Almanya'nın önde gelen gazete ve dergilerinden 6'sının; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı hedef alan, "tehdit ediyor" başlığıyla çıkmasını; nasıl yorumlayabiliriz?
Şurası açık: Alman medyası, tıpkı Amerikan medyası gibi; son yıllarda Türkiye'yi dehşetli merak etmeyi alışkanlık haline getirdi. Eskiden çok daha önemli gelişmeleri haber bile yapmazlardı. Giderek derinleşen bu merakın arkasında nasıl bir mantık bulunuyor?
Alman medyasına göre Tayyip Erdoğan, kimi tehdit ediyor? Alman gazete ve dergilerindeki yazılara bakınca, muhalefet partilerini tehdit ettiği sonucu çıkıyor. Peki, nasıl tehdit ediyor? Alman gazetelerine göre, "Eğer koalisyon kurulamazsa, Türkiye erken seçime gider…" diyerek tehdit ediyor…
Bizdeki haberler ise hiç de böyle değil. Alman medyası bizim göremediğimizi mi görüyor? AK Parti izlediğimiz kadarıyla erken seçim havasında hiç değil. Parti içindeki ana eğilim-edindiğimiz izlenimlere göre-CHP ile koalisyon yönünde… Başbakan Davutoğlu'nun da bu ihtimale yatkın olduğu söyleniyor. AK Parti içindeki ikinci eğilimse, MHP ile koalisyon yönünde.
Şunu da ekleyelim: Seçimin ilk sonuçlarının ortaya çıkmasından bu yana "erken seçim"i tercih edebileceğini belirten parti başkanı, MHP lideri Devlet Bahçeli. Başka da hiçbir parti erken seçim tercihinde bulunmadı.
Kaldı ki, erken seçim neden tehdit olarak görülebilir ki! Sonuç olarak seçime başvurmaktan söz ediliyor. Yani halkın iradesinden bahsediliyor.
Sisi'yi kırmızı halıyla karşılayanlar
Peki, önde gelen Alman gazete ve dergilerinin derdi ne? Almanya'ya ne oluyor? ABD'ye ne oluyor? Bu ülkelerin basınında, aylardan beri, özellikle kabaca şöyle bir yaklaşım öne çıkıyor: "Türkiye'de; Erdoğan önderliğinde, güç odaklı, irrasyonel yönleri olan, modern dünyaya ve çağdaş değerlere mesafeli bir rejim kurulmuş durumda. Suriye'de IŞİD'i destekliyor, İslamcılığı kışkırtıyor. Bölgede Sünni bir cephe kurmaya çalışıyor."
Hatta, bazı Alman gazetelerindeki okur yorumlarında, Hitler benzetme ve yakıştırmalarıyla da karşılaşmak mümkün.
Bu türden değerlendirmeler yapanların; İran, Suudi Arabistan ve Mısır'daki antidemokratik rejimlere karşı hırçınlık ettiklerine tanık olmuyoruz. Almanlar, geçenlerde, ülkelerini ziyaret eden darbeci general Sisi'yi kırmızı halıda karşıladılar. Alman medyası, Sisi'ye ve Mısır'daki yönetime; Erdoğan'a gösterdiği tepkiyle kıyaslanabilecek bir tepki göstermedi.
Türkiye'de sistem yürüyor
Şurası bir gerçek: Türkiye'de seçimler yapıldı, halkın iradesi ortaya çıktı. Sistemdeki bazı sorunlara rağmen; esas olarak, bir parlamenter rejime özgü süreçlerden geçiyoruz. Önce Meclis Başkanı seçilecek. Sonra da, parti liderleri, koalisyon kurmak amacıyla görüşmeler yapacaklar. Bu meclisten, bir hükümet çıkacak. Şu anda bir engel yok.
Hükümet kurulamazsa da her türlü parlamenter rejimde olduğu gibi yeniden halkın görüşlerine başvurulacak.
Parlamenter rejimini ayakta tutabilen, askeri vesayeti büyük ölçüde geriletmiş Türkiye; bölgesindeki koşullara oranla, istikrarlı bir sisteme sahip.
Yüzde 10 barajı, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, 1982 Anayasa'sı gibi, halledilmesi gereken yapısal meseleler var. Bu açıdan, AK Parti hükümetini eleştiriyoruz. Çözüm sürecini zedeleyecek çıkışları tehlikeli buluyoruz. Cumhurbaşkanının tarafsızlığına dair eleştiriler de önemsenmeli. Toplumun yüzde 95'ini temsil edebilen bir meclis var.
Suriye meselesi
Türkiye, şimdiye kadar (ABD'nin bazı taleplerine rağmen) Suriye ile askeri çatışmaya/savaşa neden olabilecek yaklaşımlardan uzak durdu. Kobani kuşatması sırasında, Suriye'ye askeri müdahalede bulunma konusundaki baskılara karşı koyabildi.
Milyonlarca mülteciyi kabul etti. Onların hayatta kalmaları için olanaklarımızı zorlayarak, sıra dışı bir insani tutum sergiledi.
Türkiye'nin Suriye'deki iç savaşa olan etkileri, elbette tartışılabilir. Ancak fiili savaşın özenle dışında kalınmasının kıymetini bilmek gerekiyor. Mısır'ın yönetimiyle sonsuza kadar bir 'ret siyaseti', gerçekçilikten uzak bulunabilir. İsrail'le gerginliğin tırmanması, eleştirilebilir.
Bütün bunları tekrar tekrar masaya yatırabiliriz.
Ne olursa olsun, parlamenter rejimi işleyen bir ülkeden söz ediyoruz. Türkiye'yi bir 'postmodern sultanlık rejimi' olarak gören/göstermek isteyenler için, ne diyebiliriz?
Nesnel ve objektif olmakla övünen Alman gazete ve dergilerinin "Türkiye, sultanı tahtından indirme şansı yakaladı" gibi ifadelere yönelmesi, nasıl yorumlanabilir? Batı medyasının derdi; sizce, gerçekten insan hakları ve demokrasi mi?