Türkiye’de uzun zamandır bir Batı karşıtlığı sürüyor. İktidar, muhalefet, sokaktaki halk fark etmiyor. Bunun tarihsel ve netice itibariyle psikolojik nedenleri izaha muhtaçtır.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Batılı ülkeler özellikle Müslüman olmayan toplumların hakları konusunda müdahalede bulundu. Öncesinde sömürgeciliğin de desteği ile Batılılar zengin olup teknolojik üstünlük sağlamış, biz ise geri kalmıştık. Osmanlı, zenginleşip güçlenen Batı’nın da desteği ile toprak da kaybetti.
Batı’ya karşı eziklik duymayan tek devlet adamımız Atatürk’tür. Yedi düvele karşı zafer kazanmıştır. Ekonomik bağımsızlık üzerinde durmuştur.
Ecevit de Batı’ya boyun eğmemiş, ancak ekonomik sıkıntıya düşünce Batı kurumlarından yardım almak zorunda kalmıştır. Erdoğan ise IMF’den yardım almamak için bir yandan daha pahalı olan “swap” yoluna baş vuruyor, öbür yandan gaz ödemeleri konusunda Rusya lideri Putin’in eline bakıyor.
Cumhuriyet döneminde Batı’nın parçası olmaya çalıştık. NATO ve Avrupa Konseyi gibi Batı kurumlarına üye olduk. Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik için başvurduk. Müzakerelere başlandı. Ama AB normlarını yerine getirmekten kaçındık. İnsan hakları konusunda Kopenhag kriterlerini yerine getirmeyince psikolojik ezikliği gidermek için içeriği olmayan “Ankara” kriterlerini açıkladık. Konuyu bazı Avrupalı liderlerin kısa görüşlülüğünün de yardımı ile Hıristiyan-Müslüman meselesi yaptık. Oysa halkı Müslüman birçok ülke bile Batı’yı kopyalamaya çalışıyor.
Bazı Batılı düşünürler bizim Batı’dan çark etmemiz ve AB normlarını yerine getirmememiz üzerine “İslam demokrasi ile bağdaşmıyor” demeye başladı. Bu arada biz de “AB Hıristiyan kulübü” dedik. Peki halkının çoğunluğu “Avrupalı” Müslüman olan Bosna Hersek AB’ye üye olunca ne diyeceğiz.
Osmanlı’nın eski vilayetleri olan Balkan ülkeleri AB’ye üye oldular. Orta Doğu’da eski Osmanlı vilayetlerinden, bir kısmı fosil yakıt zengini olan ülkeler Türkiye istikrarsızlığa düşmesin diye para yardımı yaptılar. Türkiye’den toprak-ev aldılar. Bu gelişmeler için için Türk halkında sinsi bir kıskançlık yarattı. Sayın Erdoğan’ın Batı karşıtı çıkışları da bence psikolojik ezikliğin işareti.
Türkiye bu durumda askeri teknoloji bakımından ileri hamleler yaparak “dişimize” uygun gördüğümüz ülkelere teröre yataklık yaptıkları gerekçesiyle askeri müdahalede bulundu. ABD’ye uyup Esad’ı devirmeye kalktık. Rusya’ya adeta Suriye’ye gel diye davetiye çıkarttık. Şimdi Suriye’deki gelişmeleri ve bizi Rusya yönlendiriyor.
Bütün bu gelişmeler Türkiye’yi kuvvetlendirmek yerine bence zayıflatmıştır. Korkunç bir mülteci sorunu ile de karşılaştık. Maliyeti bilinmiyor! Kısacası askeri müdahaleler ayağımıza dolandı.
Öte yandan Suudi Arabistan, Afganistan ve İran’daki insan hakları ihlalleri karşısında sesimiz çıkamıyor.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini teröre destek verdikleri gerekçesiyle veto ederken belki farkında olmadan Batı’dan öç aldık. Öte yandan, PKK’nın Moskova’da büro açmış olmasını göz ardı ettik!
Bizim uluslararası ilişkilere bakışımız da değişmeli. “Taviz” kelimesini küfür gibi, vatana ihanet gibi görüyoruz. Söylemeden biz de taviz veriyoruz. Taviz diplomasinin ayrılmaz parçası. Önemli olan verdiğinle aldığını dengeleyebilmek. İç işlerimize karışamazsınız derken imzaladığımız çeşitli uluslararası belgelerin içişlerine karışılmasına izin verdiğini unutuyoruz. Dünyanın önemli kısmı içişlerini uluslararası mesele olarak görüyor. Uluslararası belgeler de buna izin veriyor.
İnançtan düşünceye geçmeli ve “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü iyi anlamalıyız. Yüzölçümü Konya kadar olan ve denizden toprak kazanmaya çalışan Hollanda’nın tarım ihracatı 131 milyar dolar iken Konya’nın bu alandaki ihracatının neden 3.5 milyarda kaldığını düşünmeliyiz.
Bazı yazar ve yorumcular Batı destekli Ukrayna’ya karşı teknoloji alanında Batı’dan geri kalan Rusya’dan yana tavır alıyor. Psikolojik eziklik burada bile kendini gösteriyor. Rusya Batı karşıtı olduğundan herhalde…
Tarihi unutmadan onun bize bıraktığı bazı yüklerden kurtulmak gerek. Ne gözü kapalı Batı hayranı olalım ne de sanki kan uyuşmazlığı varmış gibi Batı düşmanı. ”Kedi uzanamadığı ciğere pis dermiş” dedirtmeyelim.
Unutmayın; Türkiye’den ve başka ülkelerden ülkesini terk edenler ya da kaçanlar Batı’ya sığınıyor; Rusya’ya, İran’a veya Suudi Arabistan’a değil! Unutmayalım, ülkelerin itibarı mal-mülkle ve gösterişle ölçülmüyor. Olacağız demekle dünya lideri olunmuyor.
Danimarka, İsveç, Yeni Zelanda ve Norveç gibi ülkeler tüm dünyada demokrasileriyle saygı uyandırıyorlar, “dünya liderliği” iddialarıyla değil.