Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIGenerallerin alkışı

Generallerin alkışı

Generallerin Erdoğan’ı alkışlamasını içlerine sindiremeyenlerin büyük çoğunluğu, aynı generaller Erdoğan’a sırtlarını dönseler söz temsili, pek memnun olacaklar, generallerine pek yakıştıracaklar böyle bir hareketi. Alkış… Yakışmıyor.

Mevzuu biliyorsunuz, Erdoğan muhalefeti eleştirirken komutanlar alkışladılar. Kılıçdaroğlu da “herkes haddini bilecek” kabilinden kükredi. Arkasından Erdoğan’a, “bırak palavrayı” diye seslendi, “biz özgürlükçüyüz, sen artık Kenan Evren kafasısın”.

Memleketin zihinsel haritasını yaygın ezberlere göre okuyacak olursak, bu hadiseden Kılıçdaroğlu’nun yiyeceği büyük ekmek var. Erdoğan ise fena halde tongaya bastı. Nedir o yaygın ezberler? Türkiye’de halkın iradesine ipotek koymuş bir zümre vardı. Ordu o zümrenin her ihtiyaç duyduğunda müracaat edilen ve o müracaatları geri çevirmeyen bir özneydi. Dolayısıyla geniş yığınlar, ordu neredeyse tam karşısında hizalanıyorlar, ordunun siyasete karışmamasını talep ediyorlardı. Ordunun siyasete müdahalesine güç yetiremeseler de, her müdahale sonrasında ordunun karşısında duran siyasi aktörlere destek vererek, tercihlerini dile getiriyorlardı.

Böyle mi oldu?

Böyle oldu.

O halde şimdi de ordunun siyasete müdahale olarak görülebilecek alkış olayına karşı çıktığı için Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekler mi?

Öyle olmayacak.

Birisinin Kılıçdaroğlu’na söylemesi gerekiyor, geniş yığınlar kategorik olarak ordunun siyasete müdahalesine karşı değildiler. Ordunun kendilerine karşı olmasına karşı idiler. Bu son hadise, bahse konu olan kesimler nezdinde, apaçık bir biçimde Erdoğan’a artı yazar. “Sittin senedir bize karşı olan orduyu bile bizim tarafımıza çektin ya, helal sana Reis” olarak okunmuştur/okunacaktır yaşanmış olan hadise. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun mevzuu uzatması, kaşıması, kendisinin aleyhine, Erdoğan’ın lehine olur.

Geniş yığınlar postalların sistemin içinde olmasına kategorik olarak karşı çıkabilirler miydi? Elbette çıkabilirlerdi. Eğer sosyal/siyasal rakipleri ile meşru yollarla baş edemeyenler, o rakipler postallarla ezildiğinde hiç değilse biraz utanç, biraz mahcubiyet duymuş olsalardı, şimdi şartlar bambaşka olabilirdi. Ama değil. Çünkü şimdi işine gelmeyen her vakada “ama post-truth” diye orta yere fırlayıverenler, onlarca yıl boyunca, askerler olur olmaz işler işlediklerinde, o olur olmaz işlere post-truth bahaneler uydurmaktan imtina etmemişlerdi.

O tarihlerde “yahu yapmayın, keser döner, sap döner” diyenlere, sosyal kesimler arasındaki mücadeleye ordunun keyfi müdahalelerine kategorik olarak karşı çıkanlara, küstah ve şımarık generaller başta olmak üzere, onların arkasına saklanıp ucuz imtiyazlarını koruyanların tamamı meczup muamelesi yaptılar. Bu ahali, onlarca yıl boyunca, devleti ele geçirene her şeyin mubah olduğu tedrisinden geçti. Haklı olmanın, adil olmanın, farklı olana saygı duymanın ahmaklık olduğu, gücü eline geçirenin neyin doğru olduğunu tespit etmeye de, o doğruya uymayanı imha etmeye de hakkı olduğu ezberini geçti bu ahali.

Sonra… Keser döndü, sap döndü.

Şimdi, Kılıçdaroğlu’nun ve ona akıl verenlerin, şartların onların varsaydığı gibi olmadığını idrak etmelerinde, hepimizin menfaati var.

Mesele de bu noktada düğümleniyor. Çünkü Kılıçdaroğlu’ndan ve onun etrafında topladığı civcivlerden medet umanlar, esasen, “yahu bizim vaktinde yaptığımız da ne zulümmüş be” noktasına gelmiş filan değiller. Esas dertleri Erdoğan ve şürekâsı değil, hâlâ Erdoğan’a oy verenleri kendilerinden şöyle birkaç basamak altta tutmayı sağlayacak bir aygıt arıyorlar. Hayatları boyunca bu işi kendileri adına yapagelmiş biricik aygıt biliyorlar: Devlet. Hepsi devletperest olan bu yığınların devletperest temsilcileri, “bundan böyle devlet, ordusuyla, polisiyle, okuluyla, adliyesiyle artık aramızda taraf tutmayacak, hesabımızı kendi aramızda göreceğiz” diyemiyorlar.

Generallerin Erdoğan’ı alkışlamasını içlerine sindiremeyenlerin büyük çoğunluğu, aynı generaller Erdoğan’a sırtlarını dönseler söz temsili, pek memnun olacaklar, generallerine pek yakıştıracaklar böyle bir hareketi. Alkış… Yakışmıyor.

Mevzu bu. Mevzuun bu olduğunu, Erdoğan’a oy verdikleri için aptal olduklarına hükmedilen yığınlar biliyorlar. Onların aptal olduklarına hükmetmiş, kendilerini pek akıllı zanneden budalalar ise anlamamakta ısrar ediyorlar. O küçücük akıllarıyla, “ama siz vaktiyle generaller kimin karşısında idiyse onu destekliyordunuz, ne biçim tutarsızlık sizinki” gibi yeni aşağılamalar icat ederek, kendilerini tatmin ediyorlar.

Kılıçdaroğlu’nun, kendilerinin pek akıllı olduğunu vehmeden bu budalalar sürüsünü terbiye edecek vakti yok. Sahip olduğu vakti böyle bir hedef için kullanmadı. Şimdi, seçime beş kala böyle bir işe soyunmanın da manası yok. Generallerin yapıp ettiklerini ahalinin gözüne sokup Erdoğan’ın başarısını hatırlatıp durmak gibi manasızlıklar yapmazsa, başka benzeri manasızlıklar da yapmazsa, bu seçim kazanılabilir.

Sonrasında…

Seçimi kazanmayı sağlamış olanlardan başlayarak toplumun topyekûn rehabilite edilmesi, devletin de sosyal kesimler arasındaki mücadelede taraf olamayacak biçimde geri çekilmesi gerekiyor. Yapılabilir mi? Bunca dersten sonra akıl edilse ne iyi olur! 

- Advertisment -