Bir yazın daha sonuna yaklaşıyoruz. Bu mevsim birçoğumuzun aklına tatili ve denizi getirir ama uzun süreden beri festivali, şenlikleri ve konserleri de getiriyor.
Türkiye bu bakımdan hiç de fakir sayılmaz. Bütün ülkeye yayılmış, büyüklü küçüklü, konularına göre inanılmaz çeşitlilikte 2 bin civarında şenlik ve festival yapılıyor. Festival ve şenlik başlıkları arasında tarihi miras ve tarihi şahsiyetler, şehir, köy, belde, yayla, dağ, nehir, göl, bölgede tanınmış bir ürün, yemekler, müzik, sinema, tiyatro, şiir, kitap gibi birçok şeyi sayabiliriz. Aralarında çok uzun zamandır yapılıp gelenekselleşmiş ve marka olma yolunda olanlar da var.
Festival ve şenlikler önemli ölçüde insan hareketliliği de yaratıyor ve buna bağlı olarak mevsimsel bir ekonomik canlanmaya, ulusal ve kısmen de olsa uluslararası tanıtıma hizmet ediyor. Bunun yanı sıra organizasyon kapasitesinde artış ve profesyonelleşme, konaklama imkanlarının çoğalması, teknoloji kullanımında yaygınlaşma ve gelişme görülüyor.
Kültürel iletişim bakımından festival ve şenlikler, yurttaşların kaynaşmasına, kucaklaşmasına, birbirini tanımasna ve anlamasına hizmet ediyor, farklı olanla bir arada yaşama iklimini güçlendiriyor.
Festival ve şenlikleri çoğunlukla yerel yönetimler, STK’lar, yöre dernekleri, üniversiteler, vakıflar, ticari markalar, profesyonel organizasyonlar ve doğrudan devlet kurumları düzenliyor.
Festival ve şenliklerin doğrudan ideolojik ve politik bir amacı yoksa da, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yerel güçlerin, iktidarın ve ona bağlı bürokrasinin bu tür zeminleri daima değerlendirmeye çalıştığı görülüyor.
Bu nasıl gerekçe?
AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri bu festivaller yapılıyor. Bazı siyasal dayatma ve engellemelerle karşılaşılsa bile, yine de bu yıla kadar devam ediyordu. Lakin, bu ilkbahardan itibaren, özellikle Anadolu’nun bazı il ve ilçelerinde festival ve şenlikler engellenmeye başladı. Ahlaki ve kültürel normlara uymadığı gerekçesiyle yasaları ve güvenlik güçlerini kullanarak yasaklar uygulanmaya başladı.
Ağırlıkla muhalefete yakın kesimlerin organize ettiği, büyük sayıda davetli toplaması ve bölge çapında yankı uyandırması ihtimali olan bu festival, konser ve şenlikler, görünüşte mahalli idareciler tarafından yasaklanıyor. Bu durum son haftalara kadar sürdü, daha ne kadar devam edeceği de bilinmiyor.
Valiler ve kaymakamlar, somutluğu olmayan, maymuncuk gibi akla gelebilecek her konu için ortaya atılabilecek, standart bir gerekçe ileri sürüyorlar: “Huzur ortamı ile kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin, genel asayişin korunması ve şiddet olaylarının yaygınlaşmasının önlenmesi.”
Farklı olana tahammülsüzlük
Yasaklanan bazı festival ve şenliklerin bulunduğu bölgelerde, farklı kültür ve yaşamlara tahammülsüz, devlet gücüyle kendi inanç, yaşam tarzı ve kültürel normlarını bütün topluma dayatma peşinde olan, iktidar yanlısı bazı marjinal kesimlerin ve kuruluşların, “Gençlerin ahlakının tehdit altında olduğu”, “Kız erkek aynı çadırlarda kalındığı” ve “İçki içilip uyuşturucu kullanıldığı” şeklinde propaganda yapıp, etkinliğin yasaklanmasını istedikleri görülüyor.
Buna karşılık, yasaklanan festival ve şenliklerin düzenlendiği bölgelerde, şimdiye kadar idareyi ve güvenlik güçlerini harekete geçirecek, herhangi bir olumsuz olayın yaşanmamış olması şüphesiz dikkatlerden kaçmıyor.
Türkiye, festival ve şenliklerin çok acemisi değil. Girişten başlayarak, yetkililerce sağlanan bir dizi güvenlik tedbiri ve davetlilere dönük net tanımlı kurallar var. Yasalarca belirlenmiş, bütün tarafları bağlayan hususların bulunduğunu da biliyoruz. Bu koşullarda, ortada inandırıcı bir neden yokken festival, şenlik ve konserlerin art arda yasaklanması, “Kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyeceğiz” sözünün mazide kaldığını gösteriyor.
İki yılı aşkın bir zamandır süren Covid-19 salgını, müzik sektörüne, sanatçılara ve organizasyon firmalarına büyük yıkım getirdi. Çok zor günler geçirdiler. Bu yaz düzenlenen festival ve şenlikler onlar için bir yudum nefes olacaktı. Yasak kararını alanların ellerinin hiç titremediği görülüyor. Üstelik afiş, pankart, ilan, davetiye, yer kiralama, sanatçılarla sözleşmeler yapıldıktan sonra, etkinliğin arifesinde, son dakikada, gönül rahatlığıyla yasaklıyorlar. Ne kolay…
Yasaklamalar iktidarın politikası
Bu sistematik yasakların altındaki imzalar, o yerin görevli vali veya kaymakamlarına ait. Bu durum iktidarı sorumluluktan kurtarır mı? Merkezi idare olan bitenden habersiz olduğunu ve sorunda bir dahlinin bulunmadığını ileri sürebilir mi?
İktidarı elinde tutanların, olan bitenden habersiz olduğunu düşünemeyiz. Hele de Türk tipi başkanlık rejiminde. Cemevlerine yapılan saldırılar sonrasındaki, Ankara Hüseyin Gazi Cemevi’ne yapılan ziyaret ve Nevşehir Hacı Bektaş-ı Veli Anma Törenleri’ne katılım gibi ılımlı hareketler ise çok sık rastladığımız, kökleşmeyen ve arkası gelmeyen, konjonktürel şeyler. Bunları, son derece kritik bir seçime giderken, yatıştırma amaçlı, iktidar pragmatizminin sığ hamleleri olarak görmek belki daha isabetli olabilir.
Hatırlayalım, muhalefet mahalli seçimleri kazandığından beri, bu belediyelerin faaliyetleri iktidar tarafından düzenli biçimde bloke edildi. İktidara mesafeli kesimlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları festival ve şenliklerin başına gelenin de aşağı yukarı böyle bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Geniş muhalif kesimlerin bu etkinlikler vasıtasıyla toplanması ve oluşacak iktidar karşıtı havayı, başlamadan yasaklama yoluyla engellemeyi daha rasyonel bulmaları hesaba katılmalıdır. Dolayısıyla, engellemeler her seferinde boylu boyunca medyaya yansırken, iktidar merkezinin istese bir dakikalık telefonla halledebileceği sorunu gönül rahatlığıyla uzaktan uzağa seyretmesi de, galiba böyle bir şeyi anlatıyor.
Yasaklanan festival, şenlik ve konserler
Yasaklanan festival, şenlik ve konserlere gelince, bunların hepsi medyaya ve sosyal medyaya yansıdı. Onlardan yararlanarak size aktarmaya çalışayım:
Eskişehir’de Anadolu Fest, İstanbul Pendik’te Niyazi Koyuncu konseri, Muş’ta Metin ve Kemal Kahraman konseri, Yıldız Teknik Üniversitesi Bahar Şenliği, Denizli’de ve ardından İstanbul Bostancı’da Apolas Lermi’nin sahne alacağı konser, Başkent Kültür Yolu Festivali’nde Ara Malikian konseri. Yine aynı Başkent Kültür Yolu festivalinde Güney Koreli K-POP grubu müzisyeni Mirae’nin konseri, Isparta’da Uluslararası Isparta Gül Festivali’nde Melek Mosso’nun çıkacağı konser, Zonguldak’taki Kozlu Müzik festivali, Tunceli’de (Dersim) Munzur Kültür ve Doğa Festivali, Kazdağları Ekoloji Festivali, 34. ODTÜ Uluslararası Bahar Şenliği. Kocaeli Derince’de ve Bursa’da Kürt sanatçı Aynur Doğan’ın sahne alacağı konserler, Gökçeada’da Meryem Ana Panayırı, Trabzon’un şampiyonluk kutlamasında Yunan şarkıcı Matthaios Tsahouridis’in sahne alacağı konser, Burhaniye’de Zeytinli Rock Festivali. Çıkacak salon bulamayan Kürt opera sanatçısı Pervin Chakar’ın sahne alamamasını da aynı kalemden sayabiliriz.
Bu arada yasaklama rüzgarına kendini kaptıran başka iktidar kesimler de var: ODTÜ Rektörü, bu yılın mezuniyet törenini yasakladı. Ama mezunlar törenlerini çok yaratıcı bir şekilde yapmanın yolunu buldu. Ankara Üniversitesi yönetimi ise, programından hoşnutsuz kalmış olmalı ki, geleneksel İnek Bayramı’nın 80. Yıl Kutlamaları hakkında soruşturma başlattı.
Kültürel etkinlikleri rahat bırakın!
Serbestiyet’ten Mustafa Ali Aykol, bu yasaklara muhatap olan sanatçı, müzisyen ve organizatörlerin değerlendirme ve tepkilerini yansıtan kapsamlı bir derleme yapmış. Buna ilave olarak, AK Parti’nin kendi belediyelerinin düzenlediği festivallerdeki farklı tabloyu da açığa çıkarıp, iktidarın pozisyonuna dikkat çekmiş. (https://serbestiyet.com/haberler/serbest-zamanlar-zeytinli-rock-festivali-yasaklandigi-gunlerde-uskudar-sahilindeki-festivalde-eglenen-binlerce-genc-100496/).
Festival ve şenlikler, şüphesiz başıboş, denetimsiz, isteyenin istediğini yaptığı, kaotik etkinlikler değil. Kuralsızlığın kural olduğu etkinlikler hiç değil. Davetliler biletlerini alıp kapıdan içeri adım attıkları andan itibaren, önceden belirlenmiş kurallara uymayı taahhüt etmiş oluyorlar. Yani, bu tür etkinliklerde davranış biçimleri katılımcı birey ve grupların keyfi tercihlerine bırakılmış değil.
Bu alana yıllarını veren sanatçılar, müzisyenler ve organizatörler bu hususları etraflıca açıklayıp, festival, şenlik ve konserlerin artık rahat bırakılmasını istiyorlar.
Geriye söylenecek tek söz kalıyor: Festivallerden, şenliklerden, konserlerden elinizi çekin!
NOT: Bu yazıyı hazırlarken, Nilgün Türkmen’in “Türkiye’de Festivaller ve Şenlikler” başlıklı doktora tezinden yararlandım.