Kamuoyunda Boşanma Komisyonu Raporu olarak bilinen raporun en görünür özelliği, kadın değil aile odaklı bir muhafazakârlığın yasal zeminini hazırlama çabası. Rapora sinen ideoloji, İslam inancı ve akidelerine bağlı kalmanın, başta kadına yönelik şiddet olmak üzere bugünün bütün aile “sorunlarını” çözeceğinden ibaret. Bu yoldaki iddialar, AKP iktidar olduğundan bu yana gerek erkek gerek kadın kanaat önderlerince dile getiriliyor ve savunuluyor. Buradaki ideolojik çatışma, İslami kesimin feminizmin en temel tezlerini çürütme çabasından kaynaklanıyor. Bilindiği gibi feminizm kadına yönelik şiddetin erkek egemenliğinden, toplumdaki eril güç ilişkilerinden kaynaklandığını savunmakta. Yeni feminist hareketin ortaya çıktığı 80’lerin başından bu yana İslami kesim erkeklerinin feminizmin tezlerini çürütmek için epey mürekkep harcadığını biliyoruz. Bu görüşlere AKP’nin önde gelen bazı kadın politikacılarının katıldığını ve savunduğunu da gördük. Zaten sorun da burada başlıyor.
Feminist hareketin ilk gününden bugüne değin kadına yönelik erkek şiddetine karşı verdiği mücadelenin tüm topluma yayılması sonucu, İslami kesimden erkeklerin bu gerçeği yadsımaları artık mümkün değil. O halde ne yapıp edip bu tezlerin altını boşaltmak, kendi ideolojik tutumalışlarına uyarlamak gibi bir misyonu oluştu AKP’nin. Önce kadın bakanlığının adını değiştirdiler ve “aileden sorumlu…” bakanlık haline getirdiler. Daha sonra “efsanevi Türk ailesi” adı altında, sanki kadına yönelik şiddet, çocuk tacizleri vb o efsanevi ailede gerçekleşmiyormuş gibi, olmayan bir kavram yaratmaya çalıştılar. Ensar Vakfı’ndaki çocuk tacizleri için çok kötü, insaf ve izana sığmayan açıklamalarda bulundular. Ve işte son rapor: Kadına yönelik şiddete karşı kurulduğu günden (1989) beri etkin biçimde çalışan, bu alanda politikalar üreten, Türkiye’nin en güvenilir vakıflarından biri olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nı dışlama politikaları! “Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının araştırılması…. meclis araştırması komisyonu”nuna kadın ve feminist hareketin temsilcisi olarak katılan avukat Hülya Gülbahar’ı (EŞİTİZ), kimi erkek AKP’li vekillerin hakaretlerine maruz bıraktılar; komisyonda sunumunu yapmasına izin vermeyerek susturmaya çalıştılar. Gülbahar’ı komisyondan “kovmak” raddesinde saldırganlaştılar.
Şimdi rapordaki kadın düşmanı önerileri tek tek ele alalım.
Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz: Raporda, artık ayan beyan hale gelmiş bulunan kadına yönelik erkek şiddetiyle ilgili daha önceki Meclis çalışmalarından bölümler de yer alıyor. Ancak bunlar, muhafazakâr aile politikaları için oluşturulan temel metne sanki eğreti biçimde tutturulmuş gibi. Şiddetten korunmaya ilişkin bazı uygulamalar “şiddet uygulayan eşlerde mağduriyet yaratıyor” gerekçesiyle geri alınmakta… “15 günden fazla koruma kararı” için kadınlar delil sunmak zorunda bırakılıyor. Şiddete uğrayan kadınların, mesai saatleri dışında polise başvurması engelleniyor.
Boşanma hakkı: Raporun hedefi boşanmanın tamamen önlenmesi. Kadınların şiddet uygulayan eşle “anlaşması” için “arabuluculuk” gibi bazı yöntemler öneriliyor. Şiddete, tecavüze uğrayan kadınların “delil” getirmeleri şartı konuyor. Şiddet dışı nedenlerle de olsa boşanmanın önü devlet tarafından kesilmeye çalışılıyor. Boşanma zorlaştırılıyor; “aile danışmanlığı” adı altında din görevlilerinin boşanmayı zorlaştırmaları öngörülüyor. Nafaka alabilmek için de kadınların evlilikte “kusurlu” olmadığını ispatlaması gerekiyor. Bu “kusur” dini vecibelere göre kadının erkek eşe itaat etmemesi de olabilir; geleneksel ataerkil kültürün dayattığı kadın düşmanı anlayış da… Çoğunlukla kadınlardan oluşan tek ebeveynli aileler aileden sayılmıyor… Bu ve benzeri erkek savunuculuğu tezahğrleri raporun genel havasını yansıtıyor.
Çocukların tacizcileriyle evlendirilmesi: Raporun bu konudaki önerisini bir önceki yazımda ele almıştım. Çocukların (kız çocuklarının) tacizcileriyle evlendirilmesini savunmak, ne demek? Bu zihniyetin muhafazakâr aile “ideal”i bu denli insanlık dışı ve kadın düşmanı; her durumda ve ne pahasına olursa olsun erkekten yana tavır ve politikalardan ibaret.
* * *
Muhafazakâr aileyi savunmak ile bunun devlet politikası haline getirilmesi arasında önemli bir fark var. İlki görüş bildirmektir; ikincisi ise bu yönde baskıcı yasaların çıkması için zemin hazırlamaktır. Bu görüşte olmayan milyonlarca insana ve kadınlara “muhafazakâr aile modeli”ni zorla kabul ettirmek, akıl dışı bir girişim olarak önümüzde duruyor. Devletin aile alanından ve kadınların bedeninden elini çekmesi gerekiyor. “Ailenin güçlendirilmesi” adı altındaki tüm girişimler kadına karşı şiddetin ve kadın düşmanlığının yükselmesi sonucunu doğuracaktır. Bunun Müslümancası, Hıristiyancası… yok, lamı cimi de yok… Bugünün şiddet dolu ailesi, ancak kadınların şiddete karşı her yönden güçlendirilmesi ve “demokratik ve eşit aile” anlayışının yaygınlaştırılmasıyla aşılabilir.