31 Mart’tan sonra, Türkiye’de 2014’ten beri süren seçim maratonunun nihayet bittiği ve ülkenin önünde dört yıllık seçimsiz bir dönemin olduğu konuşuluyordu. İktidar da muhalefet de kısa vâdede seçime gidilmemesi konusunda mutabık görünüyordu. Zira seçim baskısından bir süre uzak kalınması, hem muhalefetin hem de iktidarın nefes almasını sağlayacak bir fırsat olarak değerlendiriliyordu.
Ne var ki Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 6 Mayıs’ta İstanbul büyükşehir belediyesi seçimlerinin iptaline ve yenilenecek seçimlerin 23 Haziran’da yapılmasına karar verdi. YSK’nın geçmişteki içtihatlarına ters düşen ve kurulun Türkiye demokrasi tarihindeki parlak siciline leke düşüren bu kararı, Türkiye’yi yeniden seçim atmosferine soktu.
Her ne kadar sandık sadece İstanbul’da kurulacak ve yalnızca büyükşehir belediye başkanı seçilecek de olsa, 23 Haziran seçiminin mânâsı büyük. Zira herkes, sandıktan çıkacak neticenin bir tek İstanbul’la sınırlı kalmayacağını biliyor. Oluşacak tabloya göre İstanbul seçimi, yakın gelecekte Türkiye’nin siyasetini şekillendirme potansiyeli taşıyor. Dolayısıyla 23 Haziran giderek bir kader seçimi niteliğine bürünüyor. Dünyanın gösterdiği aşırı ilgi de bunu teyit ediyor.
“Kürtler bizi sattı”
Böylesine değer taşıyan bir seçimde Kürtlerin duracağı yerin önemi, izahtan vareste olsa gerek. Çünkü İstanbul’da hatırı sayılır bir Kürt seçmen bulunuyor. 31 Mart’ta Kürt seçmenlerin kahir ekseriyeti, Cumhur İttifakına karşı Millet İttifakını desteklemişti. Bunun bir sonucu olarak da, nüfusun ağırlığını taşıyan ve ekonominin can damarını oluşturan büyük şehirlerde yerel iktidar muhalefetin eline geçmişti. 23 Haziran’da Kürtlerin takınacağı tavır, bu bağlamda, seçimin sonucunu tâyinde en mühim faktörlerden birini oluşturuyor.
Tam da YSK’nın seçimi iptal ettiği günde, Öcalan’ın sekiz yıllık aradan sonra avukatlarıyla bir görüşme yaptığının duyurulması, Kürtlerin bu seçimdeki olası tercihlerine ilişkin çok sayıda senaryonun piyasaya sürülmesine neden oldu. Görüşmenin ardından Öcalan’ın kaleme aldığı ve avukatları aracılığıyla kamuoyunun bilgisine sunulan bir sayfalık metinde, seçime dair tek bir kelime yoktu. Yine de bu görüşme seçimle irtibatlandırıldı. Birçok kesim, PKK’nin AK Parti ile anlaştığını ve 23 Haziran’da Kürtlerin oylarını AK Parti’ye kaydıracağını dile getirdi. Sosyal medya, Kürtlerin muhalefeti sattığı iddiasıyla çalkalandı.
Elbette bu iddialar herhangi bir dayanağa sahip değildi. Nitekim gerek PKK ve gerekse HDP’den, bir tercih değişikliğinin söz konusu olmadığı ve 31 Mart’taki tutumlarını muhafaza ettikleri yönünde peş peşe açıklamalar geldi. Ortada ciddi hiçbir veri yokken Kürtlere dönük suçlayıcı bir tavrın çok sayıda alıcı bulmasının üzerinde durmak icap ediyor. Çünkü bu tavır bize, bazılarının halen Kürtleri düşünme yeteneğinden yoksun monoblok bir organizma olarak gördüklerini anlatıyor.
Ulusalcı özellikleriyle maruf bazı gruplar, Kürtlerin akıldan mahrum olduğunu düşünüyor. Onların sürekli komutlarla hareket ettiklerini ve birileri onlara bir yön gösterdiğinde hemen oraya meyledeceklerini varsayıyor. Bu nedenle, Kürtlerin bir tuşa basıldığında koşup CHP’ye ama diğer bir tuşa basıldığında ise dönüp AK Parti’ye oy vereceklerinden şüphe duymuyorlar. Tek bir görüşme ile bütün Kürtlerin oy davranışının değişebileceğini büyük bir özgüvenle ileri sürebilmelerinin altında, işte Kürtleri küçümseyen bu zihniyet yatıyor.
HDP’nin rotası
Evvelâ bu zihniyetin aslında savunucularını küçük duruma düşürdüğünü not edelim. Akabinde de İstanbul’da oy kullanacak Kürtlerin tercihlerini belirleyecek dinamiklere bakalım. Burada üç noktanın altı çizilebilir.
İlki, HDP’nin izleyeceği rotadır. İstanbul’daki Kürtlerin büyük bir kısmı HDP’ye oy veriyor. HDP’nin İstanbul’da yüzde 12 gibi herkesin hesaba katması gereken bir oy oranı var. 31 Mart’ta HDP kendisi için riskli olabilecek bir karar aldı. Büyükşehirlerde aday çıkarmadı; seçmenlerini, bağırlarına taş basarak da olsa AK Parti-MHP ortaklığına karşı Millet İttifakına oy vermeye çağırdı. Çağrı yerini buldu, HDP seçmeni partisinin dâvetine icabet etti ve büyükşehirlerde belediyelerin el değiştirmesinde önemli bir rol oynadı.
YSK’nın seçim yenileme kararından sonra HDP’nin çizgisinde bir değişiklik olmadı. Parti, 31 Mart’taki siyasetini aynı kararlılıkla sürdürüyor. Keza seçmen nezdinde de tercihini gözden geçirmesini sağlayacak bir hadise yaşanmadı. Bundan ötürü HDP taraftarlarının kararlarında radikal bir değişikliğe gitmelerini beklemiyorum.
Anti-Kürt söylemin etkisi
İkincisi, Cumhur İttifakından duydukları büyük rahatsızlıktır. 31 Mart öncesinde milliyetçi seçmeni tahkim etmek için başvurulan anti-Kürt söylem, büyük şehirlerdeki Kürtler ile AK Parti arasındaki mesafeyi açtı. Bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu’nun sert ifadeleri, Kürtleri AK Parti’den uzaklaştırdı. AK Parti açısından bakıldığında ortada menfi bir hava var ve kısa bir vakitte bu havanın değişip iklimin yumuşaması çok zor görünüyor.
Üçüncüsü, İmamoğlu’nun Kürt seçmene batacak bir dil kullanmamasıdır. Bugüne kadar İmamoğlu, Kürtlerin sinir uçlarına dokunacak ve tansiyonlarını yükseltecek bir söz sarf etmedi. Herkesi kucaklama siyasetine uygun olarak üslûbuna ve söylemine çok dikkat etti; hassas bir denge üzerinden yol almayı becerebildi. Bu çerçevede İmamoğlu’nun, Kürtleri incitecek veya derinden yaralayacak bir gafı olmadı. Aksine, seçimden sonra verdiği bir beyanda, Demirtaş hakkında olumlu yargılar içeren bir değerlendirme yaptı.
İmamoğlu’nun bu tavrı, 31 Mart’ta tercihini kendisinden yana koyan seçmenin kararlığını pekiştirecektir. Bunun yanı sıra, seçimin iptalinden hoşnutsuzluk duyulması, YSK kararının adaletsiz bir karar olarak görülmesi ve İmamoğlu’nun mağdur edildiğinin düşünülmesi de, Kürtler arasında İmamoğlu’na yönelik teveccühü arttırabilir.
31 Mart’ta büyük şehirlerdeki tablonun oluşmasında Kürtlerin katkısı inkâr edilemez boyuttaydı. Fakat bu katkının hakkı verilmedi ve Kürtlerden açık bir teşekkür bile esirgendi. Bundan ötürü Kürtlerin bir kısmında bir kırgınlık var. Ancak buna rağmen — eğer mevcut şartlar varlığını devam ettirirse — Kürt seçmenlerin 23 Haziran’da, genel olarak 31 Mart’takiyle örtüşen bir duruş sergileyecekleri söylenebilir.
(*) Independent Türkçe, 15.05.2019