Son Ankara katliamından önce yazdığım Dolmabahçe’nin öncesi ve sonrası yazımda, Çözüm masasında Kürt siyasi temsilcilerinin karşılaştığı eşitsiz muamele, devletin güven telkin etmeyen tutumları ile Kürt sorununun manevî boyutu üzerinde durmuştum. Dolmabahçe’nin üzerinden bir yıl geçti. Ankara’da son beş ay içinde, gerek canlı bombalarla gerekse bomba yüklü araçların patlatılmasıyla çok büyük üç katliam gerçekleşti. Ülkemizde çok kanlı, acımasız bir savaş hüküm sürüyor. Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olduğuna göre, PKK’nın son iki bombalamayla TC devletine vermek istediği mesaj çok açık. “Kürt illerinde ilân ettiğimiz özerk bölgeleri ya kabul edersiniz, ya da bombalamalar sürer… Kandil’i bombalarsanız biz de Ankara’yı bombalarız… TC, Suriye sınırında Kürt devletine karşı çıkmasın.”
PKK Kürt halkını hendekler için mobilize edemedi ve ağır kayıplar verdi. Bunun üzerine çılgınca intihar eylemlerine girişti. Kürt illeri dışında kalan sahada PKK, şiddet eylemleri için canlı bombaları kullanıyor. Bu yönelişi üç önemli hususu açığa çıkarıyor: İlki, canlı bombalarla, yalnızca bombaları patlatanların değil, örgütün de intihar eylemine giriştiğini; ikincisi, Kürtlerin statüsü dahil her türlü hakları için meşru ve siyasi mücadeleyi de bombalamak istediğini; son olarak, PKK’nın ahlâkî çöküş sürecinde olduğunu. Bir genci canlı bomba olmaya ikna edip “öl ve öldür” siyasetini sürdürmeyi, “Kürtlerin özgürlüğü” ile bağdaştırmak mümkün değil. Kürtlerin statüye kavuşması dahil her her türlü hakları için Meclis’te yasal mücadele imkânı varken, hendek savaşlarıyla ve büyük kentlerde canlı bombalarla PKK, şiddetin dışında her türlü siyasi mücadelenin önünü bilerek ve isteyerek kapatıyor. Dolmabahçe deklarasyonundan sonra bu 180 derecelik çark, PKK liderliğinin “çığırından çıkmış” bir yöneliş içinde olduğunu gösteriyor.
“Kurtuluş” ideolojisi ve ahlâk
Halil Berktay, Solun içine düştüğü gayri ahlâkî durumları, geçen yüzyıldan başlayarak yazıyor. PKK’nın bugün geldiği yer, bu gayri ahlâkîliğin bizlere “kurtuluş”çuluk olarak sunulması. Dilinde “kurtuluş” olan ama iktidardan ya da intikamdan başka hırsları olmayan insanların (erkeklerin) düştüğü hal. Bu aldatmacayı bu çatışmadan çıkarı olanlar görmezden gelebilir, ama “solu” ve “etik”i savunanları kandıramazlar. Kandıramamalılar. Militarist ve “bu alanda bizden başkasını yaşatmayız” tekçi zihniyetine sahip bir liderliğin Kürt halkının “özgür ve demokratik” iktidarını kuracağı iddiasına, müsaadenizle ben inanmak istemiyorum.
PKK bir an önce bu marjinalist ve rövanşist tutumunu terk etmelidir. Yoksul Kürt gençlerini askere almak için Türklerden nefrete sevk ederek ve birer birer ölüme terk ederek “özgürlük” elde edilemez. Ahlâk-dışı yöntemlerle, yani genç bedenleri canlı bomba haline getirerek ve sivilleri katlederek “kurtuluş”a ulaşılamaz. Ve PKK’nın bir Türk-Kürt iç savaşı çıkarmak için bu yöntemlere başvurması, bu ülkenin halklarını hiç tanımadığını gösterir. PKK, geldiği akıl ve ahlâk dışı intikamcı pozisyonla Kürt siyasetçilerinin önünü kapatıyor; meşru siyasi alanı ve mücadeleyi de bombalıyor.
PKK’ya “dur” deme zamanı.