Amerika’nın PKK’nın önde gelen üç ismi Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın başına sırasıyla beş, dört ve üç milyon dolar ödül koyması Türkiye’de acaba Amerika’nın PKK’ye bakışı değişiyor mu şeklinde sorulara sebep oldu. 1999’da örgütün lideri Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim eden Amerika acaba yirmi yıl sonra örgütün öteki şeflerinin de ipini mi çekiyordu?
Sedat Ergin’in Hürriyet gazetesinde 8 Kasım 2018 tarihli yazısında bu konuyu işlerken sorduğu sorulardan biri şu: “PKK’yı 1997 yılında ‘yabancı terör örgütü’ olarak kabul eden Abdullah Öcalan’ı 1999 yılı başında Türkiye’ye teslim eden ABD’nin bu adımı atmak için neden yaklaşık yirmi yıl bekledi?
Ortadoğu gibi bir coğrafyada dengelerin, taktik ittifakların her sabah yeniden şekillendiği bir kaynayan kazanda her hamleye büyük anlamlar yüklemek çok doğru değil. Kaldıki PYD/YPG’nin değil, ‘PKK’nın terör örgütü olduğunu’ savunan Amerika için bu hamle yeni olsa da tutarsız değil. Bu tip hamlelere dair hızlı sonuçlara varmak yanıltıcı olabilir. Daha anlamlı olan bölgenin şekillenmesinde etkili olan güçlerin uzun vadeli stratejilerinde bir değişiklik olup olmadığını anlamaya çalışmak.
Böyle bakınca gördüğümüz şu: PKK şeflerinin başına ödül konulmasının ‘Washington’un ana stratejisinde’ bir değişikliğe işaret ettiğini gösteren bir emâre yok. Belki şu soru daha anlamlı: Amerika bu hamlesiyle dağdaki PKK ile ovadaki PYD/YPG arasındaki ayrımı vurgulamaya, hatta daha da ileri gidip PKK’yı bitirip YPG’yi mi öne çıkartmaya mı çalışıyor? Bu sorunun bizdeki cevabına geçmeden önce Amerika’nın bölgedeki ‘ana stratejisi’ne yakından bakalım.
Amerika Ortadoğu’da neyin peşinde?
Amerika’nın Ortadoğu politikasına yön veren iki temel prensip var: Körfez’den uluslararası pazarlara enerji akışının kendi kontrolünde devamını sağlamak ve İsrail’in güvenliğini temin etmek. Kimi uzmanlar bu iki temel prensibe bir üçüncü hedefi de ekliyor. Son dönemde yükselen küresel dev Çin’in önünü kesmek. Ortadoğu, Çin’in enerji satın aldığı ve yüksek teknoloji ürünü silahları sattığı bir coğrafya. Ama bundan daha önemlisi bu coğrafyanın İran’dan geçen ve Mezopotamya’yı içine alan coğrafya Çin’in 33 ülkeyi içine alan ‘Tek Kuşak Tek Yol’ projesinin geçiş hattı içinde bulunması (Bu proje ayrı bir yazı konusu ama bunun Amerikanın liderliği ettiği bütün küresel finansal sistemi kökünden sarsabilecek boyutları olduğunda pekçok kişi hemfikir)
Amerika Ortadoğu’da son yirmi yılda pekçok stratejik hata yaptı, Arap Baharı’nda nasıl bir yol takip edeceğini bilemedi, yalpaladı durdu. Ancak tutarlılık içinde olduğu şey Kürt jeopolitiğinde attığı adımlar oldu.
Amerika’nın Kürt jeopolitiğini harekete geçiren hamleleri
Amerika’nın bölgede orasından burasından patlak veren yüz yıllık Sykes- Picot bu düzenini yeniden ‘dizayn’ etmeye çabaladığı görülüyor. Bunu kendisinden önceki kolonyal güçlerin yöntemini kullanarak yani bölgeyi daha küçük parçalara ayırarak yapmaya uğraşıyor.
Bunu nereden biliyoruz?
Soğuk Savaş ertesinde Ortadoğu’ya yaptığı ve Kürt jeopolitiğini harekete geçiren iki büyük askeri harekâttan.
Amerika’nın son 25 yılda Kürt jeopolitiğini hareketlendiren iki büyük hamlesi oldu. 1991 ve 2003’te Irak’a yönelik kapsamlı askeri harekâtları yarattığı siyasi sonuçları itibariyle Irak Kürtlerine geniş bir hareket alanı açtı. 2010 sonunda patlak veren Arap Baharı’nın Suriye sahasındaki etkileri de Irak’taki Kürt hâkimiyet alanının Suriye sahasına doğru yayılmasına yol açtı. Bugün artık başkenti Bağdat olan merkezi bir Irak yönetimi hukuken var olsa da fiilen yoktur. Irak’ı yönetenler Bağdat’ta aldıkları kararı Erbil veya Süleymaniye’de uygulatabilme kudretinde değiller. Aynı şey Suriye için de geçerlidir. Arap Baharı’nın üzerinden geçen sekiz yılda başkent Şam ülkenin gerisindeki otoritesini önemli ölçüde kaybetti. Şam’da karar alıp Kamışlı’da bunu uygulatabilmek artık mümkün değil.
Mezopotamya’da kendi kontrolünde eğer mümkünse bağımsız bir uydu devlet, değilse geniş özerkliğe sahip bir bölge yaratmak – Amerika’nın Ortadoğu’da ana hedefleriyle uyumludur. Irak’ın Kürt bölgelerinde 45 milyar varillik petrol rezervi ve buna ek olarak bulunan dev doğal gaz kaynakları bu yapının uzun vadeli finansmanını temin etmeye yeterli. Irak Kürtleri, bu istikrarsızlık ortamında bile 2016 yılı rakamlarıyla günlük ortalama 600 bin varil petrol üretebilir durumdalar.
Bir Kürt uydu devleti, İsrail’in 1980’lerden beri üzerinde çalıştığı ’megalo idea’dır zira, Amerika- İsrail çizgisindeki bir uydu devletin bölgede İsrail’e karşıt veya mesafeli İran, Irak, Suriye ve Türkiye’yi aynı anda bir stratejik kapana alacağı ortada.
Amerika’nın bölgede uyguladığı politikalar açısından yeni olan Türkiye’ye açıkça düşmanlık eden, 35 yıldır terör eylemleri yapan bir örgütle fiilen askeri işbirliğine girmiş olmasaydı.
Amerika’nın sahada kendisi için savaşacak ‘askere’ PKK’nın ise küresel bir güçle ittifak içinde görünmeye ihtiyacı vardı. Örgüt Anadolu’nun Kürt gençlerini Amerikan’ın bölgedeki hesaplarının hizmetine vermekten çekinmedi. ‘Sosyalist’ PKK’nın ‘Rojava devrimi’ Pentagon’un kartal kanatları altında büyüyecekti. ‘Sosyalist’ PKK’nın en büyük kapitalist ve emperyalist ülkenin maşası olarak devrede olması jeopolitiğin ideolojik safsataları nasıl darma duman ettiğinin bir göstergesidir.
PKK ile PYD/YPG ayrıştırılabilir mi?
Amerika ‘terör örgütü’ olarak tanığı bir yapıyla askeri işbirliğine girerken bunu örgütün Suriye sahasındaki ismine (PYD/YPG) sığınarak kamufle etmeye çalıştı. Bunu insanların zekasıyla alay ederek yapıyordu ama buna mecburdu, zira nihayet bu bir suç ortaklığıydı. Amerika’nın son zamanlarda dillendirmeye başladığı yeni ‘fikir’ ise Kandil merkezli PKK ile Suriye sahasındaki PYD/YPG ‘nin ayrıştırılması. Washington’un Kandil’deki üç yöneticinin başına ödül koymasını bu hedef mâtuf görenlerin sayısı az değil.
Peki Amerika’nın kendisi bu ikisinin ayrıştırılabileceğine gerçekten inanıyor mu?
İnanıyor olabilir zira, binden fazla düşünce kuruluşuna sahip olmasına rağmen Ortadoğu’ya dair cehaletini son 20 yılda defalarca ortaya koymuş olan bir devletten bahsediyoruz. Trump döneminin yeni Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey gibi isimlerin bazı demeçleri bu yönde işaretler veriyor. James Jeffrey 1 Kasım 2018 tarihinde El Arabia’ya verdiği bir demeçte Türkiye ve PYD/YPG ‘den ‘Amerika’nın iki ortağı’ olarak söz ediyordu. Son zamanlarda bu ‘iki ortağın’ arasını bulmak için Amerikalıların ‘terörist PKK’nın aradan çıkartılmasına çabalayacaklarına dair söylentiler yayılıyor. Karayılan, Bayık ve Kalkan’ın başına ödül konulduğu haberi böyle bir zamanda geldiği için daha fazla dikkat çekti.
Bilenler bilir, PKK öyle karpuz gibi ortadan ikiye bölünebilecek bir örgüt değildir. Dünyanın gördüğü en katı ve disiplinli örgütlerden biridir,nitekim başı kopartıldığında bile yaşamayı başarmış bir örgütten bahsediyoruz. Bölge içi ve bölge dışı bütün aktörlerle işbirliği yapar, çıkarı gerektiğinde onlarla çatışmalara girer, onlara kendini kullandırtır, karşılığında onları kullanır.Türkiye’den başka hiçbir ülkeyle de uzun dönemli düşmanlık ilişkisine girmez. Alanı, alandaki değişimleri okuma becerisi, zaman zaman aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pekçok bölgesel aktörden daha iyi olabiliyor.
PKK ile PYD/YPG’nin birbirinden ayrı şeyler olduğu Amerika’nın kendi yöneticilerinin bile doğru olmadığını itiraf ettiği bir politikadır. Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın başına ödül konulması bu politikanın propagandası mahiyetinde bir hamle gibi duruyor.
PKK ile PYD/YPG’nin ayrıştırılabileceğine dair fikirlerle ilgili söyleyeceğimiz şey şudur : ‘Cehlin ol mertebesi ancak tahsil ile mümkündür’
Amerikalıların eğer gerçekten böyle fikirleri var ise bunlar PKK’yı ve bölgeyi hiç tanımamalarından, onu Suriye sahasındaki her gün her hafta yeni mitoz bölünmelere uğrayan radikal İslâmcı örgütlerle karıştırmalarından kaynaklanıyordur.
Gürkan Zengin kimdir?*
1968 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe 1989'da TRT Haber Merkezi'nde adım attı. Çeşitli televizyonların Ankara bürolarında muhabir, editör ve haber müdürü olarak çalıştı. CNN Türk televizyonunda on yıl boyunca 'Editör' programını hazırlayıp sundu. Zengin, Al Jazeera’nin, Türkiye yapılanmasının başında oldu. Türkiye’de faaliyet gösteren Al Jazeera’nin Türk haber direktörlüğünü yürütüyordu.