Bazen olaylar öyle bir üst üste gelir ki, düşünenler için bunda çok ibretler vardır.
25 Mayıs günü ABD’nin Minnesota eyaletinin çok kültürlü, renkli Minneapolis şehrinde Derek Chauvin adlı beyaz bir polisin, sahte 20 dolarla bir bakkaldan alışveriş yaptığı iddiasıyla tutukladığı George Floyd adlı 46 yaşındaki siyahı yere yatırıp “nefes alamıyorum” bağrışlarına aldırmadan boynunu diziyle 8 dakika 46 saniye boyunca bastırarak ölümüne neden olması ve bu anların bir cep telefonuyla çekilmiş görüntülerinin sosyal medyada dolaşıma girmesinden sonra ABD tarihinin en büyük ayaklanmalarından biri yaşanıyor.
ABD’de ilk kez siyahlar polis şiddeti yüzünden sokaklara dökülmüyor.
En büyüğü 1992 yılında Los Angeles’ta yine bir siyahi gencin polis tarafından öldürülmesi üzerine patlak vermiş son 30 yılda 10’a yakın benzer isyan çıktı.
Ama bu kez sokaklara çıkanlar sadece siyahlar değil, çok az siyahın yaşadığı Utah gibi eyaletler de dahil olmak üzere gösteriler 25 eyalete yayılmış durumda.
Yüzbinlerce insanın katıldığı protestolar sivil olarak başladı ama yer yer çatışmalara, yakıp yıkmalara, yağmalar dönüştü.
ABD’de merkezi otoriteye bağlı olan ve eyaletlerdeki polis gücü yetersiz kalınca devreye giren “National Guard” denen bir nevi ABD Kara Kuvvetleri birlikleri sokaklara inmiş durumda.
Bu yazı yazılırken göstericiler Beyaz Saray önünde polisle karşı karşıya gelmişti.
Beyaz Saray’ın önündeki kalabalığın kızgın olmasının haklı sebepleri var.
Çünkü en son iki yıl önce beyaz üstünlükçülerin bayrak açıp sokaklarda yürümesine kayıtsız kalmış Trump, sicili böyle kabarık değilmiş gibi, gösteriler başladığından beri kalabalıklara “haydutlar” dedi, hatta sokaklarda şiddet devam ederse askerlerin adam vurmaya başlayacağıyla ilgili attığı tweet Twitter tarafından sansürlendi.
Trump, gösterilerin arkasında olduğunu iddia ettiği, adı anti-faşist kelimesinin kısaltılmasından gelen ANTIFA adlı sol grubun terörist ilan edileceğini bile açıkladı.
“Bile” çünkü bu bize çok tanıdık ve olağan gelse de, ABD tarihinde ülke içindeki bir siyasi örgüt ilk defa bir ABD başkanı tarafından terörist ilan edilmeye çalışılıyor.
ABD’de siyahlara yönelik bitmeyen ayrımcılık, Amerikan polisinin kurumsallaşan ırkçı tavrı üzerine konuşulacak çok şey var.
Fransız orijinli katil polis Chauvin’in soyadının, “şovenizm” dediğimiz kavramın ilham kaynağı olan, Napolyon ordusunun 16 kez yaralanmasına rağmen savaşa gitmiş, aşırı vatansever Fransız askerinin adıyla aynı olması gibi tuhaf rastlantıların hatırlattıkları hakkında da konuşmak zihin açıcı olabilir.
Ama ABD’deki bu büyük kaosun, Türkiye’de Gezi Parkı olaylarının yıldönümüne ve artan polis şiddeti vakalarına denk gelmesiyle ortaya çıkan riyakarlıklar ve aşırı benzerliklerden insan geri kalanına yoğunlaşamıyor.
“Bana her şey seni hatırlatıyor” şarkısını akla getiren benzerlikler bunlar.
Tabii en başta Trump’ın sokaklardaki göstericilere haydutlar, çapulcular demesi, “terörist ilan etme” silahını kılıfından bu denli hızlı çıkarması, gösterilerle ilgili tweetlerini sansürleyen Twitter’ı engellemek için bir kararnameye yayınlaması dejavu hissine neden oluyor.
Ama Trump destekçisi Amerikan cumhuriyetçilerinin gösterilerle ilgili yorumları daha da şaşkınlık verici.
En popüler cumhuriyetçi yorumcular ve sosyal medya trollerinin yazdıklarından bazılarını okuyalım:
“Şu anda BBC sadece ABD’deki protestolar diye yayın yapıyor. Polisin cinayetine tepki deyip, bütün isyankarlığı, yağmacılığı, yakıp yıkmayı haklı görüyorlar. Ayaklanmanın Soros’un fonladığı Antifa tarafından yönetildiğinden hiç bahis yok”
“Ülkenin her şehrine önceden tuğlalar yerleştirilmiş. Sayın Trump lütfen araştırın, videoları inceleyin, parayı takip edin ve sonra da Soros ve kuklalarını tutuklayın.”
“Bu kaosu ve şiddete STK’larıyla sebep olan yeni dünya düzeninin küreselci patronu Soros’u tutuklayın. Bu isyanı neden mi organize edip fonluyor? Tabii ki Amerika’yı yıkıp, şeytani tek dünya hükümetini doğurabilmek için.”
“Polisi suçlamayın. Beyazları suçlamayın. Siyahları suçlamayın. Küreselcileri suçlayın!”
“Önce koronavirüs yalanıyla ekonomimizi mahvettiler. Şimdi de şehirlerimizin yakılıp yıkılmasını destekliyorlar. Bu yıl başkan Trump ve ona destek verenlere savaş açıldı. Demokratlar gerçekten şeytanın ta kendisi”
“Minnesota Valisi, kaosu dış güçler ve aşırıların çıkardığını söyledi. Bunların hepsinin seçimle ilgili olduğunu biliyoruz. Adalet Bakanlığı ne zaman bu teröristleri kimin finanse ettiğini inceleyecek”
“Minneapolis polis müdürü az önce şehri yakıp yıkılan protestocuların, Minneapolisli olmadığını doğruladı. Daha önce Antifa’ya yaptığı gibi Demokrat George Soros bu çapulculara da para veriyor. Açık Toplum Enstitüsü ile kaosu fonluyor.”
Yüzünü görünce hepimize tanıdık gelecek Amerikalı sinema oyuncusu James Woods, herkese silahlanma ve kendini koruma hakkı veren ABD Anayasası’nın ikinci ek maddesini hatırlatmış ve şöyle demiş:
“Bu akşamki anarşi, İkinci Madde’nin ve sosyal medyayı kontrol etmenin neden önemli olduğunu gösterdi. Ancak gerçeği korursak kendimizi koruyabiliriz. Bilgi akışına Jack Dorsey (Twitter’ın kurucusu) sokaklara Soros hakimken biz kaybederiz. Amerika’yı geri kazanalım!”
İktidar yanlıları “hedef Trump ve seçimler” deyip, gösterilerin arkasında Soros’u ve küreselcileri bulurken, gösterilerin yağmaya ve sivillere yönelik şiddete dönmesi karşısında zor durumda kalan gösterileri destekleyenler de kendi komplo teorilerini üretmiş durumda.
Yine bize Gezi olaylarından fena halde tanıdık geleceği gibi şiddete karışan herkes “devletin ajanı”, “provokatör” olarak suçlanıyor.
Daha da ileri gidenler var.
Örneğin eski ABD Başkanı Obama’nın siyah ulusal güvenlik danışmanı Susan Rice bu şiddet olaylarının arkasında Rusya olabileceğini açıkça söyledi. New York Times da istihbarat kaynaklarına dayandırdığı bir haberle aynı “Rus eli” tezini savundu.
Peki Amerika’da iktidar yanlıları gösterilerin arkasında Soros’u, dış güçleri, küreselcileri bulurken, Türkiye’de iktidar yanlıları ne diyor?
Türkiye’de polisin işkencesinde hikmetler bulabilenler, sokakta bir Suriyeli gencin öldürmesi karşısında hemen devletimizin haklılığı için gerekçeler üretenler, basit sokak gösterilerini bile hızlıca darbe planlarına bağlayanlar, ABD’deki polis şiddeti karşısında ise birer Malcolm X’e, Martin Luther King Jr’e, insan hakları derneği Minnesota şube başkanına dönmüş durumda.
Tabii ki olaylar Türkiye’de geçmediğinden insanların haklı bir dava için sokaklara çıkmasını, bu uğurda üç beş karakolu yakmasını da anlayışla karşılıyorlar.
Devletin televizyonu, resmi ajansı ABD’de yaşanan kaosu gizlenemeyen bir heyecanla an be an Türkiye’ye aktarıyor, Gezi olaylarından beri hiç bir şeyi merkezinden bildirmeyen, hep arkadan arkadan dolanan “NTV öfkenin merkezinden bildiriyor”, yorumcular nihayet başka ülkeleri karıştıran ABD’nin de “Amerikan baharı”nı tatmasını kutluyor.
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, polis şiddetini kınayan ve suçluların bir an önce bulunmasını isteyen İngilizce tweetler bile attı.
Türkiye’de yaşanan benzer bir polis şiddeti vakası ve patlak veren gösterilerle ilgili herhangi bir yabancı ülke lideri böyle tweetler atsaydı, çoktan “kaos planı”nın faturası o ülkeye çıkarılmıştı. Neyse ki Amerikalılar gösterilerin arkasında Türkiye olduğunu henüz söylemedi.
Demek ki sokak gösterisinin de göstericinin de başka ülkede olanı makbul.
El alemin ülkesinde olunca, gösteri hakkı bir anda kutsallaşıyor, yağma, yakıp yıkma bile insanın gözüne pek batmıyor.
Ne de olsa polis başka devletin polisi, yakılan yıkılan da başkasının malı mülkü.
Aslında insan hakları, gösteri hakkı evrensel, polis şiddeti her yerde aynı ama demek ki yurtdışındakinin tadı bir başka oluyor.
İnsanın gidip polise üç beş taş atası, bir caddenin ortasına barikat kurası bile geliyor.
Hiçbir şey yapamayan en azından bir tweet atsın
Ne de olsa o tweet için ihbar edilip, ertesi sabah kapınıza New York emniyetinden polislerin dayanmayacağı kesin…
Artık bu kadarını da yaparsınız herhalde…