“Bir şehir yok olmuş” diye anlatıyor gördüklerini. “Hâlâ enkazların altından insan bedenleri çıkıyor. Bazen bir kol, bazen bir gövde… Kimlikler tespit edilmeye çalışılıyor. Ulaşılması durumunda yakınlarına haber veriliyor. Antakya’yı depremden sonra görmediyseniz, nasıl anlatırsam anlatayım buradaki gerçekliği gözünüzde canlandıramazsınız.
Acının derinliğini hissedebilmek kolay değil” diyor ve ekliyor: “Enkazların başında polisler 24 saat nöbet tutuyor. Yağma tehlikesi ne yazık ki var. Olmuş da…” Yağma yapılmış mı? Evet yapılmış. Antakya’da enkazların tam anlamıyla kaldırılması en az üç yıl sürecek.
Şimdi, güvenlik güçlerinin denetiminde, enkazlar kaldırılıyor. Kasalar, kıymetli eşyalar, tutanaklar tutularak kayıt altına alınıyor. Kıymetli eşyalar karakollara teslim ediliyor. Sahiplerinin, yakınlarının başvuruları halinde bu eşyalar onlara veriliyor. Şehirde hayat yok. Sokakta kimseleri göremezsiniz.
Bir tane fırın bulunuyor, o da yalnızca ekmek çıkarıyor. Market, bakkal, olmadığı için, alışveriş yapan insana da rastlamanız mümkün değil. Antakyalı gazeteci arkadaşım Sinan Seyfittinoğlu’nun verdiği bilgiler şöyle: Burası sizin bildiğiniz şehir değil. Bir tane ayakta binanın olmadığı dümdüz bir alan. Boş parseller yığını. Buraya şehri yeniden kurmak mümkün değil.
Belki eski tarihi doku bir miras olarak yeniden ayağa kaldırılabilir. Bu arada insanlar artık daha sağlam arazilerin olduğu yerlere yöneliyor. Arsuz’un, İskenderun’un yüksek yerlerine evler yaptırmayı planlıyorlar. Öte yandan, depremzedeleri ilgilendiren en kritik kararların seçim sonrasına ertelenmesi, rahatsızlık yaratıyor.
Örnek olarak, az ve orta hasarlı evler ve daireler için vatandaşlar hiçbir adım atamıyor. Evlerine geçmek istiyorlar. Şu an itibariyle, seçime kadar buna izin verilmiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, yıkılan tarihi ve tescilli binaların enkazlarına yönelik yeni bir çalışma içinde.
Bakanlık, nitelikli kültür varlıklarını kurtarmaya çalışıyor. Kitabeler, mozaikler, süslemeler, yıkıntıların arasında aranıp bulunuyor, koruma altına alınıyor. Bir kısmının restore edilmesi gerekiyor.
Vakıflı Ermeni köyü
Antakya’nın Samandağ ilçesine bağlı, Türkiye’nin tek Ermeni köyü Vakıflı’nın muhtarı Berç Kartun’u aradım. Onunla ilk konuştuğumuzda, endişelerinden biri, köylülerin orayı terk etmesi ihtimaliydi. “Ya bunlar da giderse” diyordu. O durumda önemli bir tarihsel ve kültürel miras ortadan kalkacaktı. Ancak bu endişesi büyük ölçüde azalmıştı.
100 civarındaki köylü nüfusu onca zor koşullara rağmen köyü terk etmemiş. Ermeni Patrikhanesi’nin yolladığı konteynerler, köye gelmek üzere yola çıkmış. Bu arada su, elektrik ve tuvalet alt yapıları hazırlanmış. Köyde ağır ağır da olsa üretim sürüyor.