Ana SayfaYazarlarPKK’ye Kürt Andıyla karşı çıkmak

PKK’ye Kürt Andıyla karşı çıkmak

 

Bugünlerde Kürt siyasi hareketine yönelik yüksek sesle seslendirilen ve tartışılan eleştiri ne, biliyor musunuz? Biri Mücahit Bilici’nin seslendirdiği şu tez:

Kürtler evrenselci ideolojilerin duvar hamalına dönüştü, kendi özleri ve kimliklerini unuttu. Bu ideolojiler yüzünden Kürtler görünmez, Kürtlük ise lüzumsuz hale geldi.

 

Diğeri de Şaho Garip’in seslendirdiği şu görüş:

Kürt siyasal hareketi post-kolonyal bir yapıda kendisini sömüren efendisine hizmet eden bir çizgiye dönüştü.  Irkçı, faşist Kürt milliyetçiliği eksenine yaslanmazsanız, Kürtlere hizmet edemezsiniz.

 

Sunu dediğinizi duyar gibiyim: “İyi de bu eleştiriler, Kürt siyasi hareketini milliyetçi moddan ırkçı ve faşist bir moda dönüştürmek değil mi? Hem, Kürt siyasi hareketine yönelik eleştirinin düzeyi ve kalitesi böyle mi olmalı? Bunun ötesine geçen bir yapısal eleştiri bulamıyor muyuz?”

 

Haklısınız.

 

Bu ülke uzun yıllardır etnik amaçlar için şiddet kullanan bir siyasi hareketle mücadele ediyor. Bu uğurda kaybedilen insanları hiç durmadan saymaya çalışsak dahi iki gün sürer. Buna rağmen “Kürt siyasal hareketi” eleştirisinde geldiğimiz nokta bu.

 

Neden bu durumdayız?

 

Gerçeklik karşılığı olmayan “Kürt siyasal hareketi neden daha fazla milliyetçilik yapamıyor, niçin daha fazla etnik taleplerde bukunmuyor?” eleştirileri, nasıl oldu da en popüler Kürt siyasi hareketi eleştirisi haline gelebildi?

 

Nedeni çok basit. Bu ülke hâlâ daha PKK’yi tanımıyor, hâlâ daha PKK'yi analiz edemiyor. Hâlâ karşı söylem geliştiremiyor. Durum böyle olunca, her kim PKK eleştirisi yaparsa, ne söylediğine bakılmaksızın seslendirdiği tez muteber hale geliyor. Nitekim bu yüzden yıllar yılı, içerde PKK’yi de aşan Kürt milliyetçiliğine sırf PKK’yi eleştirdiği için sempati beslendi.

 

Şunu demeye çalışıyorum:  Ortada çok ciddi bir boşluk ve vasatlık var. Bunu, Kürt siyasal hareketi eleştirisini hâlâ “Apo MİT ajanıdır, PKK’yi de MİT kurdu” sığlığının ötesine geçiremememizden anlayabiliriz. İç tartışma süreçlerimizi ve prosedürlerimizi silâh kullanan örgütlerin dönüştürülmesinde çok etkili bir vasata dönüştürememekten de çıkarabiliriz.

 

Maalesef Türkiye'nin entelektüel aklı Kürt siyasal hareketini karşısına alıp sorgulayarak sarsacak yaratıcılıkta değil. Kimse zahmet edip dünya deneyimlerine bakmıyor. Baksa, orada iç tartışma süreci ve prosedürünün, silâhlı örgütlerin silâhsızlandırılmasında çok etkili bir vasat olduğunu görürdü. Tıpkı İspanya’daki ETA sorununda olduğu gibi. Bu sorgulamanın da katkısıyla sonunda ETA silâh bırakmak zorunda kaldı.

 

Dünya deneyimlerine bakanlar da bakıyor ama göremiyor. Örneğin sık sık barış ve müzakere toplantıları düzenleniyor. Ama bu platformlar maalesef örgüt tez ve görüşlerinin seslendirildiği düzlemlere dönüşüyor. Bir Arab Center gibi olamıyoruz. Geçenlerde Ortadoğu sempozyumu düzenledi. Alt başlıklarından biri de silâhlı örgütlerin silâhsızlandırılması idi. Konunun o kadar soğukkanlı ve rasyonel düşünen uzmanları çağrılmıştı ki, insan gerçekten çarpıcı bakış açılarıyla karşılaşıyordu. Bizde hiçbir barış ve müzakere paneli ve sempozyumunda bu tadı bulamıyoruz. Her nedense daha çok örgütlere paye biçen, örgütleri onore eden bir ton ve tını ortaya çıkıyor. (Bu konuda samimi çabaları ve takdir edilecek birikimleri olan istisna insanları tenzih ederim.)

 

Devlet ve propaganda

 

Devlet ve iktidar derseniz, bu konularda yerlerde sürünüyor. “Bize askeri mücadele yeter, propaganda da neymiş” der gibi halleri var. Birilerinin onlara “silâhlı örgütleri mermilerle değil asıl seçim sandıklarında yenebilirsiniz” diye anlatması da uzun sürer. Anlayacaklarını da sanmıyorum.

 

Türkiye’nin PKK ile mücadelede bir askeri mücadele stratejisi var. Ancak bir propaganda stratejisi yok. Örneğin hâlâ daha PKK Araştırma Merkezi yok. O yüzden PKK’ye dair derli toplu bir bilgi havuzuna erişemezsiniz. Örneğin geçmişten bugüne PKK’nin sebep olduğu sivil ölümleri araştıracak olsanız, dört başı mamur verileri hiçbir yerde bulamazsınız. Yine son günlerde haber konusu olan bir noktada, geçmişten bugüne lider kadrodan toplam kaç kişi etkisiz hale getirildi, bu yöneticilerin örgütün toplam yönetici kademesi içindeki oranı nedir diye bir inceleme içine girseniz, size yardımcı olacak ne bir merci, ne de bir kurum çıkar.

 

Varolan devlet ve hükümet destekli propaganda ise Türkün Türke propagandasıdır. Daha çok Sivas’ın batısına hitap eder, doğusuna hitap etmez. Daha da garibi, Sivas’ın batısına hitap eden argümanlarla Sivas’ın doğusuna seslenilir. Ama Sivas’ın doğusunda sokaktaki insan bu propagandadan etkilenmez. O yüzden, Türkiye güvenlik güçleri arazide başarı üstüne başarı elde ederken, siyasal alanda tam tersi bir durum oluşur.

 

Tam bir başıbozukluk, dağınıklık söz konusu. Bu işleri derleyen toparlayan kişi de, birim de yok. Varolanların da adı var, cismi yok. MGK derseniz, patates sorununu dahi konuşur, ancak bu soruna ne el atar, ne gündemine alır, ne de daha etkili olma yönünde bir planlama yapar.

 

O yüzden biz Sivas’ın bu yanında Türk Andımıza karşı çıkıp yeniden geri gelmemesi için mücadele verirken, Sivas’ın beri tarafında birilerinin PKK karşıtı Kürt Andı yazması takdir ve sempati toplar. Hakikaten üzülmemek elde değil.

 

- Advertisment -