün unsurları içerebilecek bir şekilde revize etmelerinin gerekli olduğunu ve salt anket temelli araştırmalarını tamamlayabilecek türden yeni yöntem arayışlarına girmelerinin gerekli olduğu kanaatindeyiz. Bu düşünce, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere başta olmak üzere dünyada birçok ülkede anket temelli çalışmaları tamamlayıcı bir şekilde uygulanmakta olan farklı istatistiki ve ekonometrik araştırmalara dayandırmaktayız.

Bu dayanaktan hareket ederek çalışma ekibimizle, dünyadaki güncel uygulama örneklerinin Türkiye için uygun olup olmayacağı konusunda yaklaşık bir yıldır araştırmalar yapıyoruz. Türkiye için Mayıs 2023 Milletvekili seçimlerini öngörmeyi hedefleyen araştırmalarımızda, seçmen davranışı üzerinde etkili olabilecek sosyolojik, psikolojik ve rasyonel tercihlere odaklanıp, bu tercihleri veri alarak modeller tanımlayıp ve istatistiki-ekonometrik yöntemlerle Haziran 2018 ve Mayıs 2023 Milletvekili seçimlerinin nasıl sonuçlanabileceğini tahmin etmiş bulunmaktayız.

Bilimsel bir araştırmanın makul ve kabul edilebilir hata payı içerisinde kalarak Haziran 2018 ve Mayıs 2023 Milletvekili seçim sonuçlarını sırasıyla 0.80 ve 0.20’lik bir sapma ile tahmin etmeyi başardık. Her bilimsel araştırmada olduğu gibi belirli kısıtlarına rağmen bu sonuçları elde edebilmek bizleri umutlandırıyor ve anket temelli çalışmaları tamamlayıcı bir şekilde dünyada kullanılmakta olan uygulama örneklerinin Türkiye için de geliştirilebileceği konusunda bizleri teşvik ediyor.

Bu doğrultuda, seçimlere yönelik yapılan araştırmalarda seçim öncesi analiz ve öngörülerdeki hata paylarını azaltabilmek (bilimsel sınırlar içerisine çekebilmek) ve seçim sonuçlarını gerçeğe en yakın şekilde tahmin edebilmek üzere dünyadaki güncel uygulama örneklerine odaklanmanın önemli olduğunu ve önümüzdeki yerel seçimler noktasında da buna katkı sunacağı kanaatindeyiz.

- Advertisment -