Hangi siyasi görüşe yakın olursak olalım, içinden geçtiğimiz seçim ve hükümet kurma sürecinin en tutarlı partisinin MHP olduğunu teslim etmek lazım. Seçime giderken Erdoğan’ı hedefe koyan tavrıyla ele alınıp gayet yüzeysel MHP okumaları yapılmıştı. Ancak seçim sonrasında Bahçeli’nin HDP ile doğrudan ya da dolaylı her türlü işbirliği görüntüsünü bile reddetmesi, yorumcuları gerçeğe davet ediyordu. Nitekim Bahçeli’nin esas amacı ne olursa olsun AKP’yi devirmek ya da Erdoğan’dan kurtulmak değil. Meclis Başkanlığı seçiminde AKP’li bir başkanın kazanmasını sağlayacak tutumun sergilenmesi bunu ortaya koyan nişanelerden sadece biri. Daha sonrasında bir AKP/CHP koalisyonunu sebatla önermesi Bahçeli’nin çok daha geniş bir planı olduğunu gösteriyor.
Söz konusu stratejinin üç hedefi var. Birincisi Türkiye siyasetini ‘MHP ve diğerleri’ türünden bir kırılmaya zorlamak ve uzun vadede bu partinin kalıcılığını ve pazarlık gücünü sağlamlaştırmak. Bu nedenle AKP’ye koalisyon için kabul edilmesi mümkün olmayan koşullar önerilirken, AKP ile CHP arasında koalisyon olmayacağı anlaşıldığında da hiçbir azınlık veya seçim hükümetine destek verilmeyeceği beyan edildi. İstenen şey Erdoğan’ın bir seçim hükümeti kurmak zorunda kalması ve HDP o hükümete bakan verirken MHP’nin dışarıda kalması. Böylece AKP-CHP-HDP işbirliği ‘de facto’ olarak kanıtlanmış olacak ve MHP tek başına ‘muhalefet’ olarak seçime gidecek. Seçim hükümeti ‘gayrı milli’ olmakla yaftalanırken, MHP tek başına ‘milliliği’ taşıyabilecek… Bu zorlama CHP’yi de hükümet dışı kalmaya yöneltti ama ideolojik açıdan MHP çok daha avantajlı. Bahçeli’nin varmak istediği nokta, derinleşen Kürt çatışması ile birlikte, ‘milli’ olanı tek başına taşımak ve siyasi yelpazenin bir kanadını tek başına oluşturmak.
İkinci hedef ‘milliliği’ tek başına taşıma açısından en büyük engeli, yani AKP’yi ‘içerden’ ve seçmen nezdinde parçalayabilecek tohumların yerleştirilmesi. Bahçeli bir yandan yolsuzluk dosyalarına güncellik kazandırılmasını ve Cumhurbaşkanı’nın yetki alanının daraltılmasını isteyerek AKP içindeki muhtemel rahatsızlıklara oynadı. Diğer yandan da Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmemesini ve Çözüm Süreci’nin bitirilmesini şart koşarak AKP’nin reformcu niteliğinin sona ermesi gerektiğini ima etti. Diğer bir deyişle Bahçeli’nin dört koşulu aslında AKP’nin ‘buharlaşmasını’ sağlayacak çerçeveyi ifade ediyordu. AKP içinde ve dışında benzer rahatsızlıkları taşıyanların olduğu varsayımı ile, en azından bu partiyi ‘doğal’ durumuna, yani yüzde 35’lere indirme imkanı şimdi yeni bir seçim sürecinde kullanılmak istenecek.
Üçüncü hedef MHP’nin tüm stratejisine de gerçek işlevini kazandıran unsur: Siyasetin ilk etapta ikinci büyük partisi haline gelmek… Tek başına ‘muhalefet’ olarak girilen bir seçimde, eğer AKP de yüzde 35’e iner, CHP ise AKP ile işbirliğinden ötürü yıpranırsa, MHP’nin CHP’yi yakalama ve belki de geçme ihtimali doğuyor. Diğer partilerin aralarında anlaşamadığı, sorunları çözemeyip aksine derinleştirdiği bir atmosferde, ‘devletçi ve sağduyulu’ bir MHP’nin önü açılabilir diye düşünülüyor.
Dolayısıyla eğer özetlemek gerekirse MHP kriz istiyor… Krizlerin yaşanmasını ve çözülememesini istiyor. HDP’nin içinde olduğu bir seçim hükümetinde asker ve emniyet bütçesinin ele alınmasını, Suriye’de güvenli bölgeye ilişkin gerginlik yaşanmasını, 2 Ekim’de sona erecek askeri müdahale tezkeresinin tartışılmasını istiyor. Bu ortamda MHP elini bile kıpırdatmadan yüzde 25’i geçer diye düşünülüyor…