Ana SayfaYazarlarTEOG olmadığında…

TEOG olmadığında…

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan TEOG’un kaldırılmasından söz etti. “Liseler kendi imtihanlarını kendi yapar. Bu sorular MEB tarafından hazırlanır. Ama o sınavlar yapılırken MEB'in kontrolü altında yapılır” dedi.

 

Mevcut sistemin mükemmel olmadığı açık. Ama hangi öğrencinin nereye yerleşeceğine bir şekilde karar vermek gerekiyor ve bu çerçevede TEOG’u, “şimdiye kadarki en iyi sistem” olarak görenler az değil. Özellikle de alternatifleri göz önüne alındığında.

 

Ama daha da önemlisi, merkezi sınavdan vazgeçip liselere verilecek inisiyatiften kaygı duymak için sebepler var.

 

Bu sistemde alt sınıflardan gelen yetenekli çocuklar, yola ciddi anlamda dezavantajlı çıkmış olmalarına rağmen gayret edip başardıklarında, geçmişte esas olarak üst düzey bürokrat ve zengin çocuklarına rezerve edilmiş olan okullara girebiliyorlar. Merkezi sınav sisteminin bu anlamda bir tür eşitleyici niteliği var.

 

Pek çok okulun “hormonlu not” vererek kendi öğrencilerine haksız avantaj sağladığına dair yaygın şikayetin yapıldığı bir ülkede, “MEB kontrolünde” bile olsa, kamu okullarına bırakılacak takdir marjının, yeniden “en alttakiler” aleyhine işleyecek bir kapıyı aralaması mümkün olabilir.

 

Bu yüzden de sistemde yapılacak her değişiklikte, “çevre”den gelen çocukların durumunu göz önünde bulundurmak gerek.

 

                                                                      **

Eğitim bu ülkede baştan kötü kuruldu. Eğitimde çeşitliliğe, çoğulculuğa bilinçli bir biçimde yer verilmedi ve “genç dimağların” toptan aynı resmi tornadan geçirilmesine çalışıldı.

 

“Büyük mutfakta iyi yemek pişmez” demişti Nietzsche, kamusal eğitimden söz ederken. Pişmedi de.

 

“Tevhidi Tedrisat” cenderesi içinde kalarak bu ülkenin eğitim sorununu gereği gibi çözmek hiçbir hükümet için mümkün değildi ve bugüne kadar bunu başaran olmadı. Dahası, nüfus arttıkça, milyonlarca çocuğun sorunlarını aynı hantal yapının içinde çözmeye çalışmak daha da zor hale geldi.

 

Bugün bu eski totaliter zihniyet, yapı ve işleyiş köklü biçimde değiştirilmeden atılabilecek adımlar epeyce sınırlı. Rejimin temelleriyle çelişen köklü özgürleştirici reformları yapmadan, sistem içinde kalarak sorun çözmeye çalışmak kolay değil.

 

                                                                         **

 

Kalıcı çözüm, eğitim sistemini çeşitlilik ve çoğulculuk temelinde yeniden kurmak. Müfredatıyla, sınav sistemiyle farklılıklara açık, rengarenk, özgür eğitim sistemlerinin aynı anda var olacağı bir çerçeveyi oluşturmak.

 

Ama bu sistemin içindeyken, yani eğitimin esas olarak devletin bir fonksiyonu olduğu bir ortamda, bunu olabildiğince genel ve objektif kurallara dayandırmak daha adil görünüyor.

 

Önerilen sistem bunu sağlayacak gibi görünmüyor.

 

“Örneğin Kars’ta yaşayan orta gelir grubundaki bir aile çocuğunu okul okul gezdirecek mi? İstanbul, Ankara… Okulların ayrı ayrı sınavlarına girmek müthiş bir zaman ve emek istiyor. Özellikle uzak şehirlerde yaşayan aileler için İstanbul’daki iyi okullar hayal olmayacak mı?” diyor bir arkadaşım.

 

Mevcut sistem bütün eksikliklerine rağmen köklü okullara fakir ailelerin çocuklarının da girmesini mümkün kılıyor. “Benim arkadaşımın kızı … Lisesi’nde şimdi”  diyor bir diğeri (Ünlü bir lisenin adını söylüyor) ve ekliyor: “Eski sistemlerin hiçbirinde oraya girme şansı yoktu.”

 

Bu kazanımın gerisine düşmemek gerek.

 

O çocuğun dişiyle tırnağıyla kazandığı yeri, falanca genel müdürün çocuğuna vermeyi mümkün kılacak bir takdir yetkisini kimseye tanımamak gerek.

 

Öğrencilerin okullara yerleştirilmesinde eşitlik ilkesinden uzaklaşma anlamına gelebilecek her türlü düzenlemeden kaçınmak gerek.

 

 

 

- Advertisment -