Ana SayfaYazarlarTürkler patlayıcı varilinin üstünde oturuyor

Türkler patlayıcı varilinin üstünde oturuyor

Fransız-Alman kültür kanalı Arte’nin on yıl Türkiye temsilciliğini üstlenmiş olan Ariane Bonzon’un dijital gazete Slate. fr’de 7 Haziran seçim sonuçları üzerine yayımladığı yazı bu başlığı taşıyor. (http://www.slate.fr/story/103379/turcs-coalition-akp-mhp-kurdes). Türkiye’de kirli savaşın geri dönmesi gibi bir felâket senaryosundan kaygı duyulduğunu ön plana çıkaran Bonzon’un bu yazısı ilk defa Etyen Mahçupyan, Oral Çalışlar, Ali Bayramoğlu ve benim gibi AK Parti karşıtı olmayan liberal veya sosyal demokratların görüşlerine ağırlıklı olarak yer veriyor. O bakımdan Batı medyasında özellikle son dönemde yayımlanan haber ve yorumlara oranla daha objektif ve dengeli.

Yazıda Çözüm Süreci’nin geleceğinin ön plana çıkarılmasının nedeni hem AK Parti’nin salt çoğunluğunu yitirmesi, hem de süreçteki ortağı HDP’nin AK Parti karşıtlığı üzerinden seçim stratejisi yürütmüş olması. Bonzon bu bağlamda “ Kürtlerle barış süreci olasılıkla sona erdi; 7 Haziran genel seçimlerinin sonucu bu” sözlerimi başa çekmiş. Demokratikleşme yolunda bugün hâlâ tek çözüm olduğundan AK Parti’yi desteklediğimi belirtiyor. “Herkesi masanın etrafında bir araya getirecek olan Erdoğan’dı. Şimdi bu imkânsız çünkü bunu yapabilecek çoğunluğu yok” tespitimi aktarıyor.

Aslında AK Parti-HDP ortaklığı sürecin devamını sağlardı elbette ama Bonzon HDP’nin çözümü öncelemeyen seçim stratejisine yönelik eleştirilerimizi yazısının sonunda ele alıyor. Buna karşılık,  AK Parti- MHP koalisyonu olasılığının süreç açısından felâket olacağına ilişkin sözlerimi öne çıkarıyor. Bu bağlamda, aşırı milliyetçi bir parti olan MHP’nin Kürtlerin talep ettiği özerklik dâhil farklılık haklarının hiçbirini tanımayacağına ilişkin görüşümü vurguluyor.

AKP’nin çoğunluğu yoksa Kürtlerle barış yok

Ariane Bonzon bu alt başlık altında AK Parti’ye bugüne kadar hiç oy vermediğini özellikle vurguladığını belirttiği Oral Çalışlar’ın “Kürtler için tek şans bütün partilerin en reformcusu olan AKP. Ne CHP, ne de MHP çözüm istiyor. Bu iki parti demokratikleşmeden değil, statükodan yana sözlerini aktarıyor.

Bizim “AKP’nin İslamcı muhafazakâr militan tipine” uymadığımızı, bunun doğal olduğunu, çünkü “Türk siyasi yaşamında İslam tabusuna karşı çıkmış, laik, agnostik, bazıları Müslüman olmayan, sol veya merkez sol eğilimli küçük entelektüel, gazeteci ya da yüksek memurlar grubuna mensup olduğumuzu”  belirtiyor. Homojen olmadığına dikkat çektiği bu grubun 2000’li yılların başında AKP’nin Türkiye ve yurt dışında olumlu imaj edinmesinde büyük rol oynadığına dikkat çekiyor. Ama grubun “Erdoğan otoriterleştikçe ve hukuk devletine darbe indirdikçe dağılmaya başladığını söylüyor.

Bonzon bizleri kastederek şöyle devam ediyor: “gemiyi hâlâ terk etmeyenler bunu ideolojik nedenlerle değil, faydacılık ve gerçekçilikle açıklıyor. Askeri vesayetin sona ermesinin ardından onları bu cenahta tutan Kürt sorununun çözümü veya daha doğrusu Erdoğan’ın başlattığı barış süreci.

Erdoğan-Öcalan ikilisi

Bonzon, bu alt başlığa Oral Çalışlar’ın şu görüşünü aktararak başlıyor: “İki buçuk yıldır ülkenin Güneydoğusunda ne çatışma, ne ölü var. Ne de Türk bürokrasisiyle hesaplaşma. Bu yeni atmosferi AKP’ye, Erdoğan ve Öcalan’a borçluyuz.”

Devamla Oral Çalışlar’ın kısa özgeçmişini veren ve bu bağlamda Akil Adamlar heyetinde yer aldığını hatırlatan Ariane Bonzon, “bugün Öcalan Türk devletiyle müzakere ediyorsa Erdoğan sayesindedir” sözlerinin altını çiziyor.

Bonzon “sert çekirdek” olarak tanımladığı grubumuz için AKP ve Erdoğan’a oy vermenin veya destek olmanın Türk demokrasisinin kangreni “kirli savaşı sonlandırmanın tek yolu” olduğunu vurguluyor. Devamla şu sözlerimi aktarıyor: “ Türkiye’nin demokratikleşmesini ancak Kürt sorununun çözümü mümkün kılar. Kürtlerle uzlaşma sağlanmadan 1980 askeri darbesinin ürünü anayasanın yerine yenisini yapmak imkânsızdır.

Akın Özçer’e göre Erdoğan onları biraz dinliyor” diyen Ariane Bonzon şöyle devam ediyor: “buna karşılık 1999’da yayımladığı Türkiye için esin kaynağı olarak (İspanya’nın) Bask modelini savunan kitap nedeniyle askeri-Kemalist yerleşik düzenin yıldırımlarını üzerine çekmişti.”

Teşhiste uyum, reçetede değil

Ariane Bonzon, Türkiye’nin demokratikleşmesini Kürt sorununun çözümüne bağlayan yaklaşımımızın bizden ayrılan grup (Erdoğan karşıtları) tarafından paylaşıldığını ancak onların Kürt konusunda AK Parti ve Erdoğan’ın samimiyetine inanmadıklarını belirtiyor. Bu bağlamda, 2009’dan bu yana kültürel ve lengüistik haklarda ilerlemeler sağlandığını, PKK ile görüşmeler konusunda tabunun yıkıldığını, Öcalan’ın artık silahların susturulması için muhatap kabul edildiğini ama bu sürecin aradan altı yıl geçtiği halde sonuca ulaşamadığını hatırlatıyor. Sonra Ak Parti’yi desteklemeyi 2011’de bıraktığını belirttiği Şahin Alpay’ın şu sözlerini aktarıyor:“ Öcalan Erdoğan’ın elinde bir rehine. 16 yıldır cezaevinde olan biri nasıl serbestçe müzakere yürütebilsin ki?

Kobane, güvenin sonu

Ariane Bonzon, Erdoğan’la Kürtler arasındaki güvenin sarsılmasında, PKK’ya silah bırakması karşılığında siyasi ödünler vermemesinin rol oynadığını, “Kürt tarafının” o sırada yerelleşme ve özerklik talep etmiş olduğunu söylüyor.

Bonzon’a göre iplerin kopmasında Erdoğan hükümetinin Kobane savaşını iyi yönetememesi etkin oluyor. Sorun Türkiye’deki Kürtlerin Kobane’ de IŞİD’e karşı YPG saflarında savaşmak üzere sınırı geçmelerine izin verilmemesinden patlak veriyor. Ariane Bonzon’ un anladığı kadarıyla Türkiye’nin YPG’yi kontrol etmek için ISID’i araçsallaştırması sabırları taşırıyor.

Bonzon, Erdoğan’ın seçim kampanyası sırasında HDP’ye aşırı yüklendiğini, onları “terörist” ve “gayrimüslim” (Zerdüşt) olmakla suçladığını, sonuçta AKP’yi destekleyen Kürtlerin de seçimlerde HDP’ye kaydığını ve 80 milletvekiliyle meclise girmesini sağladığını özetliyor. Ama Bonzon’u şaşırtan şey bizlerin Erdoğan’ın aleyhte propaganda yaptığı HDP’nin Meclis’e girmesini olumlu değerlendirmemiz.

Bonzon, bu bağlamda, benim “özerkliği (siyasi zeminde) savunmak üzere parlamentoda temsil edilen bir Kürt partisinin gerekliliğine”, Ali Bayramoğlu’nun “Kürtlerin sisteme giren bir partileri olmasının yararına işaret eden sözlerimize yer veriyor.

HDP AKP ile ittifakı reddediyor     

Bu alt başlık yazının belki de en önemli bölümlerinden biri. Başta da belirttiğim gibi, Çözüm Süreci’nin sona ermesine ilişkin görüşümüz sadece AK Parti’nin salt çoğunluğu yitirmesine değil, paralel olarak HDP’nin de seçim kampanyasını üzerine kurduğu AK Parti karşıtlığına dayanıyor. Bonzon da grubumuzun HDP’nin Meclis’te temsilinden memnuniyet duymakla birlikte, strateji değiştirmesine şiddetle karşı çıktığımızı vurguluyor. Bu bağlamda, Etyen Mahçupyan’ın şu sözlerini aktarıyor: “ HDP’nin önceliğinin barış süreci olduğunu ve bu nedenle AKP ile işbirliği yapacağını umuyorduk. Ama Demirtaş öteki seçeneği seçti: AKP ile bir koalisyon hükümeti kurmayı reddetti, AKP’yi düşürmeyi istedi; bu çok ciddi bir hata.”

Bonzon sürecin bittiğini Hizmet hareketine yakın Rethink İnstitut’un araştırmacılarından Mustafa Gürbüz’ün de söylediğini ama nedenini şöyle ifade ettiğini aktarıyor: “ PKK, militanları Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı savaştığı için inanılmaz bir uluslararası popülariteye sahip oldu. PKK bugün AKP’nin kendisiyle kabul edilebilir bir müzakere sürecini yürütmesine imkân vermeyecek kadar güçlü.”

Ariane Bonzon Hizmet’in gazetesi Zaman’da yazdığının altını çizdiği Şahin Alpay’ın da benzeri bir görüşü olduğunu ve “Kürt sorununu demokratik olarak çözenin AKP değil HDP olacağını” vurguladığını belirtiyor. Ardından şaşkınlık yaratan şu sözlerini aktarıyor: “ AKP’ye bugün hâlâ destek veren eski arkadaşlarımız demokratik sistemin nasıl işlediğini anlamakta zorlanıyorlar. Bu tutumları AKP hükümetine maddi veya diğer bazı çıkarlarla bağlılıklarından kaynaklanmıyorsa”… (!)

Kabul etmek gerekir ki bu tür sorunlar hiçbir demokratik ülkede meclis çoğunluğuna ulaşması mümkün olmayan çevresel partiler tarafından çözülemez. HDP bu sorunu AK Parti ile çözmüyorsa, meclis çoğunluğuna, hatta yeni anayasa yapacak beşte üç çoğunluğa ulaşacak başka parti ya da partiler bulmak durumunda. Seçim kampanyasında ittifak yaptığı partiler bu konuda kendisiyle aynı fikirde değillerse, HDP sorunu en azından bu aşamada demokratik olarak çözmek istemiyor demektir.

PKK’ya meydan okuma

Bonzon bu alt başlıkta da Mustafa Gürbüz’ün yukarıda söyledikleriyle çelişen şu görüşünü aktarıyor: “HDP’nin Kürtler ve Türkler arasında edindiği saygınlık ve Demirtaş’ın karizması PKK yönetimine meydan okumasını sağlayabilir.” ISİD’le savaşması nedeniyle uluslararası alanda güçlendiği için AKP ile uzlaşmayacağını söylenen silahlı bir örgütün siyasi kolunun kendisine meydan okumasına boyun eğmesini beklemek de tatlı bir hayal olsa gerek.  

Bonzon yazısının son paragrafında, AK Parti’ye destek olanların da, karşı çıkanların da çözüm konusunda kötümser olduğunu vurguluyor. Son dönemde bölgede meydana gelen çeşitli şiddet olaylarını aktararak bu konuda paylaşılan kaygıyı dile getiriyor. Ve yazısını Sohram-Der Başkanı Yavuz Binbay’ın şu sözleriyle noktalıyor: 7 Haziranda AKP’ye evet ya da hayır oyu kullanarak korkunç bir ikilemle karşı karşıya kaldık.  HDP ile demokrasiyi seçmiştik (…) ama şimdi bir patlayıcı varilinin üstünde oturuyoruz.”    

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik