Milli Takım bir ‘dolmuş’ durağı değildir. Çok sıkı saptama değil mi? Öyle ama. Dünyanın en seçkin futbolcuları için başka türlü bir motivasyon gerekiyor artık. Çağın bu ‘ilginç’ gençleri geçmişin ‘bıçkınlarından!’ çok farklılar çünkü…
Kafalarının yatmadığı yerde mesela ısınma hareketleri sırasında takımı bırakıp çekip gidebiliyorlar. Olmayacak bir dönemde olmayacak bir sakatlıkla ya da fevri hareketle kadronun eksik kalmasına neden olabiliyorlar. O kadar az ve seyrek bulunabiliyorlar ki yokluklarındaki, boşluk doldurulamıyor. Yerine koyduğumuz arkadaşımız da ‘aslanlar!’ gibi oynadı diyemiyoruz. Tekler, biricikler…
O nedenle başka türlü bir titizlik istiyor gerektiriyorlar. Vatan/millet/Sakarya edebiyatı artıkl yetmiyor bu dünya yıldızlarına.
Kadromuzun çoğunluğunu yerel liglerimizin oyuncuları oluşturuyor ama mesela teknik direktörümüz hala stopersiz ve orta sahasız ve hatta santforsuz oynadığımızı söyleyebiliyor. Elimizdeki malzemenin yetersizliğinin farkında Fatih Terim. O nedenle 1990’ların Akdeniz Olimpiyatları Şampiyonu kadrosuna ve yine 2000’lerin Galatasaray kadrosuna yaptığı motivasyon konuşmalarında/girişimlerinde yapısal değişikliğe gitmek zorunda.
2000’lerin hemen başındaki Leeds maçında Emre Belözoğülu’na gördüğü kırmızı kart dolayısıyla akşettiği tokadı taa buralardan duymuştuk. O tokadı şimdi mesela Fenerbahçe’nin Roma’ya gönderdiği Salih’e atsa ne olur acaba? Olaya şuradan da bakabiliriz: Salih bu kadar heyecan yapar mı? Sanmam… Serinkanlı ‘ne görev verildiyse’ futbolcular devrinin tipik örneğidir Salih. Gökhan, Oğuzhan değil mi? Bu oyunculara ‘zevk yapın ama kazanmayı düşünün!’ demek daha doğru olacak sanırım. Bunun için de kendinizi önce inandırmak sonra da futbolcunun bu rehberlik duygusunun etkisiyle ‘iyi/güzel oyun’ ortaya koymasını sağlamak gerekiyor.
Taktik ağırlık artık oyuncunun kavrayışı ve size uyumuyla doğrudan orantılı.
Burada Arda’ya im açmak isterim. Daha önce de söylemiştim; Milli Takım bu kadro kuruluşu gereği Arda’nın ayağına bakacak. Dediğimiz çıktı gibi. Duran toplar da olmasa kadromuzda bulunan ve oynadıkları kulüp takımlarında ‘liderlik’ niteliği taşıyan Hakan Çalhanoğlu’nun esamisi okunmayacak. Son maçtaki kaleci pasıyla gol pozisyonu yakalamasa Arda skor üretmekte en kısır oyuncumuz olacak.
Oysa kulüp takımlarında lider tipli çok ürk oyuncu var. Darmstadt kulübünün 30’unu bulmamış kaptanı Aytaç Mainzli Yunus ve çok seyrek gördüğümüz Nuri Şahin. Bunlara Çalhanoğlu’nu ekleyelim. Taş gibi çocuklar diye geçiyor değil mi içimizden?
Ama bu neredeyse tümü yerinin / mevkisinin en iyi 11 adamından sadece birine kaptan Arda’ya Barcelona’da forma giymeye başladıktan sonra top kaybederim kaygısı baş gösteren Arda’ya top taşıması adam eksiltmesi ve gol yollarındaki becerisiyle mahir olarak hatırladığımız ama bizi bu günlerde şaşkınlığa düşüren Arda’ya kalmış durumda.
Motivasyonun en göz alıcısı ya da en yararlısı mevkilerinin bu en iyi adamlarına ‘herkes mevkisinin’ ve takımının lideri ve bunu takım oyununa çevirmeliyiz’ olsa gerek. Bu kimlik sıkıntısı ancak böyle ortadan kalkacak galiba…
Yoksa bütün taktik kurguların model yaratıcıları ile girişeceğimiz Avrupa Uluslar Kupası kapışmalarından frikik mucizelerine kalmış maç skorlarının dışında eli boş döneceğiz gibi görünüyor.