Lider odaklı yapılarda temel ilke, her halükârda liderin muhafaza edilmesidir. Lider, tartışılmaz bir makamdadır. Elinde sihirli değnek tutan büyülü bir kişiliktir o. Her zaman doğruyu görür, yararlı olanı bulur. Milleti ve partisi için hayırlı işler yapar. İstikametinden sual olunmaz. Bazı eylem ve söylemler biz fanilere yanlış, tuhaf veya garip görünebilir. Lâkin onların altında da mutlaka bir hikmet vardır ve o hikmeti de lider bilir.
Başarıların tek bir sahibi vardır; o da liderdir. Kitlelere güç veren, moral aşılayan ve onları ikna eden, odur. Kötü bir dönemde onun harekete geçmesi yeter. Sahalara indiğinde bütün dengeleri altüst eder. Rakipler allak bullak olur. Muhaliflerin tozu atılır. Engin bilgisi ve baş edilmez politik sezgisiyle doğru politikaları saptar, atılması gereken adımları atar ve nihayetinde arzu edilen neticeleri alır. Zaferi getiren liderdir; o olmazsa ne bir başarı ne de bir gelecek söz konusu olabilir.
Eğer bir başarısızlık olmuşsa, bunun nedeni liderin dışında aranır. Çünkü lider başarısızlığa sebebiyet verecek bir yanlış yapmaz, yapması düşünülemez. Kimi zaman liderin kendisi hatâ veya hatâlar yaptığını söyleyebilir. Ama bu bir gerçeğin ifadesinden ziyade onun tevazuunu yansıtır. Hesabı sorulması gereken bir yanlış yapılmışsa, bir yerde bazı aksamalar olmuşsa bunun müsebbibi, elbette ki lider değil, onun yanında yöresinde duranlardır.
“Lider iyi, çevresi kötü”
Hülâsa lider iyidir; kötü olan çevresindekilerdir. Lideri yanıltan onlardır. Çünkü onlar üzerlerine düşeni yapmazlar. Lidere gerekli malumatı vermedikleri ve doğru bir çerçeve sunmadıkları için işlerin sarpa sarmasına neden olurlar. Liderin altta olup bitenlerden haberi yoktur. Eğer nelerin döndüğünü bilse, kendisinden beklendiği gibi hemen vaziyete el atacak, terslikleri düzeltecek ve sorumluların faturasını kesecektir.
23 Haziran’dan sonra AK Parti’de böyle bir ruh hali var. İstanbul seçiminde yaşanan hezimet, asla Erdoğan ile irtibatlandırılmıyor. Ağır yenilginin nedenleri sorgulanırken, akla gelebilecek her olayın ve aktörün payı çıkarılmaya çalışılıyor ama Erdoğan kesinlikle bu işe bulaştırılmıyor. Seçimin iptal edilmesine ikna edildiğinden bahsediliyor. Kampanya dilinin yanlışlığından dem vuruluyor. Kısa bir süre zarfında keskin dönüşlerin yarattığı rahatsızlıklardan şikâyet ediliyor, vs.
Ve bütün bunlar sanki Erdoğan’ın bilgisi ve iradesi dışında gerçekleşen hadiselermiş gibi, yanlışlar hep başkalarının hesabına yazılıyor. Reisin çevresinde ona gerçekleri söyleyecek kimsenin bulunmadığı ve sürekli yanıltıldığı belirtiliyor. Bunu yapanların ortaya çıkarılıp defterlerinin dürülmesi gerektiği, arabanın ancak bu şekilde doğru yola gireceği söyleniyor.
Korunaklı bir alan
Şimdi, tabanda bu söylenenlere samimiyetle inanan bazı kesimlerin olduğunu görüyorum. Bir yanlışı yakıştırmayacak kadar Erdoğan’a inanan insanlar var. Kendilerinin de kabul etmediği bazı uygulamalardan Erdoğan’ın gerçekten haberinin olmadığını, aksi takdirde buna hemen el atıp hal yoluna koyacağını düşünüyorlar. Şahsi bir beklentileri yok bu insanların; bazen kendilerini kandırma raddesine varsa da, Erdoğan’a aşırı bağlı olduklarından ona toz kondurmuyorlar.
Medyada ve parti yönetimde bu lâflara sarılanların durumu ise farklı. Onlar “Erdoğan iyi çevresi kötü” argümanının gerçek hayatta bir karşılığı olmadığını gayet iyi biliyorlar. Ancak, kötü gidişattan Erdoğan’ı da sorumlu tutmanın kendilerine çıkaracağı maliyetten ürküyorlar. Çevreyi suçlamak, Erdoğan’ı hariç tutarak günahı diğerlerinin üzerine yıkmak, onlara korunaklı ve konforlu bir alan sağlıyor. Hem eleştiri yapmış oluyorlar, hem de liderin tepkisini üzerlerine çekmekten kurtuluyorlar.
Erdoğan’ı sakınan bu eleştiri tarzının ne Erdoğan’a, ne de AK Parti’ye bir yararı dokunabilir. Tersine, “Çevresi Erdoğan’ı yanıltıyor” demek, kötüye doğru olan gidişatı hızlandırmaktan başka bir sonuç üretmez. Zira gerçeği ıskalıyor ve hattâ tahrif ediyor. AK Parti’nin 17 yıllık bir iktidar pratiği var. Erdoğan’ın partisine nasıl liderlik ettiği de bir sır değil.
Güçlü bir lider olarak çevresinde kimlerin olacağını Erdoğan belirliyor. Erdoğan’ın çevresi geçmişle kıyaslandığında “kötü” olabilir, ama bu ona dayatılmış ya da onun arzusu hilâfına oluşturulmuş bir çevre değil. Dün olduğu gibi bugün de, çalıştığı kadro Erdoğan’ın kendi seçimi. Her seçim bir sorumluluk içerdiğinden, liderler de yaptıkları seçimlerin mükellefiyetini üstlenmek mecburiyetinde. Eğer ekibin bir başarısı varsa, bu, liderin hanesine artı olarak işler. Yok, eğer ekip başarısız olmuşsa bunun sorumluluğunu da yine liderin göğüslemesi gerekir. Yenilgi anında topu çevreye atmak, hiçbir lideri kurtarmaz, Erdoğan’ı da.
Son karar mercii
Keza, gerek partinin gerek ülkenin ana güzergâhını ilgilendiren konularda son karar merciinin Erdoğan olduğu da daima hatırda tutulmalıdır. Hükümet sistemi değişikliği, Cumhur İttifakı, beka siyaseti, medyadaki yapılanma, AB ve ABD ile ilişkilerin rengi, Rusya ile kurulan bağlar ve sair kritik kararları veren ve yürüten, Erdoğan’dır.
Böylesi iç ve dış temel meselelerde yakın çevresinin ve partisinin Erdoğan’ın çizdiği hattın dışına çıkmasının imkânı yoktur. Çevre, belirlenen siyasetin altını dolduracak söylemler üretebilir. Ama alabileceği insiyatifin sınırını Erdoğan belirler. Hiç kimse Erdoğan’ın istemediği bir tercihte bulunamaz, bir dil kullanamaz, bir çıkış yapamaz.
Görünen o ki, içte ve dışta dikiş tutmuyor. Bunun altından, Erdoğan’ı eleştirilerden muaf tutarak ve çevresini günah keçisi yaparak kalkılamaz. Doğru tedavi için teşhis doğru yapılmalı. AK Parti için acı olabilir ama Erdoğan’ın siyasi tercihlerinin hatâlı ve kötü olduğu gerçeğiyle yüzleşmeden ve bunları değiştirme iradesi göstermeden, partinin içine girdiği girdaptan kurtulması mümkün değildir.
(*) Kürdistan 24, 03.07.2019
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/5ccd6836-bf57-4740-a163-f518a8a16b59