İkbal Uzuner’in Semih Çelik tarafından katledilmesi hepimizin kanını dondurdu. Türkiye bu cinayetin şokunu atlatmaya çalışırken sosyal medya ve bazı haber sitelerinde bu cinayetin organize bir saldırı olduğu iddia edildi. Erkan Trükten sosyal medya hesabından cinayetin satanist bir cinayet olduğunu iddia etmiş ve arkasında Kutu tarikatı isimli bir satanist tarikat olabileceğini iddia etmişti (Bakınız: https://twitter.com/ErkanTrukten/status/1843403564317565418 ). Trükten’in yazıdan sonra çok sayıda haber sitesinde Kutu tarikatını anlatan yazılar çıktı. Uzuner’in cinayetinin bir satanist ayin olabileceği iddiası da yine çok sayıda yerde tartışılmaya başlandı. Uzuner ve diğer kurban Ayşenur Hilal’in de satanist olabileceği iddia edildi (https://twitter.com/ErkanTrukten/status/1844627459133640722). Hatta bu olayı kapatmaya çalışan emniyet ve medyada satanistler bile olabileceği söylendi. Başka satanist saldırılar da olabileceği iddialar arasında
(https://twitter.com/ErkanTrukten/status/1844745629358067913).
Birkaç öğrencim ile yaptığım sohbette özellikle kız öğrencilerin bu olaylardan ciddi bir şekilde tedirgin olduklarını gördüm. Bu şaşırtıcı değil elbette. Ancak aynı zamanda satanistlerden korktuklarını beyan ettiler. Peki elimizdeki mevcut veriler çerçevesinde satanistlerden korkmak için makul bir gerekçe var mı? Bu yazıda bu soru üstüne kafa yoracağız. Tabi bu soruya cevap vermek için birkaç temel soruya cevap aramamız lazım. Satanizm nedir? Neden bazı gençler satanist oluyor? Uzun bir yolculuk olacak sıkılma potansiyeli olanlar yazının sonuna geçebilirler.
Satanizm nedir?
Satanizm kavramını tanımlamak kolay değildir. Zira kavramın modern öncesi anlamı ile çağdaş anlamı aynı değil. Ve tabi çağdaş anlamında da muazzam bir çeşitlilik var. Çağdaş Satanizm bana göre bir karşı kültür hareketi olarak okunmalı. Karşı kültür hareketler ana akım toplumun baskın değerlerini, normlarını ve uygulamalarını aktif olarak reddeden veya bunlara karşı çıkan bir grup veya hareketlerdir. Bu gruplar, hâkim kültürünkilerden önemli ölçüde farklılık gösteren alternatif yaşam tarzları, inanç sistemleri ve sosyal normlar geliştirir. Genellikle hâkim kültür veya yaşantıdan rahatsız olan gençler bu rahatsızlıklarını yeni bir yaşam biçimi benimseyerek ortaya koyarlar. Bu grup üyeleri moda, müzik, dil ve sosyal ilişkiler gibi alanlarda kendilerine özgü uygulamaları benimserler. İdeallerini desteklemek için aktivizm, sanat ve diğer ifade biçimleriyle meşgul olurlar. 1960’lar ile 1970’ler arasında popüler olan, Vietnam savaşının yol açtığı milliyetçilik ve savaş çağrısından rahatsız olan gençlerin barışa çağırısını ifade etmek ortaya çıkan Hippie hareketi karşı kültüre bir örnektir. Ya da yine tüketim toplumuna tepki olarak 1970’lerde ortaya çıkan Punk hareketi bir başka örnektir. Esasında çağdaş satanistlerin çoğu da özellikle Amerika’daki Hristiyan baskın kültürden rahatsız olan gençlerin ortaya koyduğu tepki hareketinin parçasıdırlar.
Satanizmi dört ayrı kavram olarak düşünmek mümkündür. Birincisi çağdaş dönem öncesi satanizmdir. O bu dediğim karşı kültür yorumuna dahil değildir. Ancak satanizmin kökleri oraya geri döner.
İbrahimi Dinlerde Şeytan ve Eski Satanizm
Satanizm ismini Türkçe şeytan olarak tercüme edebileceğimiz “Satan” kelimesinden alır. Satan kavramı Yahudi kutsal kitaplarında geçer ve İbranice “düşman” ya da “suçlayıcı” anlamına gelmektedir. Yahudilikte şeytan, amacı bireyleri sınamak ve doğruluklarına meydan okumak olan bir melek olarak kabul edilir. Göksel mahkemede bir tür “savcı” olarak hareket eder ve insanların eksikliklerini Tanrı’nın dikkatine sunar. Yahudilikte Şeytan Tanrı’nın otoritesi altında çalışır ve ilahi izin olmadan hareket edemez. Tanrı ile savaşamaz. Bu yüzden Yahudi geleneği içerisinde bir satanizmden söz edilemez.
Ancak Hıristiyan teolojisinde Şeytan, kötülüğün vücut bulmuş hali ve Tanrı’nın rakibi haline gelmiştir. Bu teolojide Şeytan genellikle Tanrı’ya isyan eden, kötülüğü ve Tanrı’nın iradesine karşı gelmeyi temsil eden düşmüş bir melek olarak anlaşılır. Genellikle insanları doğruluktan uzaklaştırmaya çalışan, insanlığın baştan çıkarıcısı olarak tasvir edilir. Kibir sonucu Tanrı’ya isyan eden Şeytanın bu isyanı onu takip eden ve “demon” haline gelen diğer meleklerle birlikte cennetten kovulmasına yol açmıştır. İncil’den hareketle bazı Hristiyanlar Şeytan’a Lucifer (Sabah yıldızı ya da Işığı getiren) ya da karanlıklar prensi isimleri ile anarlar.
Hıristiyanlıkta şeytan asli günahın ana kaynağı olarak düşünülür. Şeytan Hz. Adem ve Hz. Havva’yı ayartır ve onlar Tanrı’nın yasakladığı iyiliğin ve kötülüğün bilgisini veren “Bilgi Ağacından” yemesini sağlar. Bu günah tüm insanlık tarafından taşınmaktadır ve bu yüzden Hz. İsa’nın kefaretine muhtaçtır. Hıristiyanlar kendilerini geleneksel olarak dünyada Şeytan ve güçleri ile manevi bir savaş içinde görürler. Şeytan gerçek bir figürdür. İncilin ahir zaman kehanetinde Şeytan’ın bin yıl boyunca bağlı kalması, kısa bir süre için serbest bırakılması ve nihayetinde nihai yenilgisini simgeleyen ateş gölüne atılması öngörülmektedir. Şeytan ve güçleri ile savaş anlatıları, tarih boyunca ana akım Hristiyanların düşmanlarını Şeytan’ın dünyadaki aracıları ya da askerleri olarak görmelerine neden olmuştur. Bundan dolayı ortaçağ döneminde Avrupa’da şeytan ve büyücülük korkusu yaygındı. Bireyler ve gruplar sıklıkla şeytana tapmakla suçlanıyor, bu da yargılamalara ve idamlara yol açıyordu. Bu suçlamalar genellikle asılsızdı ve batıl inanç, korku ve sosyal ya da dini çatışmalardan kaynaklanıyordu. Çoğu tarihçi aslında orta çağda şeytana gerçek manada tapan gruplar olmadığını, bunu ifade edenlerin ise genellikle işkence sonucunda bunları söylediğini düşünüyor. Bu arada ara ara Hıristiyanların Müslümanları da satanist olmakla suçladığını söylememe gerek yok. Hatta satanistlerin kullandığı keçi figürü Bahomed ilk defa 14. yüzyılda Tapınak şövalyelerinin sorgusu ve idamında gündeme geliyor. Şeytanla özelleştirilen bu figürün Tapınak şövalyelerine Müslümanlardan geçtiğini iddia edenler olmuştur. Elbette Müslümanın taptığı Tanrı’nın Bahomed ile hiçbir alakası yoktur ve siyasi bir komploya kurban giden Tapınak şövalyeleri de muhtemelen hiçbir zaman böyle bir varlığa tapmadı. İşkence altında verdikleri ifadelerini zaten daha sonra yalanlamışlardı.
İslam’da Şeytan profili hem Hristiyanlık, hem de Yahudilikten farklı olsa da kanaatimce Yahudiliğe daha yakındır. Şeytan, ki İblis özel ismi ile de anılır, insanları yanlışa ve Allah’ın yolundan saptırmaya çalışan bir varlık olarak tasvir edilir. Hıristiyan ve Yahudilikten farklı olarak çoğu Müslüman ekole göre Şeytan bir melek değil, cindir. Özgür irade sahibidir. Allah meleklere ve İblîs’e, insanoğlunun yaratılışına bir saygı göstergesi olarak Âdem’e secde etmelerini emretmiştir. İblîs, Âdem’den daha üstün olduğuna inandığı için itaat etmeyi reddetmiştir. Cennetten kovulduktan sonra İblîs, insanları doğru yoldan saptırmaya yemin etmiştir. İblîs, insanlara kötü telkinler (vesvese) fısıldamak da dahil olmak üzere çeşitli şekillerde manevi olarak zarar vermeye çalışır. Allah İblîs’e kıyamet gününe kadar mühlet verir ve insanlığı sınamasına izin verir. Geleneksel olarak Şeytan gerçek bir varlık olarak okunsa da, geçmişte de günümüzde de azınlık bazı Müslüman düşünürler tarafından insanın kötü yönlerinin sembolik bir tarifi olarak da yorumlanmıştır.
İslam ilk günah kavramını kabul etmez. Her insan günahsız doğar ve kendi eylemlerinden sorumludur. Yine İslam’da eşit güce sahip iyi ve kötü güçler arasında kozmik bir savaş yoktur. Allah’ın üstünlüğü mutlaktır ve kötülük yalnızca O’nun yarattıklarında bir sınav olarak mevcuttur. Şeytan Allah ile savaşmaz, savaşacak ya da ona karşı çıkacak bir gücü yoktur. Her ne kadar İslam geleneğinde de cinlerle ve şeytanlarla büyü amacıyla anlaşma yapan bireylerden söz edilse de Allah’ın bu mutlak egemenliği satanizm kavramının ortaya çıkmasına engeldir. O yüzden aslında doğal olarak İslam’a karşı doğmuş bir satanist hareket de yoktur ve olmamıştır.
Çağdaş Satanizm
Buraya kadar gördüğümüz gibi satanizm Hristiyan dünyada Catharlar gibi istenmeyen heretik grupları yargılamak için kullanılan bir kavramdı. Kendine satanist diyen ve şeytana önem veren gruplar yoktu. Bu isim düşmanlar tarafından veriliyordu.
Bu durum aydınlanma sonrasında değişmeye başlar. John Milton ve William Blake gibi yazar ve şairler Şeytan’ı karmaşık, bazen de sempatik bir karakter olarak yeniden kurguladılar. Şeytan, tiranlığa karşı isyanın ve bilgi arayışının bir sembolü olarak tasvir edildi. En çok da tabi toplumda hâkim Hristiyan anlayışa bir isyanı temsil etti. 19. Yüzyılda ezoterik ve büyü geleneklerine ilgi doğdu. Eliphas Levi gibi figürler büyü ve mistisizmi ifade edecek tasvirler kurguladı ve Şeytanı bu tasvirlere dahil etti.
Ancak çağdaş satanizmin tarihi 20. Yüzyılın ikinci yarısında başlar. Çağdaş satanizm yukarıda ifade ettiğim gibi Şeytanı kendine temsili figür olarak alan bir karşıt kültür hareketidir. Bu hareketin üç türünden söz etmek gerekir: Pseudo-satanizm, ateist satanizm ve teist (dini) satanizm. Bu ilk terim literatürde kullanılmıyor ama bence olması gereken bir kavram.
Pseudo-satanistler şeytan sembolünü kullanan, ancak kendisine satanist demeyen insanlardır. Pseudo bildiğiniz gibi yalancı demek, bu kişilere satanist demek teknik manada hatalıdır. Lakin bunlar ters pentagram, aslında Petrus’un simgesi olan ters haç, Lucifer mührü, şeytan sembolleri, Bahomed figürü gibi Satanist figürlerini kullanırlar. Özellikle Metal ya da elektronik müzik yapan ve dinleyen gençler arasında bu sembol kullanımları yaygındır. Neredeyse her Rock ve Metal konserinde elle şeytan sembolüne rastlamak mümkündür. Bu gruptaki gençler siyah ya da aykırı giyinebilirler. Batıda Hristiyan değerleri aşağılayan showlar yapmaları da yaygındır. Şarkılarda şeytana atıp yapıldığı da olur. Bu gruptaki kişiler kendilerine satanist demese de toplum onları bu kampa koyar. Ben gençken metal ve rock dinlemeye başladığımda satanist olur muyum korkusu duymuştum mesela. Olmadım. Siyah giyindiğim oldu ama. Belki bir iki kere de rockçı işareti yapmış olabilirim. Ama bırakın satanist olmayı, şeytana en ufak bir sempatim oluşmadı. Zaten gençlikle beraber Rockçı imajım da gitti. Pink Floyd dinlemeden edemem orası ayrı.
LaVeyan Satanizmi olarak da bilinen Ateist Satanizm, Şeytan’ı gerçek bir tanrı olarak değil, belirli insan özelliklerini ve felsefi fikirleri temsil eden bir sembol olarak görür. Uygulayıcılar Şeytan, tanrılar veya cinler de dahil olmak üzere doğaüstü varlıklara inanmazlar. Bunun yerine Şeytan’ı bireycilik, özgür irade ve kişisel güçlenme için bir metafor olarak kullanırlar. Ateist satanistler Hristiyanlık (ve diğer dinler) karşıtıdır. Hristiyanlıkta en nefret edilen figür şeytan olduğu için onu sembol olarak kullanırlar. Amaçları Hristiyanları rahatsız etmektir. Anton Szandor LaVey tarafından 1966 yılında San Francisco’da kurulan Şeytan Kilisesi (Church of Satan) ile tarihi başlar. LaVey ateist olsa da kendini büyücü olarak da tanımlıyordu. Kanaatimce (elbette böyle düşünen uzmanlar var) bir dolandırıcıydı. Ancak hatırı sayılır bir kitle topladı. Temple of Satan grubu bir başka meşhur ateist satanist örgüttür, genelde laikliği savunurlar. Ateist Satanistler ritüeller uygularlar, ancak bu ritüeller herhangi bir doğaüstü tanrıya yönelik ibadet eylemlerinden ziyade sembolik veya psikolojik egzersizler olarak anlaşılır. Bencillik, cinsellik, bireycilik övülür. Ancak fiziki şiddet genelde teşvik edilmez.
Teistik Satanizm ya da Dini Satanizm, Şeytan’a gerçek, doğaüstü bir varlık veya ilah olarak inanmayı ve tapınmayı içerir. Bu Satanistler Şeytan’ı etkileşime girebilecekleri gerçek bir varlık olarak kabul eder ve genellikle onu bir rehberlik, ilham veya güç kaynağı olarak görürler. Çeşitli ritüeller yaparlar. Önemli bir kısmı Şeytan’ı kötü bir figürden ziyade, insanları özgürleştirici ve aydınlatıcı bir figür olarak görür. Mesela bazı satanistler aslında dünyayı kusurlu bir Tanrı’nın yarattığını, bizi köle yaptığını iddia eder. Şeytan Lucifer bilgi ağacından meyve yedirerek insanlara kurtuluşun bilgisini verir. Şeytan’ın amacı insanı kurtarmak ve özgür kılmaktır. En meşhur iki grup 1975 yılında Michael A. Aquino tarafından kurulmuş olan ve şeytan ile (hatalı bir şekilde) eşleştirilen antik mısır Tanrısı Set’e tapan Set tapınağı ve Luciferianizmdir.
Dünyada ne kadar satanist olduğu bilinmese de Pseudo-Satanistlerin, yani kendilerine satanist demeyip sadece satanist semboller kullanan insanların ezici çoğunluğu oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir. Yine ateist satanistler, teist satanistlere göre çok daha organize ve kalabalıktır. Yani bir kişi şeytanı temsil eden bir sembol taşıyor, hatta kendine satanist diyorsa bile muhtemelen şeytana tapmıyordur.
Satanik Panik
Satanik Panik, 1980’lerde ve 1990’ların başında başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Birleşik Krallık , Kanada kısmen de Türkiye gibi çok sayıda ülkeyi etkileyen yaygın bir korku ve paranoya salgınını ifade eder. Bu fenomen, Satanik tarikatların özellikle çocukları hedef alarak ritüelistik istismar, adam kaçırma ve hatta cinayet işlediğine dair iddialarla karakterize edilmiştir. Kedi kesildiği, çocuklara tecavüz edildiği, hatta bebeklerin öldürüldüğü iddia edilmişti.
1980’lerde ABD’de Satanik ritüel ve tarikatlarla ilgili radikal hikayelerden söz eden programlar yapıldı, kitaplar yazıldı. Bunlardan en ünlüsü 1980’lerde kaleme alınan “Michelle Remembers” isimli kitaptı. Bu psikiyatrist Lawrence Pazder ve hastası/eşi Michelle Smith tarafından ortaklaşa yazılan ve çocukluğunda Satanik ritüel istismarına ilişkin bastırılmış anıları anlattığını iddia eden bir kitaptı. Bugün bu kitaptaki iddiaların gerçek olmadığı kabul ediliyor. LaVey dava açmakla tehdit ettiği zaman Pazder iddialarını geri çekmişti. Yine aynı dönemde kreş istismarı davaları ortaya çıktı. Bunlar Kaliforniya’daki McMartin Anaokulu davası gibi yüksek profilli yasal davalardı. Bu davalarda çocuk bakım çalışanlarının Satanik ritüel istismarı yapmakla suçlanmıştı. İnandırıcı kanıtların eksikliğine ve nihayetinde beraat kararlarına rağmen, bu davalar paniği yoğunlaştırdı.
Bu panik sonucunda çok sayıda masum insan göz altına alındı. Metal müzik dinleyen ya da satanist olduğu düşünülen gençler büyük baskıya maruz kaldı. Aileler çocuklarına baskı yaptı. Küçük çocuklar sorgulara alındı, bu süreçte anılar geri çağırmak için seanslar yapıldı. Daha sonrasında bu seanslarda sahte anılar üretildiği ortaya çıktı.
FBI ve diğer kurumlar tarafından yapılan kapsamlı araştırmalar, ritüel istismarı gerçekleştiren organize Satanist tarikatlara dair hiçbir kanıt bulamamıştır. Akademisyenler ve psikologlar paniğin bir tür kitlesel histeri olduğu sonucuna vardılar.
Satanik panik etkisini Türkiye’de de gösterdi. 1999 yılında Engin Arslan, Ömer Çelik ve Zinnur Gülşah Dinçer, Ortaköy Mezarlığı’nda 17 yaşındaki Şehriban Coşkunfırat’ı öldürmüştü. Bu 3’lü cinayeti “şeytana kurban adamak için” işlediklerini itiraf etmişti. Bu menfi olay ciddi bir paniğe yol açmıştı. Bu süreçte çok sayıda metalci genç satanist olduğu gerekçesi ile göz altına alınmış ya da tepki görmüştü. Paniğin en önemli sonucu Akmar pasajı baskını olmuştu. Akmar pasajı, kaset, kitap ve kıyafet satılan bir yerdi. Metalcilerin takıldığı yerdi. Baskında çok sayıda kişi göz altına alınıyor, medyada pasajda bulunan haçlar ve baltalar gösteriliyor. Tabi siyah tshirtler, satanist pentagramlar gibi başka “deliller” de bulunuyor. Çocukken medyada o görüntüleri nasıl korku ile izlediğim hala aklımda. Bazı tutuklananların işkence gördüğü iddiası bile var. Tabi nihayetinde herkes serbest bırakılıyor. Ama toplum baskısı devam ediyor, satanist olarak etiketleniyorlar. Yurttan atılanlar oluyor. Çoğu saçını kesmek zorunda kalıyor, artık siyah giyinemiyor. Bölgedeki kafeler de kapanıyor. Cinayetle alakasız insanlar bedel ödüyor.
Satanik panik bugün bir ahlaki panik örneği olarak okunur. Ahlaki panik, bazı kötülüklerin toplumun refahını tehdit ettiğine dair halk arasında yaygın bir korku ve endişe duygusudur. Bu korku genellikle gerçek tehditle orantısızdır ve medyada yer alan haberler, söylentiler ve bazen de yetkililer veya nüfuzlu kişiler tarafından körüklenir. Olaylar, ölçeği ve ciddiyeti abartılarak sansasyonel bir şekilde rapor edilir. Münferit olaylar yaygın eğilimler olarak sunulur. Belirli gruplar, çoğu zaman konu ile ilişkisizken, tehdit olarak görülüp toplum ya da hukuk tarafından cezalandırılmaya kalkılabilir.
Elbette ki tehlikeli satanist gruplar ve bireyler olmuştur ve gelecekte olması da muhtemeldir. Şehriban Coşkunfırat cinayeti böylesi bireysel satanist cinayete örnektir. Richard Ramirez gibi meşhur suçlular şeytan etkisinde cinayet işlediklerini iddia etmişlerdir. Bu bireysel suçluların satanist ideolojiden etkilenmesi olasıdır, ancak büyük bir grupla hareket ettiklerine dair bir işaret bulunamamıştır. Diğer taraftan Neo-nazi Satanist örgüt Order of Nine Angles gibi şiddeti teşvik eden satanist örgütler de vardır. Bu gruplar çok marjinaldir ve topluma ciddi bir tehdit oluşturması çok olası değildir.
Semih Çelik’in İşlediği Cinayet, Kutu Tarikatı ve Satanizm
Peki Semih Çelik cinayeti satanist bir cinayet midir? Bu cinayetten hareketle Türkiye’de bir satanist cinayetler furyası beklemek rasyonel midir? Şimdi bu sorulara geri dönelim.
Semih Çelik’in evinde şeytanı ima eden bir resim bulunsa da basına yansıyan resimlerde doğrudan bir satanist sembol göremedim. Evinde bulunan Hristiyan ikonda da satanist bir imge göremedim, Hz. İsa’nın ya da Hz. Meryem’in yüzü karartıldı ise ya da zarar verildiyse satanist bir davranış olarak yorumlanabilir, ama öyle bir görüntü ben seçemedim. Yine kütüphanesinde doğrudan bir satanist kitap görülmüyor. Nitekim yukarıdaki analizimde de değindiğim gibi satanist sembol taşıyan çoğu insan aslında psedo-satanisttir. Yani kendine satanist demez, şeytana tapmaz, satanik ritüeller yapmaz. Sadece farklı olmak, protesto etmek, hoşuna gittiği için ya da dinlediği müzik gruplarının etkisi ile bu figürleri taşır.
Ancak Semih Çelik’in satanist ya da satanistlerle ilgili olabileceği ile ilgili ufak bir done var. Birkaç gün önce konuk olarak katıldığım bir Youtube çekiminde sosyal medyadaki en ünlü satanist Can Göksu da konuk olmuştu. Programda Göksu, Semih Çelik’in satanistlerle temasa geçmeye çalıştığını ancak kendilerinin onu aralarına almadığını söyledi. Buradan katil Semih Çelik’in en azından satanizmle ilgilendiğini görüyoruz. Kendini satanist olarak tanımlaması ya da başka bir satanist grup ile temasa geçmiş olması da olası. Elbette burada son sözü söyleyecek makam emniyet ve yargı.
Peki Semih Çelik, Trükten’in iddia ettiği gibi Kutu tarikatı üyesi mi? İkbal’in katledildiği Fatih surlarında “Kutular sana hasta” yazmasından ve Kocaeli’nde bir elektrik kutusunda satanist bir sembol olan Lucifer Mührü’nün çiziminin yanında “Kutu” ifadesinin geçmesinden hareketle bu teori ortaya çıktı. İlginçtir bu sınırlı veriye rağmen çok sayıda haber sitesi sanki Kutu Tarikatı bilinen ve gerçekten var olan satanist bir tarikatmış gibi haber yaptı (örnek: https://www.sozcu.com.tr/kutu-tarikati-kimdir-lideri-var-mi-sur-duvarlarina-yazildi-kutular-sana-hasta-p90624).
Oysa Kutu Tarikatı iddiası şu noktada temelsiz gözüküyor. Trükten’in yukarıda verdiğim paylaşımından önceki tarihleri kapsayacak şekilde “Kutu Tarikatı” diye arama yaparsanız karşınıza hiçbir bilgi çıkmıyor. Yani bu yeni bir iddia ve tamamen bu iki veriden ortaya çıkmış. Yine satanist rahip Can Göksu böyle bir tarikat duymadığını iddia ediyor. Peki “Kutular sana hasta” yazısı ne olacak? Bu yazının İkbal cinayeti ile ilgili olduğuna işaret eden bir veri yok, dahası Kutu bir tarikat adı ise neden burada kutular deniyor? Peki ya Lucifer Mührü ve altındaki kutu yazısı? Yine bu mührü çizenlerin Semih Çelik ile ilgili olduğunu düşünmek için hiçbir neden yok. Lucifer Mührü’nün satanist bir sembol olduğu doğru ama aslında satanistlerden çok Rock müzik grupları tarafından kullanılıyor. Mesela Zeal & Ardor müzik grubunun simgesi. Dolayısı ile bu sembolü çizenin Rockçı bir sokak çizeri olması çok daha yüksek olasılık. “Kutular sana hastada” t’lerin haç şeklinde çizilmesi? Satanistler ters haç kullanır (bazıları, aslında o satanist bir sembolden çok Petrus’un sembolüdür. Hıristiyan kökenlidir.) ve normal haçı da hiç sevmezler. Diğer taraftan sokak yazılarında t’yi haç şeklinde yapmak yaygındır. Yani muhtemelen kutu tarikatı uydurma.
Peki seri satanist cinayetlerden korkmalı mıyız? Şu aşamada bunun cevabı hayır. Cinayetin kendisinin psikolojik sorunları olan bir gencin işlediği bir cinayetten fazlası olduğunu düşünmek için şu aşamada bir gerekçemiz yok. Elbette daha konuşmak için erken, gözler emniyette. Satanist motivasyonlu bir cinayet de olabilir. Ama yine bunun büyük bir satanist yapının telkini ve planı ile gerçekleştiğini düşünmemiz için bir gerekçemiz yok. Öyle çıksa bile bu cinayetlerin devam edeceğini düşünmemiz için de şu aşamada bir gerekçe yok. Dolayısı ile panik yapmak gereksiz ve rasyonel değil.
Şu aşamada bir ahlaki panik oluşturmaktan kaçınmak da önemli. Siyah giyinen ya da pentagram takan bir genç görürseniz, bu genç muhtemelen satanist değil metalci olacaktır. Kendine satanist diyen biriyse bile, ki bu çok ama çok düşük olasılık, muhtemelen ritüelle işi olmayan ateist bir satanist olacaktır.
Satanizm bize zarar vermekten çok takipçilerine zarar veriyor. Onlarda onarılması zor manevi yaralar açıyor.
Gençler Neden Satanist/Deist Oluyor?
Yazıyı bitirmeden önce bu konuya da çok kısaca değinmek istiyorum. Aslında ülkemizde ciddi bir satanist nüfus yok. Ama yine de kendine satanist diyen çok az bir grup genç var. Bunlar ise daha büyük bir din karşıtı karşıt-kültürün parçası. Gençler içinde ana akım kültür olarak gördükleri İslam’a tepki gösteren bir grup var. Deistler en yaygını, satanistler en radikalleri. Bu konuda daha detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum. Bu durumun çok sayıda sebebi var. Ama benim gibi Müslümanlar açısından dikkat çeken iki nokta var. Birincisi bu gençlerdeki manevi boşluk. Yani hayatın anlamını bulamama. Bu gençlerin önemli bir kısmı, satanistler de dahil, muhafazakâr kökenli (Çok sayıda genç benle dini ve varoluşsal gerekçelerle temasa geçiyor. Burada aktardıklarım veriye değil şahsi gözleme dayanıyor). Ancak Tanrıyı bulamadıklarını ve dinin kendilerine bu konuda yardım edemediğini düşünüyorlar. Ben ise burada dinin en güçlü yönlerinden birini görüyorum. İslam benim hayatıma anlam ve derinlik katıyor mesela. Demek ki biz Müslümanlar gençlere dinin anlam kazandıran, güçlü manevi yönünü veremiyoruz. Bu konu üstünde durmalıyız. İkincisi de sevgi eksikliği. (Burada bahsettiğim anlam ve sevgi eksikliğini satanist Can Göksu’nun bu videosunda görmek mümkün: https://www.youtube.com/watch?v=fZ3j04WPE5M). Bu gençlerin çoğu sevgi duymamaktan, sevilmemekten şikayetçi. Dini de aslında bir baskı aracı görüyorlar ve isyan ediyorlar. Bu noktada ailelerle başları dertte. Yine bir Müslüman olarak burada ben dinde çözüm görebiliyorum. Hissettiğim en güçlü sevgi ilahi sevgi aslında. O yüzden hiçbir zaman kendimi yalnız hissetmiyorum. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmıyorum. Hiçbir zaman sevgisiz hissetmiyorum. Ama burada yine toplum olarak dinin bu yönünü gençlere hissettiremediğimiz ortaya çıkıyor. Ve elbette sevdiğimiz ama belki de uygulayamadığımız bir söz akla geliyor: “Yaratılanı severim yaratandan ötürü.” Bu gençlere nefret, baskı, dışlama uygulama çözüm olmaz. Ama sevmek, yardım etmek belki çözüm olacaktır. Dedemin sevdiğim bir sözü ile bitireyim: “Biz adaletli olamayız. Çünkü cahiliz, eksiğiz. O yüzden insanları yargılamak Allah’ın işidir. Bizim ne haddimize. Din günün sahibi O’dur. Ama biz yardım edebiliriz. Kula düşen de budur.”