Ana SayfaÖZEL HABER“Hepimiz, artık varlığını her an her yerde hissettiğimiz baskıdan; had bildiren, sopa...

“Hepimiz, artık varlığını her an her yerde hissettiğimiz baskıdan; had bildiren, sopa gösteren siyasilerden çok yorulduk

Sıla Türköne: “İktidar değişikliğinin, mücadeleye alan açacağına inanıyorum ya da inanmak istiyorum. Çünkü hepimiz, artık varlığını her an her yerde hissettiğimiz baskıdan, had bildiren, sopa gösteren siyasilerden çok yorulduk. O yüzden bir gelişme bekliyorsam da hiç değilse başımıza üşüşen kalabalığın, birazcık nefes almamıza imkân tanıyacak ölçüde dağılmasına dair bir gelişme bekliyorum.”

20 Yıllık Hikâye: Kadınlar AK Parti Dönemini Anlatıyor röportaj dizisinin dokuzuncu konuğu Sıla Türköne.

2023 seçimlerinden kadınlar lehine bir gelişme bekliyor musunuz?

Lehte bir gelişme bekliyor muyum sorusuna net bir cevabım yok maalesef, ancak umutlu hissediyorum. Bu aslında seçimlere dair bir umut değil de daha çok kadınların mücadele edişine duyduğum güven. İktidar değişikliğinin, mücadeleye alan açacağına inanıyorum ya da inanmak istiyorum. Çünkü hepimiz, artık varlığını her an her yerde hissettiğimiz baskıdan, had bildiren, sopa gösteren siyasilerden çok yorulduk. O yüzden bir gelişme bekliyorsam da hiç değilse başımıza üşüşen kalabalığın, birazcık nefes almamıza imkân tanıyacak ölçüde dağılmasına dair bir gelişme bekliyorum. Ki durumun vahametini ve kadınların mücadelesine ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösteriyor yine ve benim açımdan umut tam da bu mücadelenin içerisinden yeşeriyor.

Geçtiğimiz yirmi yılda kadınlar, özellikle dindar kadınlar nereden nereye geldi, neler yaşadı, neler hissetti?

Gençlik dönemleri tam da bu döneme denk gelmiş, 32 yaşında bir kadınım; kendi hikâyemden de yola çıkarak genç kadınlar adına, hayal kırıklıkları ile dolu bir süreç olduğunu söyleyebilirim. Bugün kazanım olarak dile getirilen, yaklaşan seçimler için de kaybedilmeyeceğinin sözü verilen her şeyin arkasında dindar kadınların, her zamanki gibi görünmez kılınan mücadelesi var. Kadınlara “seçme ve seçilme hakkını” veren ilk ülkeler sıralamasında bulunmanın karşısına, dindar kadınlara “kamusal alanda başörtüsü” hakkının verilmesi kondu ve neticede aba altından gösterilen sopa el değiştirmiş oldu. Görünürde birtakım haklar verildi, ancak kadınları özgürleştirecek şartlar sağlanmadı. Dindar kadınları yanında tutmanın en kolay yolu buydu ve sürekli geriye dönüşü hatırlatarak bir korkutma politikası izlendi. Bunun en somut örneğini Gezi Parkı sürecinde yaşanan Kabataş olayında gördük meselâ; o zaman yine başörtüsü üzerinden oluşturulan tedirgin edici ve korkutucu atmosferi hâlâ çok iyi hatırlıyorum. Öte taraftan tam da bu duyguların ortaklığı üzerinden farklı kesimlerden kadınların daha çok temas ettiği bir dönem oldu. Bu temas edişlerin etkisiyle dindar kadınlar özelinde de dayanışmanın güçlendiğini düşünüyorum. En azından benim kuşağımdaki dindar kadınlar için böyle olduğunu söyleyebilirim.

AK Parti’nin doğruları, yanlışları neler?

Dindar kesime yönelik baskıların ortadan kaldırılması ve özgürlüklerin gündeme gelmesi meselelerinde doğru adımlar atılmış olabilir ancak bugünden bakınca tersine dönmüş bir baskı ortamının da yaratıcısı olduklarına neredeyse son 10 yıldır şahidiz. 6284 ve İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında olduğu gibi en kolay vazgeçilen siyasi menfaatin kadınlara ilişkin uygulamalar olduğu son dönemde sıkı sıkıya tutundukları ittifak ortaklarının politik söylemlerinden de anlaşılıyor. Toplumsal hayatı sürdürmekte iş gören bütün kurumları ve aygıtları yalnızca kendi menfaatlerini koruyacak biçimde kullanıyor, kullanamadıklarına da yasaklar getiriyor. Buna en yakın örnek olarak Kızılcık Şerbeti dizisine verilen yayın yasağını gösterebiliriz. Orada aslında basit bir yayın durdurma cezası yoktu, AKP’nin evvelden beri yöntem olarak kullandığı daha önce de değindiğim bir menfaat oluşturma politikası izlendi. Son dönemde oldukça ses getiren Nursema karakteri özelinde, dindar kadınları hizaya çektiği bir yöntemle mücadele ettiğimiz şiddetin ve baskının bize ne kadar yakın olduğunu bir kez daha hatırlattı. Uzun zamandır kutuplaşmayı besleyecek şekilde bir strateji izlediler ve dolayısıyla -bir zamanlar hayalini kurdurdukları- barış ortamını, neticede bir ihtimal olarak bile elimizden almış oldular.

Partilerdeki kadın kontenjanı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çoğu parti için yetersiz olduğunu düşünüyorum. Kontenjan meselesi de aslında yine bir seçim stratejisi olarak karşımıza çıkıyor kadınlar özelinde. Kadınlar, yine büyük mücadelelerle, ancak küçük, göstermelik sayılara dönüşüyor partilerde. Temsiliyet açısından da pek bir karşılığı olmuyor. Bu seçim için bölgemde beni temsil edecek bir aday arıyorum listelerde mesela, kaçıncı sıradan girmişler, meclise girme ihtimalleri var mı, bunların hepsini birlikte düşününce temsil edileceğime dair bir inancım da kalmıyor.

Oyunuzdan bağımsız, partiler üstü düşünürseniz, kadınlar için nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?

Kadınlar için hayatlarına dair daha çok ihtimalin mümkün olduğu bir Türkiye hayal ediyorum.  En başta hayatta kalmanın, yaşamanın bugünkü kadar zor olmadığı bir Türkiye belki. Kadına yönelik şiddetin her türlüsünün ortadan kalktığı, failleri ifşa edenlerin ya da kınayanların yargılanmadığı, gerekli cezaların failin kimliği, statüsü, ideolojisi gözetilmeksizin verildiği, özetle sokağa çıkarken ya da geç bir saatte eve dönerken başıma bir şey gelecek mi diye korkmadığım, arkamda yürüyen birini hissettiğimde kalbimin sıkışmadığı bir Türkiye hayal ediyorum. Kısacası en temel haklarımızdan biri olan yaşama hakkının güvence altına alınmasını istiyorum.

Kadınların kendileri olabildiği bir düzen hayal ediyorum. Yalnızca birinin annesi, karısı, bacısı, kızı olmak zorunda kalmadıkları, kendi yapıp ettikleri veya yapamadıkları, hayalleri, istekleriyle fark edildikleri ve değer gördükleri bir Türkiye, mümkün mü?

- Advertisment -