Anayasa Mahkemesi; Adil Yargılanma Hakkı , İfade Özgürlüğünün kullanılması, Toplantı ve Gösteri yürüyüşü düzenleme, toplantı ve gösterilere katılma hakkı ile ilgili AİHM standartlarına uygun kararlar veriyordu.
Bu kararlara göre ortaya koyduğunuz düşünce; açıkça terörü övmüyorsa, şiddeti çağırmıyorsa Anayasanın 26. Maddesinde yazılı Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti içinde kabul ediliyor.
Ayrıca Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenlemek için Mülki İdare’ye bildirimde bulunmak da gerekmemektedir. Bir toplantı ve gösterinin yasa dışı sayılması için tek şart toplantıda şiddete yol açacak bir durumun olmasıdır.
Toplantıda bu anlamda yasadışı bir durum olursa, polisin “dağılın” ihtarı sonrasında dağınılmaz ise ancak o zaman Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası ihlal edilmiş olacaktır.
Ayrıca Mülki idarenin, peşinen “ bazı mahallerde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyemezsin” yolundaki kararları da toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasa dışı hale getiremeyecektir.
Yani her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda “meydana gelen” hukuka aykırılık annelerden değil devletin polisinin uygulamalarından kaynaklanıyor, doğrudan ve dolaylı olarak AYM’nin kararlarına konu oluyordu.
İşte AYM bu kez “Abbas Yalçın ve diğerleri” kararında 2014-2021 yılları arasında kendisine yapılan ve yukarıdaki konuları içeren 30 civarında başvuruyu tek dosyada birleştirdi ; karara CMK’nin 231.maddesinde yer alan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) uygulamasını da katarak ihlal kararına konu etti.
İfade özgürlüğü ve Toplantı ve Gösteri yürüyüşleri ile ilgili olarak tek tek hangi nedenlerle ihlal kararı verildiğini kararda göremiyoruz. Bununla ilgili Mahkeme eski içtihatları göstermekle yetinmiş.
Karar daha çok HAGB’nın ve bunun uygulanmasının savunma hakkını ihlal ettiği üzerinde durmuş.
Peki nedir bu HAGK prosedürü?
Yargıtay’ın önüne gelen dosya sayısının azalması için 2006 yılında 5560 Sayılı torba yasanın 23. Maddesi ile CMK 231. Maddesine bir ek yapıldı. Buna göre yüklenen suç iki yıl ve daha az süreli hapis ve adli para cezası ise sanığın da kabulüyle derhal HAGB kararı verilebilecektir. Bu karara suç Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilmişse ise Ağır Ceza Mahkemesi’ne , Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilmişse en yakın Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz edebiliyorsunuz.
İtirazınız reddedildiğinde ise beş yıl süreyle denetim altında tutulacaksınız. Bu süre içinde yeni bir suç işlenirse HAGB kararı kaldırılacak yargılama kaldığı yerden devam edecektir.
İşte AYM, bu prosedürün adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdığını şu gerekçelerle belirliyor:
“(…) Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği ihlal kararlarını, eldeki başvuruda incelenen HAGB dosyalarındaki Anayasa’ya aykırılıkları, AİHM içtihadını ve Yargıtay’ın aynı konuda verdiği çok sayıda bozma kararını birlikte değerlendirdiğinde derece mahkemelerinin HAGB kararı verilen dosyalarda adil yargılanma hakkının neredeyse tüm ilkelerini sistemsel biçimde yok sayarak usul güvencelerini istismar ettikleri kanaatine varmıştır. Usul güvencelerinin bu şekilde istismar edildiği yargılamalar sonucunda başvurucular hakkında HAGB kararı verilmesi, isnatların toplantılara katılma veya düşünce açıklamaları yapma gibi anayasal koruma altında bulunan eylemleri de kapsaması nedeniyle başvurucuların ifade özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakları üzerinde ağır ve tümüyle keyfî bir müdahale baskısı oluşturmuştur.”
İşte AYM bu uygulamanın sorun yarattığını, HAGB teklifinin yargılamanın hemen başında yapıldığını dolayısıyla savunma kanıtlarının toplanmadan kararlar verildiğini bu nedenle de savunma haklarının ihlal edildiğini belirtmiş ve ayrıca çok önemli olarak aşağıda yazılı tespiti yapmıştır.
“(…) HAGB kurumunun bu şekilde uygulanması, yalnızca daha önce cezalandırılmış kişileri Anayasa’nın 26. ve 34. maddeleri ile korunan haklarını bir daha kullanmaktan caydırmakla kalmaz, hiç kuşkusuz aynı zamanda toplumun diğer mensuplarını da düşüncelerini serbestçe açıklamaktan ve toplantı ve gösterilere katılmaktan caydırır. Usulsüz yargılamalar sonucunda cezalandırılma korkusunun doğurduğu caydırıcı etki, toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açar ve hiç kuşkusuz çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine de engel olur (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 135; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 79; Hamit Yakut, §)
Görüldüğü üzere AYM, bu konularda AİHM görüşlerini ve karar pratiklerini kendi pratikleriyle de zenginleştirerek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri özgürlüğünün serbestçe kullanılabilmesini toplumun temel ilerleme noktalarından görüyor, kabul ediyor.
Ama bir de yaşayan Türkiye var. Yukarıda belirtilen kararlar yeni verilmiş kararlar değil. Bu kararlar bir türlü yerel mahkemelere ve polise yani mülki erkana indirilemiyor.
Doğayı korumaktan başka endişesi bulunmayan Akbelen köylüleri, Cumartesi Anneleri, haber masasından alınıp hapse konan Merdan Yanardağ ve daha yüzlerce insanımız Anayasa Mahkemesi’nin üzerine titrediği bu haklardan yoksun tutuluyor.
Sorun demokraside de ekonomide de olsa, çözüm hukuktan geçiyor.
Anayasa Mahkemesi yol gösteriyor!
Kararlarına uyulması Anayasal zorunluluk!
Kararları içtihat niteliğinde olduğunda tüm kurum ve mercilerin uyması gerekiyor.
Biz de yazıyoruz. Bir kez daha söylemekte yarar olabilir diye (!)