Ana SayfaYazarlarŞiddet ve temsiliyet (ya da: Sinn Fein’leşseydi, bunları yaşamayacaktı)

Şiddet ve temsiliyet (ya da: Sinn Fein’leşseydi, bunları yaşamayacaktı)

 

DTP’li milletvekillerinin tutuklanmasının, kamplaşmış ve kutuplaşmış bir siyasal psikoloji üzerinden değerlendirilmesine karşıyım. Çünkü her iki tarafın mentalitesi de “iyi bizler, kötü onlar” diyen Mani mezhepçiliğine dayanmakta. 

 

“Tutuklamalar haklıdır, meşrudur” diyenler ile “tutuklamalar gayrimeşrudur, halka dağ dışında seçenek bırakılmamaktadır” diyenler bizden aynı şeyi istiyor: Kavga. 

 

Söylem üretme sahasını artık bunlara bırakmamanın zamanı geldi.

 

İçiçeliğin zor sınırı

 

Milletvekillerinin gözaltına alınıp tutuklanmaları haklı görülemez. Çünkü o insanları Meclise altı milyon oy gönderdi. Dolayısıyla milletvekillerinin tutuklanması halk iradesinin gaspıdır. Burası çok nettir. Tartışılması bile, demokratik standartların altının oyulmasıdır.

 

Ancak okumamızı burada bırakırsak, hakikati tüm yönleriyle görünür kılma çabamız yarım kalmış olur.

 

<Şiddet – şiddet üreten yapı – şiddet üreten yapının temsiliyeti> üçgeninde hem içiçeliği, hem içiçeliğin ahlâkî farklılaşmasını belirleyen zor sınırda, HDP ile şiddeti ayrıştıran ilkeler üzerinde uzlaşma sağlayamadık.

 

Maalesef HDP, sık sık şiddet uygulayan unsurları şiddet uygulayan halleriyle görmezden geldi. Hattâ sivillerin hayatını kaybettiği eylemi gerçekleştiren örgüt üyesinin taziyesine katılarak şiddeti örtülü şekilde teşvik de etti. Ayrıca kendisini bir tür savaşın arka cephesi, moral cephesi olarak gördü.

 

Oysa HDP ve PKK gibi birbiriyle bağlantılı siyasi yapılarda böyle muğlak bir duruma düşülmeyebilirdi. HDP, mesele şiddet olunca kollektif ayıplamaya başvurmaktan çekinmeyecekti; mesele siyaset olunca da en düşünülmezi düşünmeli ve ifade etmeliydi. 

 

Kandil’e değil, şiddete mesafe koyacaktı

 

HDP’nin önünde iki seçenek vardı. Ya şiddet ile arasına mesafe koymayacak, şiddet üreten yapının organik temsiliyetini üstlenen ETA’nın Herri Batasuna’sı olacaktı. Ya da şiddet üreten yapıyı normalleşmeye zorlayan ve teşvik eden IRA’nın Sinn Fein’i olacaktı. HDP yeri geldi

Herri Batasuna oldu, yeri geldi Sinn Fein oldu. Kendisine istikrarlı bir konum ve pozisyon seçemedi. İki pozisyon arasında sallanıp duran sarkaç oldu. Böyle olunca da kimseye yaranamadı.

 

HDP, Sinn Fein’leşmek için Kandil ile arasına değil, PKK şiddeti ile arasına mesafe koymalıydı.

 

Birinci yöntem HDP’yi etkisiz eleman konumuna düşürürdü. İkinci yöntem HDP’yi şiddetten arındırılmış Türkiye’ye götürürdü.

 

HDP süreklilik ve kopuşla bunu hayata geçirebilirdi. Şiddet eleştirisi ile PKK’den kopacaktı, PKK’nin siyasi amaçlarını demokratik zemine taşımakla da PKK ile süreklilik kuracaktı.

 

Fakat yapmadı. Kandil ile arasına mesafe koydu ama PKK şiddeti ile arasına mesafe koyamadı. Kandil’den köşe bucak kaçtı, ancak Kandil’in şiddet ile gerçekleştireceği amaçlarım gerçekleştirebilir kılmak için de canla başla çalıştı. Yapısal şiddet toplumun tüm katmanlarına bu şekilde yedirildi.

 

Devletin önündeki açmaz

 

HDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu dokuz milletvekilinin tutuklanması ile şimdi yeni bir sayfa açıldı. Bu da bizi madalyonun diğer yüzüne götürüyor. O yüzde de devleti ciddi bir sınav bekliyor. Kürtler yüzde 70-30 şeklinde ikiye ayrılmış görünüyor. Yüzde 70’i entegrasyonu savunuyor. Düzen ile bir problemi olmadığına inanıyor. Diğer yüzde 30’u KCK-HDP çizgisini destekliyor. Türkiye aşırı politize olmuş, temsiliyeti de örselenmiş bu kesitle nasıl yaşayacak?

 

Durmadan talepler öne süren, etkinlikler, eylemler düzenleyen, sistemi rahatsız eden bu kesitin sürekliliği ve kararlılığı hem istikrarı bozmakta, hem de toplumun geri kalan kesimini etkileme potansiyeli içermekte. Ancak politize olmuş bu kesit, HDP ve KCK’nın temsiliyetine dair ciddi bir sorgulama içinde.

 

Devlet, bölgede maddi gerçekliği kalıba sokabilecek güçte mi? PKK’nin hangi bilgi kodunun yasaları tarafından yapılandırıldığını ve belirlendiğini bilmeyenler, Kürtlerde PKK karşıtı bir ortak duygu inşa etmeye talip olurlars,a ne değişecek? “Ülkücü güvenlik bürokratı zihniyeti”yle Kürt sorununa dalmak, Kürt aidiyet bilincinde pozitif değil negatif etkileşimler zinciri doğurmaz mı? Devletin mücadele stratejisinde kendisine rehber edineceği prensipler, otoriter güvenlik paradigmasına mı, yoksa demokratik güvenlik paradigmasına mı dayanmalı? Böyle çok soru yanıt bekliyor.

 

Devlet bölgede şiddet ile var, iktidarı ile yok. Sadece yıkıcı yönünü sergiliyor. Yeni kural ve norm koyan, kurumlaşma yaratan özellikleri neredeyse sıfır. Ama PKK bölgede hem şiddeti hem de “iktidarı”yla var. “İktidar” çalışır, organize eder, etki alanını “emekle” yaratır, normlar ortaya çıkartır. İktidarın tersine, şiddet çalışmaz. Sosyolojiyi etkilemez.

 

İnsan bazen birinin yanlışlarını ortaya çıkardıkça kendisinin doğru yolda olduğu yanılsamasını yaşar. Devletin HDP operasyonunda vardığım sonuç budur. 

 

- Advertisment -