Ana SayfaYazarlarPKK/HDP'nin korku siyaseti

PKK/HDP’nin korku siyaseti

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Diyarbakır'a gerçekleştirdiği ziyareti yerinde izledim. Şehirde konuştuğum insanların ortak şikayet konusu nedense hep "korku" oldu. Geçmişte insanlar şehre giden gazetecilere devlet baskısından yakınırdı; oysa bu kez yakaladıkları her gazeteciye sadece PKK ve HDP kaynaklı şiddet olaylarını anlatıyorlar. 6-7 Ekim olayları, Diyarbakır'da amacına ulaşmış görünüyor; genelleştirmenin doğru olup olmadığını kestiremiyorum ama şehir korkuya teslim olmuş adeta. Korku salan güçler yer değiştirmiş; asker ve polisin yerini PKK ve HDP almış. Geçmişte devlet baskısına karşı onurunu savunma mücadelesi veren Diyarbakırlılar, -sessiz ve geri çekilmiş olsa da- bugün PKK ve HDP baskısına karşı onurunu koruma mücadelesi veriyor. 

Sadece Diyarbakır değil elbette; Van'da şehrin her yerine musluklardan kan akan afişlerin dağıtılması, PKK/HDP'nin Güneydoğu'nun genelinde, sistemli bir şekilde korku siyaseti yürüttüğünü gösteriyor. 

***

Yakın zamana kadar hep Kürt siyasetinin büyük bir mağduriyet yaşadığını, devletin baskı politikasından dolayı şiddete yöneldiğini yazıp çizdik. Bunun bir yere kadar hâlâ doğru olduğunu düşünüyorum. Fakat geçen sürede hayatın epey değiştiğini, PKK/HDP'nin bölgede eski devletten daha hukuksuz, eski devletten daha gaddar bir baskı ortamı oluşturmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. 

Çözüm süreciyle Güneydoğu'da hayatın normalleşmesini, siyasetin ise demokratikleşmesini bekliyorduk; ancak 7 Haziran seçimleri yaklaşırken PKK ve HDP'nin baskı dozunu iyice artırdığını görüyoruz. Siyasi partilerin ev ev dolaşarak halka ulaşma yöntemi PKK ve HDP için her eve, her işyerine korku salma aracına dönüşmüş. Eskiden asker-korucu baskısıyla şehirlere hapsolan, köylerine gidemeyen vatandaşlar, bu kez -yaklaşan seçimlerin de etkisiyle- PKK korkusundan köyüne gidemiyor. 

Batıya organik tarım yapan bir sivil toplum kuruluşu gibi pazarlanan PKK ve HDP, Güneydoğu'da baskıyı, korkuyu, korkunç bir şiddet gücünü, kanı ve ölümü temsil ediyor. Doğan medyası ile cemaatin amacı "demokratik", "özgürlükçü", "çevreci" olarak pazarladıkları bu yapının arkasındaki zorba gücü iktidara karşı kullanabilmek. 

***

AK Parti, çözüm süreciyle Kürt hareketine demokratik alanın kapılarını sonuna kadar açtı. İktidar partisinin amacı, demokratik alanı genişleterek şiddetin alanını zayıflatmaktı. Ne var ki toplumsal muhalefeti maniple eden güç çevreleri, PKK ve HDP'yi demokratik alana beraberindeki silah ve şiddetle kabul etti. PKK ve HDP'nin silahlı ve silahsız şiddetine meşruiyet kazandırarak çözüm sürecini anlamsızlaştırdılar. Kandil, Türkiye'ye "özgürlük" ve "demokrasi" getirecek bir güç olarak görülmeye başlandı. 20 yüzyıldan kalma silah ve şiddet edebiyatı birdenbire yeniden popüler hale getirildi. Muhalefetin bu yaklaşımının arkasında kendilerini AK Parti'den ancak PKK'nın kurtarabileceği duygusu yatıyor. Gözleri hiçbir şeyi görmüyor artık; umutlarını gerçekleştirecek kim olursa olsun, kapılarını sonuna kadar açıyorlar. Bir istihbarat şebekesinin peşine takıldıkları düşünüldüğünde PKK'ya umut bağlamaları o kadar da anlaşılmaz değil aslında. Biz umudumuzu çözüm sürecine bağlamaya yine de devam edelim.

- Advertisment -