Geçen sezon Erciyesspor maçının ilk yarım saatini ömrünün en uzun ömrünün en sıkıntılı ömrünün en acı yarım saati olarak yaşarken eli telefonuna gitti ve idari menajeri arayıp şöyle dedi; ‘’Söyle o İsmail’e!’’ Fenerbahçe’de başkanların soyunma odalarına kadar indiği, takımlarına taktik verdiği hocalara ‘sen şöyle çekil bi kenara!’ dediği ayniyle vakidir. Bu fenaydı ama. Başkan teknik direktörüne yönelmiş konuşuyordu; ‘’Söyle o İsmail’e.!!!’’
Anelka ve ardından Van Hooijdonk. Bize yaşattıklarını gözlerinizin önüne getirin. Anelka sağ taraftan topu almış ve bir yıldız gibi akmıştı Galatasaray kalesine… Kaleyi görüş açısı itibariyle korner çizgisine daha yakın. Topu dışarı çıkarması mı gerek? Öyle yapmadı esmer; sağ ayağının hafif yanıyla üst karışımı-yaradana sığınıp-vurdu topa.
Oraya kadar nasıl geldiğini-vites değiştirmelerindeki çabukluk dolayısıyla-anlamadığımız Anelka’yı top filelerde ve sevinirken bulmuştuk da çıldırayazmıştık içimizdeki sınırtanımaz futbol sevgisiyle… Wooow! Demiştik moda deyimle… -Anelka içine kapanık bir uşaktı. Çok sıcak değildi daha doğrusu. Bu içten patlamalı motoruyla yaşayan son model otomobillerin hız kadranı sessiz sedasız ve buruk ayrıldı Sarı-Lacivertli ekipten…-
Van Hooijdonk için ne desek az değil mi? Yıllar sonra en lider oyuncusunu bulmuştu Fenerbahçe. Hollandalı esmer de geride jeneriklik goller ve profesyonellik dersleri bırakarak ayrılmıştı Fenerbahçe’den.
Kuyt için de aynı şeyleri söylemek mümkün. O transfer olduğunda adı bir önceki Hollandalı takım arkadaşıyla aynı yerde anılacak diye söylenmiştim. Bu güleç ve çalışkan Hollandalı da Fenerbahçe içğiz.in her maçta elde var bir oyunculardan oldu ve ardından esenliklerle hatırlıyoruz onu.
Şimdi 3. Hollandalı ‘Uçan Hollandalı’yı izleyeceğiz. Çalışkan-en az Kuyt kadar-, çok teknik-en az Van Hoijdonk kadar- golcü -en az Van Basten kadar- Ve elbette ki hepsi gibi güleç. Yaptığı işte bir incelik var Persie’nin.-Daha önce sanatçı bir aileden geldiğini söylemiştim.- Kıvraklık, zeka, üreticilik, son vuruşlarda ustalık ve sezgi… Bir futbolcudan ne beklersiniz ki başka?
‘MençistırYunaytıd’ın beklentisi ne ki bıraksın bu futbolcuyu? Ya da Arsenal… Tamam teslim edelim ki son gençlik döneminde Van Persie. Mesaisini artık daha ‘tasarruflu’ kullanmak durumunda kalacak bir Persie vardı ellerinde ve da yeniye daha genç soluklarla yöneldiler. Onları anlıyoruz ama hiç eskimeyecek yeteneklerine sağlam bir 75 dakika eklediğinde Robin yine tutulmaz bir ‘pelerinli’ olarak süsleyecek Fenerbahçelilerin düşlerini.-Van Hooijdonk’un ve Kuyt’ın ilk gençliklerinde gelmediğini düşünürsek- Fenerbahçe’nin bu transferinde yanıldığını düşünmek abartı olur haksızlık olur.-Kaldı ki ben hala yüce takımlardan birinin onu kendi Kıta Avrupası’nda neden tutmadıklarını anlamış değilim. Çünkü Robin; yaşadığı iki talihsiz sakatlığa rağmen atletik yapısı ve dayanıklılığı sayesinde çabuk toparlandı ve M.United’ın 30 a yakın maçında adı listenin hep başındaydı. Henüz geçtiğimiz ay milli takımının formasını da giyen ‘yeni’ ekibin başındaydı. Bu sezon 25 golü bir kenara yazıyorum onun için…
Fenerbahçe sanki bu zorlu ön eleme maçlarını hissetmiş gibi ‘yine, yeni, yeniden’ kurdu kadrosunu. İterek kakarak, zorlamalarla ve obstrüksiyonlarla geçen-hem teknik kadro hem futbolcu listesi açısından-bir sezonun ardından vites değiştirdi Kanaryalar. Hazırlık maçlarındaki hallerini gördük ve ‘lejyon takımı’ yakıştırmasını ayıpladık.
Geçen senenin kadrosunun yaşattığı iç sıkıntıları bir hatırlayın; Volkan’ın asabiyetinin yarattığı harabiyet, Webo/Sow ikilisinin saç baş yoldurtan sayı noksanlıkları, Emenike’nin illallah dedirten huysuzlukları, Emre’nin mide bulandırıcı halleri, bir türlü geldikleri takımlardaki verimliliklerini yakalayamayan oyuncuları… Gökhan’ın o tertemiz iyi niyetine, Mehmet Topal’ın ahtapot çalışkanlığına, Kuyt’un doymak bilmez iştahına kalmıştı koca Fenerbahçe.
Volkan daha sakin, dünyanın en iyi ön liberolarından bir olan Mehmet Topal daha verimli, Gökhan yaptıklarının işe yaradığını gördükçe daha mutlu oynayacak. Diego’nun son maçlardaki çıkışını buna ekleyelim; Bücür’ün ne yetenekli olduğunu bilmeyenimiz yok. Meirelles’in Portekiz Milli Takımı’ndan bildiğimiz kurnaz/girişkenliği de sürekli olursa şimdiden konuşabiliriz Fenerbahçe’nin derin kazanımlarını.
Geçen sezon Erciyesspor maçının ilk yarım saatini ömrünün en uzun ömrünün en sıkıntılı ömrünün en acı yarım saati olarak yaşarken eli telefonuna gitti ve idari menajeri arayıp şöyle dedi; ‘’Söyle o İsmail’e!’’ Fenerbahçe’de başkanların soyunma odalarına kadar indiği, takımlarına taktik verdiği hocalara ‘sen şöyle çekil bi kenara!’ dediği ayniyle vakidir. Bu fenaydı ama. Başkan teknik direktörüne yönelmiş konuşuyordu; ‘’Söyle o İsmail’e.!!!’’
Artık bitti!!! Diyebilir miyiz? Bence evet. Huylu huyundan vazgeçer mi? Evet ve bazen hayır. Demek ki bu hayat denge işi. Hayat bu. Olduğu gibi denge üzerine kurulu hatta.
Perrira’nın bazı taktik takıntıları dışında oyuncu yaratıcılığına ekibin ruhunu destekledikçe açık olduğunu gördük/görmekteyiz. Gördüğüm ve bildiğim o ki Perreira ile bu dönem bitecek gibi. Çünkü Zico buna karşı çıkmıştı ve diğer yabancılar. Perreira da karşı çıkacaktır buna.-Öğreneceğiz…- İsmail Kartal başkanı hangi taktiği verdiyse telefonda aynısını uygulamış maçı beraberlikle kurtarmıştı çünki… Çünki başkan haklıydı. Çünki hukuk saha içinde bozulmuştu. Müdahaleyi kendinde hak olarak gördü. Bitişi ve yenilgiyi bekleyemezdi. -Çok tanıdık geliyor kulağımıza değil mi?-
Perreira bu anlamda Fenerbahçe’den başlayacak bir ‘demokrasi’ sınavıdır da aynı zamanda. Sadece başarılı olanın haklı olduğu bir ülkede/ligde uçarı kaçarı yok çünkü…
Umalım ve dileyelim ki Lucescu’nun Donetsk’ini elesin.