spot_img
Ana SayfaYazarlarTerörle birlikte yaşamak, teröre karşı durmak

Terörle birlikte yaşamak, teröre karşı durmak

 

İnsanoğlu yaşadığı gezegenin üzerini kendine göre biçimlendirmekte gittikçe artan bir ivmeyle hareket ediyor.

Binalar, yollar, köprüler, kanallar, tüneller, barajlar yapıyor ve tüm bunları olağanüstü bir hareketlilik içinde gerçekleştiriyor.

Müthiş bir kinetik enerjinin eşlik ettiği tüm bu hareketlilik içinde, elbette kazalar da oluyor.

Araçlar çarpışıyor, gemiler batıyor, vinçler devriliyor, tüneller çöküyor, köprüler yıkılıyor ve bunlar insan hatası ile doğal afetler arasındaki bir “kazalar bölgesi”nde olurken hayatlar kaybediliyor, yaralanmalar, sakat kalmalar görülüyor.

Ancak insanoğlu tüm bunlara alışık.

Her ne kadar yapım hızının altında kalsa da, sürekli önlemler araştırıyor, prosedürler koyuyor ve kayıplarına aldırmadan yolunda ilerliyor.

Ama terör başka bir yerde. Terör saldırılarından kaynaklı kayıplar, bütün bu yukarda sayılanların tek tek hepsinin sebep olduğundan çok ama çok daha küçük bir rakama karşılık gelse de, zihinlerde yarattığı tahribat ve toplumun bozulan huzuru bağlamında hepsinden daha etkili.

Sürpriz etkisini hiç yitirmiyor, önlemlerin eksikleri her zaman daha tepkisel bir tarzda dile getiriliyor, infial büyüyor, sorumlular daha bir iştahla araştırılıyor.

Peki bunun sebebi ne?

Elbette ki kaza yerine planlı ve amaçlı bir hareket söz konusu. Ama bu, tepkilerdeki devasa farkı açıklamakta yeterli mi?

Tahminen asıl mesele, hemen her zaman siyasi saiklerle yapılan terör saldırılarının, saldırıya uğrayan toplumdaki yine “siyasi” kutuplar arasındaki gerilimi artırıcı etkisi.

Belirli bir siyasi pozisyondakiler, saldırı sonrası tepkilerini farklı pozisyonlardakileri zayıf düşürmek, haksız kılmak, hattâ giderek (eğer imkan varsa) başat sorumlu tutmak için kullanıyor.

Sözlüklerde “siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımı” olarak tanımlanan terörün karşısında durmanın ya da onunla yaşamaya alışmanın — kavramların oldukça birbirine karıştıştırılarak — tartışıldığı günümüzde, eylemlerin yapan taraf kadar hedef alınanlarca da araçsallaştırılması, muhtemelen terörle mücadelede en büyük zorluklardan biri.

Kuşkusuz ki, temelde genel güvenlik algısının çökmesini ve korku atmosferi yaratmayı hedefleyen terörün karşısında durmanın ilk adımı, böyle bir siyasi mücadele yöntemi ve biçiminin kategorik olarak reddedilmesinden geçiyor.

Toplumda belli bir siyasi zümrenin, terör saldırısını mazur gösterecek görüşleriyle mevcut ve etkili olması, terörü ve sonuçlarını, uygulayıcıları haricinde de kullanılan bir siyasi silah haline getiriyor.

Bunların hemen arkasından ise, terörü kategorik olarak reddedip reddetmemek açıısından sorunlu görünmeyen, ama bir “hükümet zafiyeti” olarak değerlendirmeye aşırı hevesli muarızlar geliyor.

Günümüzün dijital iletişim çağında, bunlara bir de şiddetin etkisini abartarak panikten beslenmeye çalışanları eklediğimizde, karşımıza çıkan, terörün hedefine uygun bir havza oluyor.

Öncelikle gözden kaçırılmaması gereken, çoğu zaman terörden etkilenmeyecek — veya istenen doğrultuda etkilenmeyecek — bir toplumun, terör hedefi olmaktan kendiliğinden çıkacağı gerçeği.

Bir saldırı karşısında paniğe kapılmayan, yaşam şartlarını değiştirmeyen veya en az değiştiren, daha yekpare bir karşı duruşla kendi yapısını korumaya yönelen bir toplum, otomatikman bir savunma duvarı geliştirmiş olacak.

Devlet mekanizmasını demokratik yöntemlerle eline almış bir siyasi hareketin, ontolojisi gereği, terör eylemlerini elindeki bütün gücü kullanarak engellemek isteyeceği, bu doğrultuda maksimum enerji kullanacağı ön kabulü ile davranmak yerine, her saldırı sonrası rastgele bir sorumlu seçip hedef göstermek, ne yazık ki sadece terörün amaçlarına yardımcı olmak anlamına geliyor.

Kayıplar karşısındaki tepkinin, saldırıyı (dolayısıyla kayıpları) engellemekle görevli bir yetkiliye yönelmesi, en kısasından, terörün vuramadığı hedefi dahi düşürmesine yardım anlamına geliyor.

“İstihbarat zafiyeti” gibi, sıradan insanları bırakalım, devlet aygıtında dahi ancak uzman olan ve kilit noktalarda görev yapanların değerlendirebileceği bir durum üzerine yorumda bulunmanın da bundan farkı yok.
 

Elbette bazı durumlarda sorumluluk noktalarını işgal edenlerin hataları söz konusu olabilir. Ama bunu otomatik bir refleks haline getirmemek ve biraz da resmî soruşturmaların sonucuna bakmak gerekiyor.

Hemen bütün veçheleriyle kapalı bir sisteme uzaktan eleştiri okları fırlatmanın, adil ve akılcı olamayacağı ortada.

Son tahlilde terör, toplumsal düzenin kendisine yapılan bir saldırı ve cevap, o düzeni sıkılaştırmaktan geçiyor. Dolayısıyla statükoya saldırmanın hiçbir anlamı da yok, yararı da.
 

Bu, sadece yararsız bir tavır da değil.

Bu tarz bir politik duruş terör saldırısına kapı açıyor, çünkü ona istediği sarsıcı etkiyi yaratabileceğini gösteriyor.

Terörü, üstte doğal âfetler için örneklenen, kanıksanmış kayıp sebeplerinden biri olarak algılamak ve aslında onunla da yaşanabileceğini göstermek, belki de bireyler açısından alınabilecek en doğru tavır.

Bu da yine bir karşı duruş ve bir savunma duvarı olma özelliği taşıyor.
 

Formül basit. Terör etkileyemeyeceği topluma saldırmaz; hedefine ulaşmayan, ulaşmayacak eylemlerle kaynaklarını harcamaz.

Amacı toplumsal yapıyı sarsmak; insanların kendi oluşturduğu ve sorumlularını seçtiği aygıtları işlevsizleştirmek; genel bir korku atmosferi içinde kutuplaşmaları artırıp çatışmaya dönüştürmek olan bir saldırıyı beyhudeleştirmek, onunla mücadelenin de, biraz uzun vadede korunmanın da tek yolu.

Elbet bütün bu söylenenler, güvenlik güçlerinin şiddete başvururken sivil vatandaşı korumayı öncelediği, hükümet sözcülerinin soğukkanlılık ve dürüstlüğü elden bırakmadığı, demokratik ve açık mekanizmalarca yönetilen bir sistem için geçerli.

 

Göz karartıcı bir nefretle akılları esir alınmış, kendi hayatlarına bile sahip çıkamayanlardan değil,makul ve mantıklı insanlardan oluşan bir toplum için geçerli.

Böyle bir toplum olup olmadığımız belki biraz tartışmalı bir konu. Gene de, eğer şiddetin kabullenildiği ve kullanıldığı  bir zaviyeden bakılmıyorsa, karşılıklı uzlaşmaz noktalarda bulunan, birbirine tümüyle zıt örgütlerin hepsinden birden saldırı alan bir ülke, kesinlikle özel bir konumdadır ve bu konum vatandaşlarından da destek beklemeyi hak ediyor demektir.
 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik