[4 Ocak 2014] BBC’nin Sherlock dizisini izler misiniz, ya da en azından rastgele zapping yaparken tesadüfen karşılaştığınız oldu mu? Çok yeni değil aslında; 2010’da başladı, ama şu âna kadar yalnız altı “vak’a” (episode) tamamlandı; yedincisi daha geçenlerde yayıma girdi.Az ama öz. Yıllardır gözümün kaydığı — Kraliçe Victoria döneminden çıkamayan, dedektif öyküsünden çok costume drama havasındaki, yeni yeni kurgular üretmede zorlanan, hayal gücü özürlü ve ağır tempolu — ersatz Sherlock Holmes uyarlamalarından çok farklı. Temel fikir günümüze ve dizüstü bilgisayarlı, internetli, cep telefonlu, şifreli, GPS’li çağdaş teknoloji koşullarına inanılmaz bir başarıyla taşınmış. Buna uygun ve hem modern, hem Arthur Conan Doyle’unkiler gibi azıcık gotik-romantik olay örüntüleri yaratılmış.Senaryolardaki çağ değişimi, tiplemelerdeki adaptasyonla bütünlenmekte. Yüzyılların İngiliz sahne geleneği doruğunda. Sherlock Holmes rolü kitaba kıyasla ekranda çok daha zordur. Benedict Cumberbatch bu ister istemez biraz acayip, egzantrik ve fantastik entellektüel süpermen tipinde, soğuk, küstah, teknisist, yarı-çatlak oyunuyla yapılabileceğin karizmatik maksimumunu yapıyor. 19. yüzyılın Hindistan Ordusu yerine, 21. yüzyıl başı Afganistan müdahalesinin içinden olanca post-combat trauma nevrozlarıyla çıka gelen asker-doktor John Watson (Martin Freeman), Conan Doyle’un Dr Watson’undan kat kat daha sıcak, cesur ve insanî; nasıl desem, kale sahasındaki Gerd Müller’in gerisinde, 18 üzerinde gezinen Bobby Charlton benzeri bir ikinci santrfor.Gene orijinalinde pek kimsenin dikkat etmediği, Sherlock Holmes’un kendisinden yedi yaş büyük, İngiliz “derin devlet”ine mensup ağabeyi, Conan Doyle’a yapılan çağdaş bir eklentiyle “Bazen, İngiliz gizli servisi ya da CIA hesabına serbest çalışmaktan fırsat bulabildiğinde, Britanya Hükümetinin ta kendisidir” ([Occasionally] He is the British government, when he’s not too busy being the British secret service or the CIA on a freelance basis) diye tanıtılan Mycroft Holmes gibi küçük bir rolde, dizinin iki ortak yapımcısından Mark Gatiss başlı başına harika. Çok çok önemli bir husus: Sherlock Holmes’un, çevresindekilerden çok hızlı işleyen efsanevî gözlem ve çıkarsama süreçlerinin içine izleyiciyi sokmanın ve bu sayede işlenen cinayetin gizemini neredeyse Holmes’la aynı anda çözmemizi sağlamanın, çağdaş teknolojiye ve ekran karşısında yaşama alışkanlıklarımıza çok uygun bir yöntemi bulunmuş. Böylece en sonda birilerinin Poirot tarzı herkesi bir odaya toplayıp “nasıl çözdüm” nutku atmasına gerek kalmıyor.Ve bütün esprilerde, understatement (az ve eksik söyleme) üzerine kurulu İngiliz hümörünün hafif ısırıcılığı. Sadece 2010’daki ilk “vak’a”dan, (Conan Doyle’un 1887 tarihli A Study in Scarlet’ından [Kırmızı Eskiz] adapte edilmiş) A Study in Pink’ten [Pembe Eskiz] bir örnek…Sherlock Holmes ile John Watson daha yeni tanışmışlardır ki, Holmes sayıları dördü bulan esrarengiz “seri intihar”ların sonuncusuna çağrılır. Müfettiş Dedektif Lestrade’la birlikte kendilerini, yerde yüzükoyun yatan bir ölü kadının yanında bulurlar. Çeşitli gıcıklık ve atışmaların ortasında, bir yandan Holmes Watson’u cesedi bir doktor gözüyle incelemeye dâvet ederken, Dr Watson ise Holmes’u ciddiyete çağırmak bâbında “Yerde ölü bir kadın yatıyor” demiş bulunur (There’s a woman lying dead on the floor).Sherlock fırsatı kaçırır mı? Hemen taşı gediğine koyuyor: A sound analysis, but I was looking for something deeper. “Çok sağlam bir tahlil, ama doğrusu ben biraz daha derin bir şeyler bekliyordum.”Duyar duymaz, iki haftadır dehşete düşmüş havalarda “demek burada ciddî bir yolsuzluk söz konusu” türü “sağlam tahlil”ler yapan bazı solcuları hatırladım.
- Advertisment -