Kulüpler Birliği Vakfı tarafından düzenlenen ‘’Futbolun Zirvesi’’ toplantısından ‘yiğide kamçı gerek borçluya destek gerek’’ çıktı. Yapılandırmaya göre ilk 2 yıl ön ödemesiz 10 yıla dağılarak tahsil edilecek. Oysa zirvenin yabancı konukları bambaşka şeyler söyledi; Bir tarzınız olmalı! Bir felsefeniz olmalı! Dünya sizi tanımalı! İyi de nasıl?
Futbol Zirvesi borç batağındaki kulüplerimizin bu bataktan nasıl kurtulacaklarına ilişkin görüşmelerin yapılması için toplanmıştı. Mirasyedileri yine baba kurtarıyordu durum hiç de sanıldığı gibi yeni yöntem arayışlarıyla aşılacak önerilerle değil yine eski bir yöntemle aşılacaktı. Reçete belliydi; devlet desteği… Bir tek Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın yaptığı konuşma bir ufka sahip olduğu izlenimi verdi; ‘’Futbolu güzelleştirdiğimiz takdirde futbol ekonomisi büyüyecek. 18 Süper Lig kulübü ortaklaşa büyürse bir yere gelebiliriz. Kulüp başkanlarının şahsi egoları da kulüplere zarar vermeye başladı. Harcanan paralar halkın parası; doğru ve iyi kullanmak gerek…’’ Vicdan sahibi insanın yapacağı açıklamalar. İnsanın inanası geliyor.
Oysa zirvenin yurtdışından davet edilen konukları asli mevzuya vurgu yapıyorlardı bizimkiler devlet desteğiyle kurtuluş reçetesine ballanırken… Chelsea ve M. United’in kalkınmasındaki kilit isim eski CEO Peter Kenyon net konuştu; ‘’80 milyonluk bir ülke olarak sizi futbol delisi olarak görüyorum. 4 yıl sonra liginizi Avrupa’da görebiliriz. Premier Lig profesyonel kişilerce yönetiliyor. Kulüplerden gelenlerle değil. Sizin tarzınız Türk tarzı olmalı. Alınan ipuçları ve detaylar sizin tarzınızı oluşturacak…’’
Bundesliga’dan Mönchengladbach Başkanı Rolf Könings kürüsdeydi bu kez; ‘’260 bin nüfuslu Gladbach’tan geliyorum. Buradaki rakamları duydum. Herşeyini kendisi yapan bir kulüp olarak bu rakamlardan çok uzağız… Bir felsefe yaratmak istiyoruz. Bunun için de bir felsefemiz var ve bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Bu Türkiye’de de böyle olmalı…’’
Sıra La Liga’nın Barca’sını zireveye taşıyan isimlerden biri eski Pazarlama Direktörü Esteve Calzada’ya geldiğinde son noktayı koyuyordu; ‘’Asıl önemli olan burada değil Tokyo’da bir Japon’a Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş forması giydirebilmektir. Uluslararası sponsorları buraya çekebilmeniz çok önemli. Bunun için sürekli kazanan bir takım yaratmanız şart. Bu dolu bir stat demek aynı zamanda… Barca’da biz her yıl 100 bin kişilik stat için 90 bin kombine satıyoruz.’’
Bir anlayış farkının nasıl olduğunu/olacağını, çatı liglerde mücadele ettiğimiz takım/kulüplerle aramızdaki açı farkının ne ve nasıl olduğunu gördük bu zirvede. Biz borç batağına gömülmiüş devlet baba bizi kurtarsın diyorduk onlar harcadığımız paralara çok uzak olduklarını söylüyor 60 bin kişilik stadyumuyla 260 bin kişilik bir kentten nasıl bir dünya devi kurmaya çalıştıklarınız anlatıyor, Çin’i Japonya’yı stadyumun kapasitesi kadar kombine satabilmenin profesyonel pazarlamadan geçtiğini anlatıyor öncelikle bir felsefe oluşturmak gerektiğine vurgu yapıyordu.
Sonuç olarak devlet bir yasa çıkartarak futbolumuzun çökmesini önleyecek; 3 bankaya verilen yetkiyle borçlar 2 yıl ön ödemesiz 10 yıla bölünecek ve yine devlet bu bankalar aracılığıyla3.5 milyar TL’lik bu büyük açığın kapanmasına destek/yardımcı olacak.
Yukarıda adı geçen üç yabancı konuğun kısa cümlelerine sıkışan anlayışı kavrayabilecekler mi acaba? Bizim derdimiz de bu… Felsefe, tarz ve profesyonel pazarlama/tanıtım yoksa işler yine arapsaçına dönecek. Değil 3, 10 milyar liralık yardım yapılsa bu batak yine batak olmaya devam edecek…
Borç yiğidin kamçısıydı tamam, borç biter birgün evet… Peki tarz nasıl oluşacak bu işin felsefesi nasıl kurulacak iyi transfer dolu statdyum nasıl sağlanacak? Felsefe ne tarz ne profesyonellik nasıl bir şey daha doğrusu? Hayatlarında bir tek kitap sayfası çevirmemiş bir insan topluluğundan ’zekii çevik ve ahlaklı’ bir sporcu kitlesi nasıl çıkacak! Dünyayı kavramış yöneticiler nasıl oluşacak? İzleyicinin eğitimi peki? Ya hakemlerimiz? Adam kayırmaktan öteye geçemeyen kavrayışımız?
Devlet borç batağındaki kulüplerimize bir anlamda doping yaptı. Ama doping suç biliyoruz değil mi?
Bitmez…