spot_img
spot_img
Ana SayfaYazarlarEl Bab savaşı

El Bab savaşı

 

İkinci Dünya Savaşında Kraliyet Donanması, görece kalın zırhlarıyla standart sualtı bombalarından daha az etkilenen Alman U-boot’larına (denizaltılarına) karşı kullanılmak üzere farklı bir patlayıcı talep etti.

1933 yılında Londra’nın Woolwich semtindeki Royal Arsenal’ın (silâh fabrikasının, tophanenin ve cephaneliğin) bir pilot tesisinde geliştirilen; 1939 yılında ise, Londra’nın hemen dışındaki Waltham Manastırı arazisinde inşa edilen daha büyük bir pilot fabrikada seri üretimine geçilmiş bulunan Siklotrimetilen trinitramin bu işe uygun görüldü ve silahlara uyarlandı.
 

Kimyasal ismin karşı tarafa formül bilgisi iletme riski yüzünden Britanya, bu yeni maddeye RDX (Research Department Explosive Formula X; Patlayıcı Araştırma Bölümü X Formülü) adını verdi.

İşin ilginç tarafı, patlayıcının patenti ilk kez Georg Friedrich Henning tarafından 1898’de Almanya’da alınmıştı ve tabii aynı türden bir benzerini geliştirmekte hiç zorlanmadılar.

Maddenin Alman adı W-Saltz idi.

Savaş boyunca Britanya 15,000 ton ve Almanya da 7000 ton civarında RDX ürettiler.

Sonrasında neredeyse dünyanın bütün ordularına yayılan RDX, genellikle TNT (Trinitrotoluene) ve PETN (Pentaerythritol tetranitrate) ile birlikte kullanılıyor.

Dikkatli okuyucu, bu üç kimyasalın, yani RDX, TNT ve PETN’nin, Dolmabahçe’de TAK tarafından gerçekleştirilen saldırıda kullanılan araca yerleştirilmiş bombanın içeriğinde bulunduğunu hatırlayacaktır.

Sözleşilmiş gibi “bu tür bir bileşim sadece düzenli ordularda bulunabilir ve onlar tarafından yerleştirilebilir” dense de, bu tam doğru değil. Kolayca bulunabilen kimyasallardan elde edilen RDX, TNT ve PETN, uygun bir laboratuarda, ne yaptığını bilen bir ekipçe pekâlâ sentezlenebilir.

IŞİD ve PKK/PYD gibi örgütlerin bunu yapma yetenekleri olduğu düşünülebilir ama bu şart da değil.
Çünkü hem Suriye ve hem de Irak’da, çekilen orduların geride bıraktıkları askeri depolardan çok miktarda  bu tür materyal ele geçirildi. 

Bölgedeki bütün örgütlerin de bu tür materyalleri efektif kullanabilme bilgisine (veya bu bilgiye sahip birilerine) ulaşmak için bol zamanı ve olanağı oldu.

Bugünlerde RDX’i Irak tarafında Musul, Suriye tarafında ise El Bab’da (ve yaklaşık aynı zamanda başlayan IŞİD direnişinde) tekrar duymaya başladık.

TSK tarafından yapılan bir açıklamaya dayandırılan bir TRT haberinde, “DEAŞ'tan temizlenin bölgelerde muhaliflere destek sağlayan timler tarafından 53 el yapımı patlayıcının imha edildiği, harekatın başından bugüne kadar çoğu tuzaklanmış 2 bin 261 el yapımı patlayıcı ve 42 mayının kontrollü olarak etkisiz hale getirildiği bildirildi” deniyor (http://www.trthaber.com/haber/turkiye/el-babda-140-deas-hedefi-imha-edildi-290153.html).

Bugünlerde yaygın bir hatâ olarak “el yapımı patlayıcı” dendiğinde hemen her zaman kimyasal gübrenin (amonyum nitrat) patlayıcı olarak kullanılması anlaşılıyor. Ama TSK açıklamasında geçen EYP’lerin çoğu RDX  içerikli, daha küçük boyutlu fakat etkisi yüksek patlayıcılar. Bazen bir bidon, bazen bir kaya parçası kılığında tuzaklanmış olarak ortaya çıkıyorlar.

 

El Bab’a kadar IŞİD bu tür tuzaklamaları TSK-ÖSO ikilisinin ilerleyişini yavaşlatmak, zaman kazanmak için kullanıyordu.

Bilindiği gibi  IŞİD El Bab’a kadar bir oyalama savaşı yürüttü. Üzerine gelen düzenli, gelişmiş techizat ile ağır silahlara sahip ordular karşısında hiç direnmedi. Alanı tuzaklayıp hızla çekildi ve ardında yine oyalama taktikleri için küçük birlikler bıraktı.

Bir noktada bu taktiğin değişeceği ve sert direnişe dönüşeceği biliniyordu.
 

Bu duruma 20 Eylül 2016 tarihli “IŞİD ile konuşmak” yazımda, “Ancak çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu 5000 kişilik küçük nüfusuyla Dabık, IŞİD için ideal bir savunma noktası olmayabilir ve savunmanın asıl kilidi, IŞİD tarafından El Bab’a vurulabilir” sözleriyle işaret etmiş, özel olarak El Bab’a dikkat çekmiştim (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/isid-ile-konusmak-719806).

Gerçekten de IŞİD Musul ile beraber El Bab’ı da bir direniş noktası olarak belirledi ve yine aynı yazıda belirttiğim gibi, Rakka’dan önce karşısındakilerin gözünü iyice korkutmak istiyor. RDX yüklenmiş tuzaklamalar, tüneller, engeller ve PKK ile giriştiği hendek savaşlarından tecrübeli TSK unsurlarını bile şaşırtan başka numaralarıyla IŞİD, El Bab’ı cehenneme çeviriyor.

İlerleyişi yavaşlatmak için konan ve TSK-ÖSO tarafından “acaba neredeler?” diye aranan tuzaklar, El-Bab’da her yerde…

Ve El Bab öyle bir savaş alanı ki, orada ÖSO unsurlarına da yer yok. Sadece çok iyi eğitimli, profesyonel Özel Kuvvetler mensupları ile disiplinli komandolar sahaya sürülüyor.

El Bab’daki sıkıntı sadece IŞİD’ın direnişi de değil.
 

Asıl sıkıntı siviller. Kentte halktan IŞİD’a, inkâr edilemeyecek bir destek söz konusu.
 

Ve yine inkâr edilemiyecek bir diğer gerçek de, sivillerin bir diğer bölümünün IŞİD tarafından kalkan olarak kullanılıyor oluşu.

Operasyonlar, ayırd edilmesi neredeyse imkânsız bu iki zorluk karşısında sürdürülüyor ve şimdiden, TSK’nın sivilleri hedef aldığına dair haberler yayılmaya başladı. Bu sorun ise hiç beklenmedik bir yöntemle çözülecek gibi görünüyor.

Bundan yaklaşık üç ay kadar önce, 24 Kasım tarihli “El Bab’da çözülecek düğüm”yazımda konuyu ABD/Türkiye/PYD-PKK ilişkileri üzerinden değerlendirmiş ve bu güçler arasındaki it-çek oyununun bu bölgede çözülebileceğinden söz etmiştim (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/el-babda-cozulecek-dugum-720926).

Zaman geçti, Rusya ve Türkiye arasındaki ilişki onarılmakla da kalmadı; Halep’in karşılıklı tahliyesiyle giderek bir işbirliğine dönüştü.

Çoktandır Suriye ve BAAS yönetiminden ayrı bir aktör olan Rusya, bu satırlar yazılırken El Bab’da da devreye girdi.

Gün içinde (26 Aralık 2016) Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ABD önderliğindeki koalisyonun El Bab’da hava desteği vermemesinden şikâyet ederken, akşam saatlerinde Rusya El Bab’ı bombaladı.

Yaptıkları hava saldırısının etkisi, çapı, kayıp raporu gibi bilgiler henüz yok. Sadece akla gelen Halep bombardımanları var.

Sivillerin kalkan olarak kullanılmasını aşmanın yolu, Rusya’nın “ben sivil, hastane, okul filan tanımam. Nasılsa itiraz edecek yok ve gerisini de siz bilirsiniz” yöntemi olabilir.

Etkili olup olmayacağı bir yana, Türkiye’ye faturasını tahmin etmek için de henüz çok erken.
 

- Advertisment -