Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIDiplomanın geri dönüşü

Diplomanın geri dönüşü

Evet, İmamoğlu 1988 yılında University College of Northern Cyprus’un girerken ve 1990 yılında İstanbul Üniversitesi’ne geçerken bu üniversite YÖK’ün denklik verdiği bir üniversite değildi. Ama o yıllardaki kurallara göre yatay geçişte denklik şartı muğlaktı ve üniversitelere bırakılmıştı. İmamoğlu gibi 1988-1992 yılları arasında yüzlerce kişi de bu kestirme yolu kullandı. Sonra da bu yol suistimal edilince 1993’te kapatıldı, hepsi sınav sistemi içine sokuldu. Mevzu böyle. Günün sonunda elimizde iki cumhurbaşkanı adayı ve iki diploma var. Sonuçta durum eşitlenmişe benziyor. Hukuku zorlayıp bu eşitliği bozmaya gerek yok.

Türkiye’de empati kültürü zayıf. Ama her 10 yılda bir başımıza öyle ibretlik altüst oluşlar geliyor ki, ilahi bir güç bize empati yapmak için bir fırsat veriyor.

Ama genelde o muhasebe fırsatlarını, Kantçı bir ahlak anlayışı geliştirmek için değil, “Biraz da ver de biz ölek” diye kullanıyor toplumumuz.

2. diploma krizi de öyle.

Birincisi ile ikincisindeki yerler değişti. Yıllarca Erdoğan’ın diploması yok diyenler şimdi İmamoğlu’nun diplomasını savunmaya, yıllarca Erdoğan’ın diplomasını bulup göstermek için emek verenler, İmamoğlu’nun diplomasını iptal etmeye çalışıyor.

Bugünkü Türkiye’de herkesin kararlarıyla mutmain olabileceği bir hukuki merci ve kurum kalmadığı için belge bilgi, kanaat, içtihat kavgaları da çok anlamlı değil.

Ancak ortaya dökülen belge, bilgilerden kendimize bir yol bulmaya çalışabiliriz.

Ama ona geçmeden 30 yıllık bu diploma kavgasında kimsenin pek dikkat etmediği hikayenin daha ilginç bir tarafına biraz daha yakından bakalım.

Yıl 1985, yer Girne. 

KKTC, kurulalı daha iki yıl olmuş.

Lefkoşeli Serhat Akpınar, ABD Güney Dakota merkezli, itibarı pek yüksek olmayan Huron University’nin Londra’daki yan üniversitesinde, “üniversite kuruluşu” üzerine yazdığı bitirme teziyle mezun olup Kıbrıs’a dönmüştür.

22 yaşındadır, ailesini ikna eder, bir apartmanda University in North Cyprus adlı bir şirket ve üniversite kurar.

KKTC’yi hala Türkiye dışında kimsenin tanımadığı zamanlardır.

Önce işletme ve ticaret alanında kurslar verirler. 

Sonra resmi hikayesine göre “Aynı yıl Londra’daki Lansdowne Üniversitesinin aracılığı ile Havthorne College’e akredite olarak işletme alanında Lisans Eğitimi vermeye yetkili kılınmıştır. Bu yetki, KKTC makamlarınca onaylanarak Eylül 1986 yılında resmiyet kazanmıştır.”

“Lansdowne Üniversitesi yada resmi adıyla Lansdowne College aracılığı ile Havthorne College’dan” gelen bu lisans eğitimi yetkisi pek güvenilir gözükmektedir. Yabancı öğrencilere diploma satmak için kurulduğu anlaşılan bu tabela okullarda Havthorne Koleji 1988 yılında iflas edip kapanır. 
20’li yaşların başında Akpınar bu kez de 1986-1987 öğretim yılı başında İşletme Programı için Washington D. C’deki Southeastern Üniversitesi’nden akreditasyon alır.

İmamoğlu diplomasına destek haberlerinde “Southeastern Üniversitesi ABD’deki “Middle States Association ve Association of Independent Schools and Colleges” gibi yetkili üst kuruluşlarca (YÖK benzeri) tanınan ve 112 yıllık tarihi olan bir üniversitedir” diye geçse de aslında, Trump’ın şarkısıyla dans ettiği YMCA gençlik örgütüne bağlı olarak ABD’de kurulmuş, 1977’de kolej olarak akredite olmuş, öğrenci nüfusunun üçte biri Nijeryalı, diğer üçte biri ise İran, Tayvan ve bazı Afrika ve Karayip ülkelerinden olan, yine yabancılara diploma satan ucuz bir Amerikan üniversitesidir. 

Girne’deki ‘üniversite’ye akreditasyon verdiği 80’lerin ortasında yolsuzluk skandallarıyla anılan ve ekonomik darboğaza girmiş olan üniversite, 11 Eylül saldırısından sonra yabancı öğrenciler kesilince 2009 yılında kapandı, kampüsü yıkılıp, bir tiyatro şirketi tarafından satın alındı.

(CHP milletvekili Yunus Emre, katıldığı bir yayında bu ‘prestijli 110 yıllık üniversitenin sitesine girip incelediğini” söyledi ama bahsi konu olan üniversite kapanalı 16 yıl oldu, sitesi açık olan Southeastern Üniversitesi bambaşka bir üniversite)

Fakat, YÖK tarafından da tanınan bu üniversiteden işletme bölümüne akreditasyon alan 20’li yaşlardaki Serhat Akpınar’ın son adı University College of Northern Cyprus olan 
üniversitesi artık esas hedef kitlesine dönük tanıtımlara başlamıştır.

Türkiye’deki zorlu üniversite sınavlarında başarılı olamayan ama parası olan öğrenciler.

O yıllarda Türkiye’de 1984 yılında kurulan Bilkent dışında başka bir paralı, vakıf üniversitesi yoktu. 

Bilkent’in paralı bölümlerine girmek için de üniversite sınavında belli bir puan almak gerekliydi.

1987 yılının yazında gazetelere ilk ilanları veren Girne’deki University College of Northern Cyprus, işletme ve idari bilimler bölümlerinde Türkiye tarafından denkliği tanınan Amerikan üniversitesinin diplomasını vaad eder. 

Girne Amerikan adını aldıktan sonraki ilanlarından biri.

Başvuru için ise üniversite sınav derecesi değil sadece bir lise diploması ve 2500 sterlin yeterlidir. 

1987 yazında Girne’deki bir apartmanda eğitime başlayan üniversite, yaz boyunca Türkiye’deki gazetelere verdiği ilanlarla Eylül ayında neredeyse tamamı Türkiye’den gelen 197 öğrenciye ulaşır.

Bir yıl sonra öğrenci sayısı artınca üç bloklu bir apartmana geçilir.

İşte Girne’dei University College of Northern Cyprus’un 1988 yılı eğitim yılındaki, yani ikinci eğitim yılındaki öğrencilerden biri de Ekrem İmamoğlu olur.

Trabzon Lisesi mezunu olan İmamoğlu, bu üniversiteyi nereden bulduğunu verdiği röportajlar ve katıldığı yayınlarda anlatmıştı. 2024’de katıldığı yayında şöyle anlatmıştı: 

“Hayatımda Kıbrıs’la ilgili hiçbirşey bilmiyorum. Babam İstanbul’da bir işadamı arkadaşıyla konuşmuş, o çocuklarının Kıbrıs’a gideceğinden bahsetmiş. Bir Amerika üniversitesinin Kıbrıs’ta bir kampüsü kurulduğundan bahsetmiş. Bu futbolcu olacak, eyvah gidiyor bizim oğlan darken o sırada sınav oldu. Aslında İşletme Fakültesi kazanabiliyordum ama ailem ısrarla inşaat mühendisliği istedi. İnşaatıçıyız. Çok baskı altında kaldım. Ailemin dediği tercihleri yaptım, kazanamadım. İşletme de olmadı. Bir sene çalışacağım dedim ama kafamda çalışmak değil, futbol oynamak var. Babam dedi ki Kıbrıs’ta bir sınav var, ona gideceksin dedi. Yine inşaat mühendisliği. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde mühendislik düşüncesiyle Kıbrıs’a gittik. Sonra dediler burada bir de sonra ismi Girne Amerikan oldu o var. Oranın da İşletme ve Ekonomi bölümü var. Amcamla gittim, rahmetli üç gün kaldı benimle sonra döndü. Beni inşaata yazdırıp dönecekken ben onu ikna ettim, beni İşletme’ye yazdırdı ve döndü. Girne’de ev tuttuk. Keyifli iki yılı orada yaşadım. 88-90. Sonra da derslerim iyiydi, ben de başvurdum İstanbul Üniversitesi’ne. O üç sene geçiş işleri oldu, sonra iptal edildi.”

Daha önceki yıllarda verdiği bir röportajında ise şöyle: 

“Ailem mühendis olmamı istiyordu, bana da makul gelmişti. İnşaat Mühendisi olacaktım. Ancak lise sondaki futbol düşkünlüğüm haliyle beni derslerden uzaklaştırdı. Mühendislikleri yazdım ama kazanamadım. Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin sınavına girdim ve İnşaat Mühendisliği okumaya başladım. Ancak okulun konumunu beğenmedim ve ailemi ikna edip Girne Amerikan Üniversitesi’nin İşletme Bölümüne yazıldım. İkinci sınıftan sonra İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’ne yatay geçiş yaptım.”

https://web.archive.org/web/20150106133414/https://www.ekremimamoglu.com/haber-ekrem-imamoglu-roportaj-96/

İBB resmi sitesindeki biyografisinde ise şöyle:

“Trabzon Lisesi’nden mezun olduktan sonra KKTC’de Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü kazandı. Bir süre sonra kaydını Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi İşletme bölümüne aldırdı. KKTC’de iki yıllık eğitimin ardından İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’ne yatay geçiş yaptı.”

İşte diploma tartışması tam burada başlıyor.

İstanbul Üniversitesi, 1990-91 öğretim yılı için 30 Temmuz 1990’da gazetelere yatay geçiş başvuruları için ilan veriyor.

İlana göre İngilizce İşletme bölümü ikinci sınıfı için 10 öğrenci alınacaktır.

Ekrem İmamoğlu’nun başvurduğu yatay geçiş kontejanı bu. 

Tam burada hukuki bir tartışma ortaya çıkıyor. 

İlanda başvuru şartları sıralanırken en başa “Yatay geçişler ancak eşdeğer eğitim programları uygulayan okullar arasında yapılır” maddesi konuyor.

Bu şart, 1982 tarihli Yükseköğretim Kurumları Arasında Önlisans ve Lisans Düzeyinde Yatay Geçiş Esaslarına İlişkin Yönetmeliği’nden.

Buradaki eşdeğer kavramı denkliğe karşılık geliyor ama o yıllarda üniversitelerin denkliğine kimin karar vereceği meselesiyle ilgili hukuki bir boşluk olduğu anlaşılıyor.
2547 sayılı YÖK yasanın 7. maddesinin e bendi, yatay ve dikey geçişleri düzenleme yetkisini YÖK’e, uygulamayı ise üniversitelere ve fakültelere bırakmış.

Tartışmalar üzerine YÖK’ün üç profesörün imzasıyla hazırladığı raporuna göre bu yatay geçiş usulsüz:

“Bununla birlikte ilgilinin yatay geçiş yaptığı 1990 yılında University College of Northern Cyprus (UCNC)’ın Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından tanınan üniversitelerden biri olmadığı, ilgili Üniversitenin tanınırlığının ancak 1993 yılında Yükseköğretim Yürütme Kurulu tarafından karara bağlandığı, ilgilinin yatay geçiş yaptığı 1990 yılında University College of Northern Cyprus’ın yatay geçiş yapılabilecek üniversiteler arasında olmadığı.

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının 29.06.1988 tarihli ve 1830 sayılı, 17.09.1991 tarih ve 3462 sayılı ve 23.10.1992 tarih ve 4240 sayılı yazılarında istinaden K.K.T.C.’de faaliyet gösteren yükseköğretim kuramlarından sadece Doğu Akdeniz Üniversitesinin Yükseköğretim Kurulu tarafından tanındığının belirtildiği, 

Bahse konu yazışmalar dikkate alındığında yatay geçiş işlemlerinde yabancı ülkedeki yükseköğretim kuramlarının tanınırlığı şartının arandığının anlaşıldığı, dolayısıyla tanınırlığı olmayan University College of Northern Cyprus (UCNC)’den yapılan yatay geçiş işlemlerinin İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığınca Yükseköğretim Kurulu Kararlarına uygun yürütülmediği görülmüştür.”

Ve sonunda şu kanaate varılıyor: 

“İlgilinin yatay geçiş yaptığı 1990 yılında University College of Northern Cyprus’ın (UCNC) YÖK tarafından tanınan üniversitelerden biri olmadığı, ilgili üniversitenin tanınırlığının ancak 1993 yılında Yükseköğretim Yürütme Kurulu tarafından karara bağlandığı, ilgilinin yatay geçiş yaptığı 1990 yılında UCNC’nin yatay geçiş yapılabilecek üniversiteler arasında olmadığı anlaşılmıştır. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığı tarafından tanınırlık, yatay geçiş, yatay geçiş kontenjanları, ilan süreleri ve yatay geçiş kabulüne dair işlemlerin Yükseköğretim Kurulu kararlarına ve usulüne uygun yürütülmediği kanaatine varılmıştır.”

Ama dün Saraçhane’de kameraların karşısına çıkan İmamoğlu’nun avukatları Prof. Adem Sözüer ve Mehmet Pehlivan ise özetle bu rapordan alıntılar yaparak şunu söyledi: 

“İmamoğlu, 1990 yılında yatay geçiş yaptı. YÖK, Girne Amerikan Üniversitesi’ni tanımama kararını 1991 yılında aldı, ilerleyen yıllarda da yürürlüğe koydu. YÖK’ün tanıma ve denklik kuralı, İmamoğlu’nun yatay geçiş müracaatından 6 yıl sonra getirilmiştir. 6 yıl sonra getirilen bir kuralı geriye yürütmeyi hukukla açıklamak mümkün değildir.”

YÖK’ün raporunda University College of Northern Cyprus’ın denkliğinin olmadığıyla ilgili örmek verilen iki karar da 1991 ve 1992 tarihli.

Yani bu tarihlerde yapılan başvurular üzerine YÖK, bu üniversitenin denkliğinin olmadığını başvuranlara bildirmiş.

İmamoğlu’nun başvurup, yatay geçiş yaptığı 1990 yılı öncesinde böyle bir karar yok.

İmamoğlu’nun avukatlarının yorumuna itiraz edenler böyle bir karara gerek yok diyor.

1993 yılında artık adı Girne Amerikan Üniversitesi olan okul yükseköğretim kurumu olarak tanınmış. 

Yani bu öncesinde bu üniversitenin yükseköğretim kurumu olarak tanınmadığı anlamına gelir diyorlar. 

“1982’deki yönetmelikte aranan “Eşdeğerlik” şartı bu üniversite için yok” deniyor ama YÖK Kanunu ile YÖK’ün bu yatay geçişlerle ilgili o yıllarda inisiyatif verdiği İstanbul Üniversitesi 1990 yılında toplanmış ve bu yatay geçişlere izin vermiş. 

Yani başvuran bir hata yaptıysa bile bunu değerlendirmesi gereken üniversite başvuruyu kabul etmiş, yani hata varsa da burada sorumluluk üniversitenin oluyor. 

AYM’nin bu konuda idarenin suçlu olduğunu söyleyen kararları var. 

https://resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/03/20210305-10.pdf

Yani ortada bir idari hukuku meselesi var.

Önemli bir idari hukukçusuna sordum: 

“Bir işlemi makul süre sonunda geri alabilmek gibi ağır bir sonuç doğabilmesi için mevzuatta yer alan açık bir hüküm ihlal edilmiş olmalı. Oysa YÖK, temel olarak aykırılığı o tarihte bu üniversitenin tanınmadığı ve ⁠Trakya üniversitesinin bir talebi doğrultusunda tanınmayan üniversitelerin yatay geçişlerinin kabul edilmemesi kararına dayandırıyor. Geçiş yapılan 1990’daki Yönetmelik’te daha önceki üniversiteyi YÖK’ün tanıması şartı yok. YÖK’ün Trakya’nın talebi üzerine yazdığı “tanınmayan üniversitelerden geçiş yaptırmayın” yazının tarihi 1992. Yani geçişten 2 sene sonra. Dolayısıyla hem o dönem mevzuatta böyle bir şart bulunmadığı, hem de YÖK’ün tanınmayan üniversiteleri yatay geçişin dışında tutma iradesini gösterdiği tarihin İmamoğlu’nun geçişinden sonra olması nedeniyle mevzuatta bulunan açık bir hükmün ihlal edildiği ya da açık hatanın bulunduğu söylenemez.”

Özetleyelim: 

Evet, İmamoğlu 1988 yılında University College of Northern Cyprus’un girerken ve 1990 yılında İstanbul Üniversitesi’ne geçerken bu üniversite YÖK’ün denklik verdiği bir üniversite değildi.

Ama o yıllardaki kurallara göre yatay geçişte denklik şartı muğlaktı ve üniversitelere bırakılmıştı.

Anlaşılan İstanbul Üniversitesi bu şartı en gevşek yorumlayan üniversite oldu. 

İmamoğlu, Türkiye’deki üniversite sınavında istediği bölümü kazamayınca Kıbrıs’a gitti. Önce Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde İnşaat okumak için gitti ama sonra University College of Northern Cyprus’un İşletme Bölümü’ne girdi.

Bunları bu kadar rahat yaptı çünkü o yıllarda bu okullar sınavsız öğrenci alıyordu. 

İmamoğlu gibi 1988-1992 yılları arasında yüzlerce kişi de bu kestirme yolu kullandı. 

Kıbrıs’taki sınav sistemi içinde olmayan üniversitelere para vererek kayıt yaptırıp, sonra da Türkiye’deki üniversitelere yatay geçişle geçtiler. 

Özellikle de İstanbul Üniversitesi’ne.

Sonra da bu yol suistimal edilince 1993’te kapatıldı, hepsi sınav sistemi içine sokuldu. 

Mevzu böyle.

Günün sonunda elimizde iki cumhurbaşkanı adayı ve iki diploma var.

Sonuçta durum eşitlenmişe benziyor.

Hukuku zorlayıp bu eşitliği bozmaya gerek yok.

- Advertisment -