Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMetaverse ve tarih (II)

Metaverse ve tarih (II)

Metaverse adem-i merkezi sanal bir evren. Sahibi yok. Herkes ve her şirket chainlink ile birbirine bağlı. İçinde faaliyet gösteren bir çok şirket var. İsterseniz siz de kendi şahıs şirketinizi kurup bu alemde yer alabiliyorsunuz. Şirket kurmak için devlet onayına ihtiyacınız yok, vergi de yok.

Geçen yazıda ikaz etmeyi unuttum; bu yazı dizisi asla bir science fiction değildir. Science fiction’ı bilimkurgu diye çeviriyorlar. Hatalı. Fiction kurmacadır, kurgu değil. Kim kurgu karşılığını verdiyse hata etmiş. Taksiratı afv olsun (doğrusu böyle yazılır, af veya aff diye değil!).

Geçen yazıda okuduğunuz üzere metaverse kavramını kullandım. Bu kelimeyi ilk kez ABD’li Neal Stephenson (1959-) Snow Crash (1992) adlı romanında yazmış. Öteevren diye çevrilebilirim. Bir nevi ahiret!

Bu kavramı ilk yazıda açıklamayı unutmuşum.

Metaverse adem-i merkezi sanal bir evren. Sahibi yok. Herkes ve her şirket chainlink ile birbirine bağlı. İçinde faaliyet gösteren bir çok şirket var. İsterseniz siz de kendi şahıs şirketinizi kurup bu alemde yer alabiliyorsunuz. Şirket kurmak için devlet onayına ihtiyacınız yok, vergi de yok. Mesela ABD’li Mark Zuckerberg (1984-) Meta isimli şirketini kurdu, metaverse aleminde faaliyet göstermeye başladı. Decentraland başka bir şirket. Aavegotchi, Bloktopia, Unity, Nvidia bunların hepsi ayrı ayrı şirketler. Bu şirketlerin bazılarının kendilerine has para birimleri (token) de var. Ama bazı sanal para birimleri hepsinde geçiyor. Blok zincirler (blockchain) bu şirketleri (minik gezegenleri) birbirine bağlıyor. Bir evren (universe) olan sanal aleme (metaverse) hangi şirket üzerinden girmek isterseniz internetteki tarayıcınıza (browser) o şirketin adını yazıp, karşınıza çıkan şirket sitesinde bir hesap açtırıyorsunuz ve sanal alemde yaşamaya başlıyorsunuz.

Maddesel düşüncenin çöküşü!

Geçen yazıda da bahsettim: maddesel düşünce, yerini maddesel olmayana bırakıyor. Çün ki maddesel düşünüp ve maddesel projeler ürettiğimizde insanın alabileceği hazları (zevkler ve acıları) madde hapishanesinden kurtaramıyoruz. Yine çün ki haz, bedenin algı eşikleriyle sınırlı. Bu beden üzerine istersen sanal gerçeklik (VR) gözlüğü tak (mesela Oculus Quest2 veya Telexistence), istersen eldiven tak, istersen arttırılmış gerçeklik (AR) kulaklığı tak (mesela Halolens) ya da tüm vücudunla hissetmek istiyorsan elbise giy. Ne yaparsan yap yine de algı eşikleriyle sınırlı kalıyorsun. E, peki’ neden o zaman bu bedenin kullanılmasında hala ısrar ediliyor?

Çün ki bedenlerinden vazgeçmeye hazır olmayanların sayısı milyarları buluyor. Bu milyarlar şimdilik fethedilecek müşteri konumundalar. Gözlük, kulaklık, eldiven gibi bu “oyuncaklar” da bedenlerinden “henüz” vazgeçmeyi düşünmeyenler için geliştirilmiş ürünler. Bunlara simülasyonla hayatınız kolaylaşacak deniyor. Evden çıkmadan markete gidip istediğin ürünleri seçeceksin, seçtiğin ürünler kapına gelecek. Sanal bir kütüphaneye VR gözlüklerinle gireceksin. İstediğin kitabı üç boyutlu okuyacaksın. En son Suudiler Kabe’nin köşesinde bulunan ve Müslümanlarca kutsal addedilen Haceru’l-esved’e VR gözlüklerle dokunabilmeyi sağlayan program yapmışlar. (https://www.instagram.com/p/CXwbWR9Isda/?utm_medium=copy_link). Buna demek cevaz verdiler. Daha neler olacağını hep beraber göreceğiz. Müminler yerlerinden kalkmadan acaba avatarlarını göndererek hacı olabilecekler mi? Japonya’daki Museviler istedikleri vakit ağlama duvarında ya da Malezya’daki Hristiyanlar Efes’te ibadetlerini sanal olarak yapabilecekler mi? Bu sanal hareketler ibadetten sayılacak mı? Buna cevaz veren çıkacak mı? Ekser ulema tecviz edecek mi? Bunları bilemem ama bildiğim bir şey varsa Ekşi Sözlükçü ve Twittercı zıpçıktıların bu konularla çok eğlenecekleri!

Tek bir cümleyle buraya kadarki kısmı özetleyeyim:

Avatarınla internetin içine girecek ve yaşayacaksın. Bu avatar sanal da olabilir üç boyutlu gerçek robot da. Aynı ABD’li Jonathan Mostow’un (1961-) yönettiği Surrogates (2009) filmindeki gibi. O filmde avatar üç boyutlu gerçek bir robottu. Yatıyorsun, robotun gerçek dünyaya çıkıyor ve sen onu yattığın yerden yönetiyorsun. Efsane yönetmen ABD’li Steven Spielberg’in (1946-) çevirdiği Ready Player One (2018) ve kaçık dahi Kanadalı David Cronenberg’in (1943-) yazıp yönettiği EXistenZ (1999) filmlerinde ise avatarlar sanaldı. Filmde Antena isimli şirket organik bir oyun konsolu icat ediyor. Omuriliğe açılan delikle (bioport) bu organik konsol, göbek bağı vasıtasıyla sinir sistemine, oradan da beyne bağlanıyor ve sen yattığın yerden maceralar yaşamaya başlıyorsun.

Bu yazının şimdilik sonucu şu:

Bedenlerimizden hâlâ vazgeçebilmiş değiliz ama bu sanal alemle de bir şekilde tanışma seansı ve sanal aleme ısınma süreci yaşıyoruz.

Konunun devamı gelecek yazıda…

- Advertisment -