Son dönemde en hararetli konulardan biri AKP’nin değişimi… Genel kanaat partinin bir miktar İslamileşmekle birlikte milliyetçi yöne de kaydığı şeklinde. Türkiye’de kültürel muhafazakârlığın aynı zamanda güçlü bir milliyetçilikle hemzemin olduğu düşünüldüğünde, siyasi ortamın müsait hale geldiği dönemlerde böyle kaymaların yaşanması şaşırtıcı değil. AKP karşıtlığı arttıkça ve hele Erdoğan üzerinden adaletsiz ve kasti bir kara propaganda yürütüldükçe, tabanda İslami dile sığınma refleksi de artıyor. Buna Kürt meselesinde şiddetin egemenliğine dönülmesini ve söz konusu adımın açıkça PKK tarafından atılmasını eklediğimizde, tabanın ruh dünyasının niçin milliyetçiliğe kaydığını da anlayabiliriz.
Buraya kadar bir sorun yok. Dünyanın her yerinde kitle partilerinin tabanı düzenin bozulmasına ve bunun ülke aleyhine operasyonel amaçlarla kullanılmasına karşı kimliksel ve milliyetçi bir tepkiyle cevap vermeye yatkındır. Mesele bunun nasıl bir milliyetçilik olduğu… Eğer bu ideolojiye kategorik olarak karşı duranların sayısı zaten az ve toplum milliyetçiliğin zararlı yönleri üzerinde yeterince tartışmamış ise önünüzde tehlikeli bir alan bulunuyor demektir. Dahası kendilerini milliyetçiliğe karşı gibi gösteren (örneğin) solcu aydınlarınız, ilkeleri araçsallaştıran bir tutum sergileyerek, saldırgan bir karşı milliyetçiliğin payandası olmanın peşine düşmüşse, buna tepki olarak yükselecek toplumsal milliyetçiliğin de ‘resmi’ ve militan bir nitelik arz etmesini önlemek kolay olmaz.
Böyle bir ortamda AKP gibi partiler garip bir ikilemle karşı karşıya kalırlar: Bir yandan toplumun hislerine tercüman olan bir kitle partisi olma hasebiyle söz konusu tepkisel milliyetçiliği kuşatmak zorundasınız. Aksi halde milliyetçilikten başka beslenecek yer bulamayan faşizan eğilimli partilerin güçlenmesine neden olabilirsiniz. Ancak diğer yandan da milliyetçiliğe esir düşmemek, ayrışmayı değil kaynaşmayı güçlendirecek bir tutum izlemek durumundasınız. Aksi halde kitle partisi vasfınızı yitirip, ideolojik bir marjinalleşmeye mahkûm kalabilirsiniz.
Aynı anda hem milliyetçi olmak hem de olmamak nasıl mümkün olabilir? Bu ihtimali yaratmak ideolojiyi farklı bir zihniyetin içinde aramanızla bağlantılı… Eski zihniyette tarih ebedi milletlerin savaşı, bir beka mücadelesi olarak görülmekte. ‘Milli’ olan milliyetçilikten üretilerek homojen bir kimliğin mutlak hegemonyası olarak tasavvur edilmekte… Böbürlenen, hamasi ancak sürekli korku ve güvensizlik içinde olan bir milliyetçilik bu… O nedenle korunmak, devletten beslenmek, kimlikler arası hiyerarşi oluşturmak zorunda.
Ancak milliyetçiliği demokrat zihniyet içinde de tasavvur etmek mümkün. Var olanın çeşitliliğinden, birlikteliğinden ve paylaşımından sentezlenen bir milliliği, ‘bizler’ ne isek ona ait olanı sahiplenen bir milliyetçilik. Dolayısıyla değişken, tarih karşısında mütevazı ama yaşatma gücü olan bir bakış. Heterojenliği kuşatan, hiyerarşiyi kaldıran, devleti toplumu anlama ve takip etme zorunda bırakan özgüvenli bir sivil birlikteliğin ideolojisi.
AKP bunu yapabilir… Eskinin milliyetçiliğini reddederken yeni milliyetçiliğin taşıyıcısı olabilir.