Ana SayfaYazarlarKadın kutuplaşması

Kadın kutuplaşması

 

Cumhurbaşkanlığı’nda, TBMM’de, belediyelerde, televizyonlarda, gazetelerde hep erkekler var. Seçim meydanlarında, toplantılarda, programlarda ezici çoğunlukta erkekler konuşuyor. Vaziyet böyleyken ülkede yükselen gerginliğin, artan kutuplaşmanın, empati ve tolerans eksikliğinin sesi ve yüzü de haliyle erkekler oluyor.

 

Uzun zamandır sırf kadın algı ve yaklaşımları ölçülse toplumsal sorunlarımıza dair daha yapıcı bir yaklaşım bulabilir miyiz diye merak ediyordum. PODEM’in (Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği) YADA (Yaşama Dair Vakıf) işbirliğinde gerçekleştirdiği “Kadınların Gözünden Türkiye: Siyaset, Ekonomi ve Toplumsal Meseleler” başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre böyle bir durum söz konusu değil maalesef. Bu araştırmanın önemli bulgularından biri kadınların siyasete bakışından kadınların siyasette yer almaya yönelik tutumlarına kadar birçok konudaki görüşünde oy verdikleri partinin yansımalarının bulunduğu.

 

Bahsi geçen araştırma* Türkiye çapında yapılan bir anketten ve İstanbul’da gerçekleştirilen derinlemesine mülakatlardan oluşan kapsamlı bir çalışma. Ülke genelinde farklı siyasi, ideolojik, bölgesel ve sosyo-ekonomik çevrelerden kadınların siyasete dair algı ve deneyimlerini, kendi gündelik hikâyelerinden anlamayı hedefleyen bu çalışma kadınların karar ve müzakere süreçlerine katılımlarını ve geleceğe dair beklentilerini de analiz ediyor.

 

Araştırmanın ele aldığı en önemli konu başlıklarından biri toplumsal meselelere bakış ve birlikte yaşama pratikleri. Sonuçlara bakıldığında birlikte yaşamın önündeki en büyük engel Suriyelilere, Ermenilere ve eşcinsellere yönelik yaklaşım olarak değerlendiriliyor. Suriyeli mültecilere olan olumsuz bakış tüm yaş ve seçmen gruplarında açık ara ilk sırada. İkinci sırada ise eşcinseller geliyor. CHP seçmenlerinde dini cemaat üyeleri eşcinseller ile aynı olumsuz sıralamaya sahip. HDP seçmenleri ise Ülkücüleri ikinci sırada olumsuz buluyor. Öte yandan AKP seçmeni kadınlar sırasıyla Suriyeli mülteciler, geyler/lezbiyenler, Ermeniler ve ateistler ile birlikte yaşamaya mesafeli.

 

Kürtlerin devlet okullarında anadilde eğitim görebilmelerine dair soruya %35 katılıyorum, %24 kararsızım, %41 katılmıyorum şeklinde cevap veriyor. MHP ve İYİ Parti seçmenlerinin ise sırasıyla %57.5 ve %64’ü bu öneriye katılmıyor. Öte yandan, başörtüsü meselesi hâlâ gündemde olmaya ve bir ayrımcılık konusu olarak kullanılmaya devam ediyor. Derinlemesine mülakatlardan çıkan birçok nüans söz konusu. Mesela bir kadın “tesettürlü olmadığım için dindar olarak görülmüyorum, bu konuda ayrımcılık yaşıyorum” derken, diğer bir görüşmeci “Başörtüsü ve Suriyeli mülteciler konusunu benzeştiriyorum; belirli kesimlerde başörtülü kişilere karşı halen kötü yaklaşım var, aynı Suriyelilere olduğu gibi, onlara da gidin buradan diyorlar” şeklinde aktarımda bulunuyor. Bu söylemleri birkaç gün önce başka bir ortamda bir kadından duyduğum “üniversitelerde başörtüsü takılmamalı” sözleriyle bir arada düşündüğümde bu meselenin toplumsal bir sorun alanı olmaya devam ettiğini kabullenmek durumunda kalıyorum.

 

Velhasıl, kadınlar olarak önemli toplumsal meselelere kendi çıkarlarımız ve ait olduğumuz sosyal gruplar içinden bakıyor, tanımlıyor ve çözüm arıyoruz (ya da aramıyoruz). Demokrasi, özgürlükler, tolerans, bir arada yaşamak gibi konularda erkeklerden pek bir farkımız yok gibi gözüküyor. Öte yandan araştırmanın altını çizdiği geleceğe yönelik olumlu bir nokta var; 18-29 yaş arası genç kuşak yeniliklere ve bir arada yaşamaya sonraki kuşaklara nazaran daha açık. Çünkü gençler toplumsal hayatın içinde ve eğitim seviyeleri daha yüksek.

 

Araştırma sonuçları arasından öne çıkarmak istediğim ve yukarıda bahsettiğim durumla bir şekilde ilişkilendirdiğim bulgu ise yerel yönetimlere bakış konusunda. Kadınlar, yerel yönetimleri, makro siyasetten daha fazla önemsiyor, kendilerine daha yakın buluyor. Yerel yönetimler, vatandaşların sorunlarına çözüm bulmak açısından daha önemli görülüyor. Araştırmaya göre belediye denince akla gelen ilk kavramlar kamu hizmetleri, çevre düzenleme, çöp hizmetleri, destekler, alt yapı çalışmaları, park ve bahçeler, kültür-sanat etkinlikleri. Çalışmaya katılan kadınların %58’i belediyelerin siyasette önemli bir yeri olduğunu, %36’sı ise belediyelerin meclis siyasetinden daha önemli olduğunu belirtmiş. 18-29 yaş arası gençlerin ise %40’ı belediyelerin vatandaşa meclis siyasetinden daha fazla değer verdiğini düşünüyor. Diğer taraftan büyük çoğunluk belediye meclislerinin işleyiş ve görevleri hakkında bilgi sahibi değil ve yine büyük çoğunluk belediye meclislerinin çalışmalarını yetersiz buluyor.

 

Araştırmadan çıkan bu iki nokta, yani kadın kutuplaşması ve kadınların belediyelere atfettiği önem, bir arada düşünüldüğünde belediyelerin toplumsal açıdan yapıcı ve işlevsel bir rol oynayabileceği söylenebilir. Belediyelerle ilişkili olmaya sıcak bakan, belediyelerin kendi hayatlarında önemli bir rol oynadığına inanan kadınların yüksek bir oranda olmasını bir veri olarak alıp, uygulamaya koymak olumlu sonuçlar üretebilir diye düşünüyorum. Hem çalışan hem çalışmayan kadınların gündelik hayatlarına göre ayarlanabilecek programlar ile belediye projelerinde yer alabilmeleri bireysel ve sosyal açıdan faydalı olacaktır. Özellikle toplumsal birliktelik ve demokrasi gibi değerleri önemseyen belediyeler farklı kesimler ve seçmen gruplarından kadınların bir araya gelebileceği, beraber faydalı ve tatminkâr işler üretebilecekleri toplumsal karşılaşma ortamları hazırlayabilir. Bizi her gün daha fazla birbirimize yabancılaştıran bu kutuplaşma illetinin üstesinden gelebilmek için önce birbirimizi tanımamız, birbirimizin iyi taraflarını görüp, en azından empati kurabilmemiz gerekiyor.

 

* Aşağıdaki linkten araştırmanın raporuna ulaşılabilir.

http://podem.org.tr/researches/kadinlarin-gozunden-turkiye-siyaset-ekonomi-ve-toplumsal-meseleler/  

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik