Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBeşşar Esad laik miydi?

Beşşar Esad laik miydi?

Laiklik çeşitliliği ve özgürlüğü korumalı, baskı için bir bahane olmamalıdır. Aksi halde Stalin, Mao, Enver Hoca tüm “laik tiranları” savunmak zorunda kalırız. Esad'ın Suriye'si laiklik maskesi altında, devletin tarafsızlığı, kanun önünde eşitlik, kurumların ayrılığı gibi laikliğin temel ilkelerini açıkça ihlal etti. Rejim, laik bir devleti teşvik etmek yerine, dini ve mezhepçiliği siyasi hayatta kalma araçları olarak kullandı ve savunduğunu iddia ettiği laiklik ideallerinin çekinmeden altını oydu.

Gündelik siyaset zor iştir. Hem olayları takip edeceksiniz, hem de değerlendirmek için büyük resmi görme beceriniz olacak. Tabi büyük resmi görmek için çoğu zaman istihbarat bilgisi gerekecektir. Bundan dolayıdır ki gündelik siyasetle ilgili nadiren yazar ya da konuşurum. Ne yazık ki çoğu büyük kanaat önderi ve yorumcular/gazeteciler benim bu hassasiyetim sahip değil. Zihinlerinde oluşan ham fikirleri paylaşmayı analiz ya da gazetecilik sanabiliyorlar.

Esad’ın düşüş süreci bu garip analizlerin bir başka örneğini sundu. Türkiye’de bir grup gazeteci ve sosyal medya kanaat önderi Esad “Tek laik Arap liderdi” ya da “Hristiyan ve Dürziler gibi azınlıklar ezilecek” gibi birkaç sloganik cümle ile Esad’ı savunuyorlar. Hatta bazıları bikinili kadın fotoğrafları paylaşıp bu günler artık Suriye’de geride kaldı diye hayıflanıyorlar. Peki Esad gerçekten de laik bir lider miydi?

Soru üstüne kafa yormadan önce Esad’ın eylemlerini doğru bir şekilde tanımlamamız önemli. Esad’a diktatör demek eksik bir tanımlama. Esad bir tirandı. Esad rejiminin, sivillere karşı kimyasal silah kullanımı, toplu gözaltılar, işkence ve yargısız infazlar da dahil olmak üzere ağır insan hakları ihlalleri yaptığı ortada. Onun yönetimi altındaki iç savaş yüz binlerce kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine neden oldu. Nasıl bir tiran olduğunu anlamak için Sednaya hapishanesinden gelen görüntülerine bakmak yeter.

Bu tür eylemler, gücü kötüye kullanan ve halkın refahını hiçe sayan zalim ve baskıcı bir yönetici olarak tiran tanımına tamı tamına uymaktadır. Tiranın düşmesine sevinmek bir ahlaki görevdir. Amasız bir şekilde sevinmek. Biz siz demeden sevinmek. Esad laik bir lider olsa da sevinmek.  

Laiklik bir yönetim sistemidir, etik bir sistem değildir. İnsan haklarını veya ahlaki normları ihlal eden eylemleri mazur göstermek için kullanılamaz. Laiklik ahlaki değerler üstü bir değer değil. Laik bir hükümet, halkına karşı işlediği suçlar nedeniyle eleştiriden veya sorumluluktan muaf değildir. Nitekim laiklik de aslında aydınlanmacı düşüncede bir amaç değil araçtır. Laiklik çeşitliliği ve özgürlüğü korumalı, baskı için bir bahane olmamalıdır. Aksi halde Stalin, Mao, Enver Hoca tüm “laik tiranları” savunmak zorunda kalırız.

Ancak Esad’a laik bir lider demek de kanaatimce hatalıdır. Evet kâğıt üstünde ilk başta laik bir rejimin yöneticisi gibi görülebilir. Ama kâğıt üstünde demokratik bir ülkenin yöneticisi olarak da görülüyor. Nasıl ki seçimlerin yapılması demokratik bir ülke olmanın garantisi değilse, hukukun dini ilkelere atıf yapmaması da laikliğin garantisi değildir. Bir ülkenin gerçek manada demokrat ya da laik olup olmadığını anlamak için bu ilkelerin amaçlarının o ülkelerde ne derecede gerçekleşip gerçeklemediğine bakmak gerekir.

Laiklik, dinin devletten ve kurumlarından ayrılmasını savunan siyasi bir ilkedir. Hükümet politikalarının ve yasaların dini doktrinlerden etkilenmemesini ve dini veya dini olmayan inançlarına bakılmaksızın tüm vatandaşların eşit muamele görmesini sağlamaya çalışır. Laiklik birkaç temel ilkeye dayanır. Birinci ilke devletin tarafsızlığıdır. Buna göre devlet herhangi bir dini veya inanç sistemini ne kayırmalı ne de ona ayrımcılık yapmalıdır. İkinci ilke inanç özgürlüğüdür. Buna göre bireyler herhangi bir devlet baskısı olmadan istediği dine inanma, uygulama veya o inancı reddetme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Üçüncüsü yasalar önünde eşitlik ilkesidir. Buna göre tüm vatandaşlar, dini aidiyetlerine bakılmaksızın aynı yasalara tabi olmalıdır. Dördüncüsü kurumların ayrılığı ilkesidir. Buna göre dini kurumlar ve devlet kurumları birbirlerinden bağımsız olarak faaliyet gösterir. Dini kurumlar devlet kurumlarına, devlet kurumları da dini kurumlara müdahale etmemelidir.

Yukarıda dediğim gibi laiklik bir amaç değil araçtır. Laikliğin amacı, bireylerin dini veya dini olmayan inançlarından bağımsız olarak barış içinde bir arada yaşayabilecekleri adil ve hakkaniyetli bir toplum yaratmaktır. Laiklik, hiçbir birey veya grubun dini inançları nedeniyle ayrıcalıklı veya marjinal olmamasını hedef olarak koyar. Bunun çoğu zaman görmezden gelinen bir yönü de bireylerin devlet müdahalesi veya zorlaması/korkusu olmadan inançlarını (veya inançsızlıklarını) özgürce ifade etmeye izin vermesidir.

Peki Esad bu ilkelere ne ölçüde riayet ediyordu? Dikkatli baktığımızda rejiminin çok sayıda laik ilkeyi açıkça ihlal ettiğini görüyoruz. Mesela Esad rejimi, bazı dini grupları diğerlerine göre kayırarak tarafsızlığını koruyamadı. Alevilerin hâkim olduğu hükümet, Alevileri kilit siyasi, askeri ve ekonomik rollerde orantısız bir şekilde güçlendirdi. Bu kayırmacılık Sünni çoğunluğu ve diğer dini azınlıkları yabancılaştırarak mezhepsel bölünmelere yol açtı. Bu da tam olarak laikliğin öngördüğünün tersi bir durumdu.

Yine Esad rejimi laik olduğunu iddia etse de yönetimini sağlamlaştırmak için dini kurumları ve figürleri sıklıkla kullanmıştır. Mesela siyasi desteklerini kazanmak için Sünni din adamlarıyla işbirliği yapmaktan kaçınmamıştır. Rejimi Sünni İslamcı aşırıcılığa karşı azınlıkların (örneğin Hristiyanlar ve Aleviler) koruyucusu olarak göstermek için dini retorikleri beslemiş ve kullanmaktan kaçınmamıştı. Üstelik siyasi kazanç için toplumsal bölünmeleri manipüle etmek amacıyla din ve devlet arasındaki çizgileri zaman zaman bulanıklaştırmıştır.

Nitekim bu politikalar tam da laikliğin hedeflediği sosyal uyumun elde edilmeyip ülkenin iç savaşa gitmesine neden oldu. İzlenen politikalar mezhepsel ayrılıkları şiddetlendirmiş. Rejimin Alevi ağırlıklı güvenlik güçlerine bel bağlaması ve Sünni İslamcı grupları bastırması Sünni çoğunluk arasında köklü bir kızgınlık yaratmıştı. Bu mezhepsel bölünmenin tansiyonu arttıkça toplum adım adım iç savaşa sürüklenmiştir.

Kanaatimce Esad dini özgürlükler bağlamında da sınıfta kalmıştı. Resmi tutum tüm dinlere eşit mesafe olma söylemi olsa da, muhalif dini gruplar, özellikle de Müslüman Kardeşler gibi siyasi tehdit olarak algılananlar şiddetle bastırılmıştı. Rejim karşıtı bir ayaklanma sırasında binlerce Sünni sivilin öldürüldüğü 1982 Hama katliamı bu baskının paradigmatik bir örneğidir.

Esad’ın Suriye’si laiklik maskesi altında, devletin tarafsızlığı, kanun önünde eşitlik, kurumların ayrılığı gibi laikliğin temel ilkelerini açıkça ihlal etti. Rejim, laik bir devleti teşvik etmek yerine, dini ve mezhepçiliği siyasi hayatta kalma araçları olarak kullandı ve savunduğunu iddia ettiği laiklik ideallerinin çekinmeden altını oydu.

Herhangi bir din ya da ideoloji siyasi bir istismar aracına dönüştürülebilir. Bu laiklik için de geçerlidir. Nitekim Esad laikliği toplumsal eşitliği sağlamak için bir araç olarak değil, siyasi bir silah, bir baskı aracı olarak kullandı. Onun laikliği dini siyasi hareketleri bastırmak ve rejiminin kontrolünü pekiştirmek için bir enstrüman görevi gördü. Nitekim retorik bir araç olarak herhangi bir dini grup ne kadar ılımlı olursa olsun radikal olarak damgalanıp gayrimeşrulaştırılabilir.

Son olarak Türkiye’de yaygın olarak zannedildiğinin aksine Suriye’nin kağıt üstünde bile tam laik bir devlet olmadığını da not düşmekte fayda var. Suriye Anayasası’nın 3. Maddesi açıkça şu iki ibareyi içermektedir: “Cumhurbaşkanı Müslüman olacaktır” ve “İslam hukuku yasamanın ana kaynağı olacaktır.” Dahası evlilik, boşanma, miras ve çocuk velayeti gibi özel hayatı düzenleyen hukuki yasalar dini geleneklerden büyük ölçüde etkilenmektedir. Mesela Müslümanlar şeriat/İslam hukuki ile yönetilmektedir. Diğer taraftan Hristiyanların ve diğer dini azınlıkların kendi geleneklerine dayanan yasaları vardır. Bu sistem dini aidiyete dayalı yasal eşitsizlikler yaratmakta, dolayısı ile klasik laiklikle açıkça çelişmektedir.

Yazıyı bitirmeden bir not daha düşmek istiyorum. Kanaatimce tiran savunan biri medeni ya da aydın sıfatına layık değildir. En ilginç gruplardan biri azınlıkların zarar göreceği endişesi Esad’ın yıkılmasına üzülenler. Elbette azınlıkların zarar görmemesi için elimizden geleni yapmalıyız ve bu konuda endişelenmek meşru ve gereklidir. Lakin, Esad Suriye’de çoğunluğun hayatını mahvetmiş bir insan. Azınlığa endişelenip çoğunluğu umursamamak hümanist ya da aydın bir tavır değildir.  

- Advertisment -