Ne demiştik daha önce; ‘’… kriz mriz dinlemeksizin bütün büyük paralar, aklımızı donduracak paralar onlara, futbolculara veriliyor. Yakıcı güneş ya da kar yağmur altında başka ya da daha doğru bir deyişle ‘Yağmurladaaa / çamurlardaaa’ Savaş zamanları korunan kalelerden alıyor miladını çim sahadaki kaleler. Ama artık top tüfek, mancınık yağ kazanlarına ihtiyaç yok. Onun yerine dizginlenemez ilahi arzularımızın karşılığı ince obstrüksiyonlar, hafif yollu itmeler, topu iğne deliğinden geçiren incelikleri var futbolcuların…’’
Ezikliğimizden midir! nedir hep alacakları parayı, transferde ortaya saçılan dolarları konuşur olduk. Ve nedense bu paralara futbol kulüplerinin ‘’alt yapı’’larında neler yapabileceklerini hiç konuşmaz olduk. Son yetenekleri İngiltere’ye ve İtalya’ya ‘pazarladığımızı’ milli takımımızın yarı oyuncu kadrosunu yurtdışında yetişmiş ya da orada futbol yaşamını sürdüren oyunculardan seçtiğimizi düşünürsek durum asıl bu açıdan vahamet arz ediyor. Bu konuya sonra döneceğiz… (Özellikle rahmetli Tamer Güney hocamızın; ‘’Üç büyükler gider-gelir dengesini kurmadan harcama yapmaya devam ederlerse FİFA kulüp lisanslarını işlemez haline getirecek. Bu tehlikeyi görmek gerekiyor…’’ demişti bundan 10 sene önce. Şu anda durum aynen budur. Bu konu da ayrıu bir yazı konusu…)
Yazının konusu aslında Quaresma’nın ders verici olgunluğu, Van Persie’nin hazırlık sürecindeki gayreti, Podolski’nin cevvaliyeti… Buna Schneider’in son çıkışını da eklemek gerek sanırım; o kadar kızmış ki bütün serinkanlılığını bir kenara bırakıp antrenman bitiminde kendisini sürekli eleştiren gazetecilere yönelik sözleriydi;’’…söyleyin kilolarımı ve aldığım parayı yazmaktan vazgeçsinler…’’
Adı geçen futbolcuların kariyerlerinin son zamanlarında ‘’bizi’’ tercih ettiğini söyleyen bir ‘haber!!!’ topluluğundan başka ne bekliyor ki Schneider… Antrenmanda ‘hırs’ yapıp Burak’la hafif yollu atışan Podolski’yi ortama aleme; ‘’benim olduğum takımın yenilmesini sindiremedim bi an. Yoksa bana geldiğimden bu yana en çok arkadaşlık gösteren Burak’a kin duymam mümkün değil!’’yollu açıklama yapmak zorunda bırakan anlayış da bu.
Sonunda hepsi birden bütün bu enerji birikimini aralayıp topluca şöyle diyecekler; ‘Bi bırakın daa gardaşım!’’
Öncelikle Quaresma; Trivelanın ölü yaprak vuruşunun-1940/50’lerin Brezilyalı DİDİ’sinin futbolumuza kazandırdığı ve Nobelli edebiyatçımız Eduardo Galeano’yu kendisine hayran bırakan vuruşu-son temsilcisi. İflah olmaz haytası futbolun. Yeniden Beşiktaş’ta. Bi bakın demeçlerinden, duruşundan, halinden oluşan fotoğrafın bütününe; ‘’Beşiktaş’ta şampiyonluk yaşamak istiyorum. Beni en çok bu üzüyor…’’Daha önceki maliyetinin 1/3’üne geldi Beşiktaş’a Q7. Bir anlayışı temsil ettiğini göstermek istiyor. Buna izin verelim!!! Bu transferin ardında ‘delikanlılık’ arayıp zamanında sarf edilen sözleri gündeme getireceğinize ayrılığın öğrettikleri üzerine konuşsak.
Podolski.. Bu ismin sularımızda ne işi var? diye sordu transferi döneminde aklı evveller. Anlaşma yapabildiğin herkese formayı giydirebilirsin. Bunu bir anomaliymiş gibi sunmak da bizim garipliğimiz. Alman Milli Takımı’nın en has adamı olan bu Polonyalı delikanlının biraz asabi olduğu bir gerçek. Bunu 2006’daki Dünya Kupası maçlarından birinin ardından kendisine saha içinde yazılan takım kaptanı Ballack’a tokat akşetmesi kariyerinde bir minik hata olarak duruyor. Oysa bugün Bayern, Arsenal ve İnter’deki başarıları konuşuluyor Podolski’nin. Sorun bu ise Melo’yu konuşmalı ortam ve alem.-Cüneyt Tanman ve Hamza Hamzaoğlu kendisine 14 maddelik bir önlem listesi sunmuşlar. Çok manidar-
Ve isminin bizdeki telaffuzuyla Van Pörsi… Uçan Hollandalı; kendi dilindeki söylenişiyle Fan Persi.Kayt/Kuyt ona yazdığı hoş geldin mektubunda ‘’…Fenerbahçeliler seni çok sevecekler sen de onları çok sveceksin…’’diye yazdı. İnsanın insanı sevmesi üzerine kurmuştu mesajını Kuyt. Beni en çok ilgilendiren yanı onun sanatçı inceliği. Sanatçı bir aileden geliyor Robin. Van Basten’in devamı sayılan Robin ilk büyük adımını yine en az Van Basten kadar önemli bir ismin Dennis Bergkamp’ın ardından onun boşluğunu ‘hissettirmemek’ için transfer edilmişti Arsenal’e.
Konuşacağımız adamlar bunlar. İzleyeceğimiz oyuncular bunlar.
Bizim için konuşulan şey ne mi?; Cüneyt Tanman Galatasaray kampının 3. Gününde ayrılmış görevinden. Hamza Hamzaoğlu’yla problem yaşadığı söyleniyor. Liste uzar gider. Kurum olduğumuz söyleniyor ama sorun hiçbir zaman kurum olamayacağımız gerçeğinde yatıyor; Başka bir yazıya im düşerek Tanman’ın sözüyle bitireyim yeniden; ‘’Ben yancı değilim!!!’’
-Evet; Sneijder’in kilolarıyla, Podolski’nin enerjisiyle, Quaresma’nın geri dönüşündeki delikanlılığa ters düşen durumlarla, Van Persie’nin yaşlı oluşuyla uğraşacağımıza…-
Buyurun buradan yakın…