Ana SayfaYazarlarToplumun gerisinde kalmak

Toplumun gerisinde kalmak

Tayyip Erdoğan Gezi’yi tabanına “darbe teşebbüsü” olarak anlatmayı yeğledi. Bir noktadan sonra işler çığırından çıkınca, bunun böyle olduğunu düşünen ve buna ikna olan kişi sayısı arttı. O ara muhafazakâr kesimin büyük çoğunluğu olayı şu noktaya getirip üstünü gönül rahatlığıyla örttü: “ülkeyi karıştırmak istiyorlar.” Tayyip Erdoğan’dan gün geçtikçe nefret eden ve AKP’nin düşmesi için hayatını seferber eden büyük çoğunluğu laik olan kesim, Gezi’nin AKP’ye zarar vereceğini düşündü ama böyle bir şey büyük ölçüde gerçekleşmedi. Peşi sıra gelen 17/25 Aralık süreci, AKP’nin alaşağı edileceği, Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi kaçarak terk edeceği ve yine anti-AKP’ci kesimin ağzının suyunun aktığı bir dönemi işaret etti. Yolsuzluk dosyaları havada uçuşuyor, her bir gün ses bantları servis ediliyor, ülke benzeri görülmemiş bir kaos ve gerilim hali yaşıyordu. Bu hal ve şerait içinde dahi ülke seçimlere gittiğinde, yine anti-AKP’ci kesimi dumura uğratan bir durum gerçekleşti. AKP tabanı yolsuzlukların yapıldığına büyük oranda inanıyor olsa da, ülkenin geleceği adına kadim partisini ve başbakanını desteklemeye devam etti. “Ben, kendi ellerimle seçtiğim partiyi kurda kuşa yedirmem” dedi.

Gezi’nin ve 17/25 Aralık’ın “darbe” olduğuna inanın veya inanmayın; ama bu olayların hükümetin düşmesine ön ayak olacağına inanan bir laik kesim kısık ateşte varlığını sürdürdü. Gittikçe içe kapanan, nefret ettikleri parti oylarını her geçen seçim arttırdıkça umutsuzluğa ve öğrenilmiş bir çaresizliğe sürüklenen; gün geçtikçe çözüm yolunu sokaklarda, direnişte, ayaklanmada arayan; sandıktan umudunu kesmiş; ülkenin durumunu Batı’ya ispiyonlamaktan başka elinden bir şey gelmeyen, sızlanıp duran bir kesimdi bu. Onlara göre ülke bir diktatör tarafından yönetiliyor, Türkiye her geçen gün otoriterleşiyordu. Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olduğunda ve Mecliste yemin ettiğinde, bu hisleri paylaşanlar, o gün Selahattin Demirtaş Tayyip Erdoğan’ı ayakta alkışladığı için çok kızmış ve bunun kendisine yakışmadığını söylemişlerdi. O eleştirilere karşı Demirtaş, eşi benzeri görülmemiş bir açıklama yapmıştı. “AKP ancak alkışlayarak biter” demişti.

Daha sonra Demirtaş ve HDP bu olağanüstü motto’nun hakkını veren bir siyaset yapmaktan –konjonktür ve koşullar gereği — vaz geçtiler; ama bir söylem olarak kulaklara küpe olacak olağanüstü bir yorumu anlayanlara da bağışlamış oldular. Ben bugün seçimlerin ortaya çıkardığı sonucun bu cümle üzerinden okunması gerektiğini düşünüyorum. Gezi’nin ne olduğu o ara ünlü filozof Zizek’e sorulduğunda “Bu bir haysiyet ayaklanması değil, 10-20 yıl önce daha mı az haysiyetleri vardı insanların? Türkiye geliştikçe ve standartları yükseldikçe insanlar hep daha iyisini istiyorlar. Gittikçe büyüyen ve gelişen bir ülkenin insanları ayaklanır” demişti. Paradoksal olarak hükümete gelen itirazların nedeni, standartları arttırmış ve normalin çıtasını yukarı çekmiş hükümetin bizzat kendisiydi. Bunu anlamayan Tayyip Erdoğan o zaman bize şu mesajı verdi: “Eğer AKP toplumun gerisinde kalırsa oy kaybeder.”

Buradan ortaya çıkan sonuç şu: Bir direniş olarak Türkiye’yi sallayan Gezi ve 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonları muhafazakâr halka AKP’nin “alkışlandığı” mesajını hiçbir zaman vermedi. Laik liberal/solun en büyük hatası, muhafazakâr tabanı anlamaktansa AKP’ye kafayı takmasıydı. Anti-AKP’ciler ölümüne bir Tayyip Erdoğan ve AKP eleştirisi yapmayı kendilerine görev bildiler fakat bu eleştirilerin halkı ikna etmek amacıyla yapıldığı akıllarına bile gelmedi. Mühim olan AKP’nin hataları değildir, asıl mesele bunun halka anlatılmasıdır. AKP’nin onca hatasına rağmen hiçbir şekilde seçimlerde “cezalandırılmamasının” nedeni tabanın sürekli tehdit algısıyla baş başa bırakılmasıdır. Çünkü Türkiye toplumu darbelerden çok çekmiş ve demokratik sınırlar çerçevesinde, oyun kuralları dâhilinde siyaset yapılması konusunda artık profesyonelleşmiş bir toplumdur. Dolayısıyla kendi oylarıyla seçtiği bir partiye ‘darbe’ yapılacağını hissettiyse (sizin “ama darbe değildi” demeniz mantıklı değildir çünkü önemli olan halkın algısıdır), o parti ne kadar yolsuzluk yapmış olursa olsun yine de onu kollar. Bu durumda AKP’nin düşmesini isteyenlerin en büyük hatası siyaseti oluruna bırakmamak olmuştur. Tayyip Erdoğan’ı ringe çağırdığınızda kazanma şansınız yoktur (çünkü halk bir kavga olduğunun farkındadır); mühim olan onunla bir kafede çay içerken konuşmaktır. AKP savaş alanında değil, bir kafede çay içilirken bitecektir, çünkü AKP’yle kavga ettiğinizde değil, ondan daha iyi önerilerde bulunduğunuz zaman halk ikna olacaktır.

Bu yüzden Gezi ve 17/25 Aralık operasyonlarına”‘rağmen” kimilerinin sandığı gibi AKP’nin düşmektense yoluna tam gaz devam etmesinin nedeni budur. Onca hengâmenin aksine gayet sıradan ve olaysız girilen bir seçimde, yani siyaset oluruna bırakıldığında, AKP; tabanı tarafından, belki gecikmiş bir şekilde uyarılmıştır. Gecikmenin nedeni bitmek bilmeyen tehdit algısı ve daha iyi bir alternatif olmadığı için köşeye sıkışmadır (bu siyasetin de sıkışmasıdır). Bu seçim konuşulacak bir “düşman”, bir tehdit unsuru olmadığı için (ne Gezi, ne paralel yapı) ve üstüne bir de HDP gibi alternatif bir partinin varlığı yüzünden, siyaseti doğal yollarla belirlemede yeterli olmuştur. Türkiye’de sosyolojik yapıya yabancı olan ve hâlâ Türkiye toplumunu (ve özellikle muhafazakâr kesimi) tanıyamayan birçok kişi şunu öğrenmek zorundadır: Türkiye’nin çıtası anormal derecede artmıştır ve bunu sağlayan parti AKP olmasına rağmen o bile bunu devam ettirecek reformlar yapmadığı sürece her an ortadan yok olabilecek durumdadır. Bu konuda toplumun acımasız olduğu ortadadır. HDP ortaya “reformist” bir parti olarak çıktıysa ve AKP’yi bu konuda zorlayacaksa, AKP’nin eskisinden daha reformist olmaktan başka çıkar yolu yoktur.

Mesele burun kıvırmak, kırmızıçizgi ilan etmek, zıtlaşmak filan değildir (halk buna kum havuzunda oynayan çocuklara bakan bir veli gibi bakacaktır). Şu anki koalisyon ortamı AKP’nin güçten düşmesi ve bir çeşit ego savaşı olarak okunursa partilerin tamamı aynı hataya düşerler. AKP daha demokrat olmadığı için iktidarı kaybetti; diğer partiler (özellikle HDP) AKP’den de demokrat olmayı beceremezlerse top döner dolaşır yine AKP’nin önüne düşer. Toplumun artık kendisinden geriye düşmüş bir parti görmek istememesi, bir yorumdan çok bir realite olarak önümüzde duruyor.             

 

 

- Advertisment -