İnsanın değerinin bilinmesi, hak ettiği saygıyı görmesi ne güzel bir şey… Cumhurbaşkanımızın kitabının kamu kurumlarında doğru anlaşılması için yürüteceğim kampanya nedeniyle Serbestiyet’ten henüz ayrılmışken, bizzat Genel Yayın Yönetmeni’nden rica mesajı geldi.
Cumhurbaşkanımızın himayesinde verilen 6. Anadolu Medya Ödüllerinin kimlere gittiğini öğrenince çok heyecanlanmışlar. Bunu haberleştirmeye kimsenin eli varmamış, ödül alan büyük isimler karşısında haliyle kendilerini eksik, yetersiz, aciz hissetmişler.
Öte yandan sosyal medyada bu ödüller için ‘skandal’ denmesi, hattâ dalga geçilmesi arkadaşları ziyadesiyle rahatsız etmiş. Bu bir skandal olamaz demişler… Ama niye olamadığını bir türlü bulamamışlar.
Nihayette bu haberin hakkını verse verse Bahri bey verir demişler…
Öncelikle şunu vurgulayarak başlayalım: Gerçek değerlerimizin kıymetini bilen gerçek bir ödülün varlığı, kasıtlı olarak ödül enflasyonu yaratan bazı cenahlara uyarıcı bir şamar olmuştur umarım. Uluslararası kapitalizm modernlik adı altında çirkin emperyalist oyunları oynamayı sürdürüyor. En belirgin stratejisi de fıtratı güçlü milletlerin çürüğe çıkardığı dış mihraklı insanlarına ödül vermek.
Zaten Anadolu Medya Ödülleri de buna karşı bir cephe olarak düşünülmüştü. Tarihe bir not olması açısından dün İletişim Başkanlığımızla görüştüm. Bu yerli ve milli ödülü diğer hepsinden ayrıştıran kriter nedir diye… Hiçbir şekilde ödül alma ihtimali olmayan kişi ve kurumların ödüllendirilmesi imiş.
Düşününce çok mantıklı… Küresel emperyalizm hep münafıklara ödül verdiğine göre, onların ödül vermediklerinin gerçek anlamda ödülü hak edenler olması makul değil midir? Nitekim ‘Yılın İletişim Ödülü’ İletişim Başkanlığımızın Başkanı Sayın Fahrettin Altun’a verilmiş. Sonuna kadar hak edilmiş bir ödül… En azından ben şahsi ilişkimizden ötürü biliyorum. Her zaman nazik, yumuşak, kelimeler arasında anlamlı boşluklar bırakan, ‘ver coşkuyu’ prensibi noktasından geri adım atmayan, birkaç cümle kalıbının dışına çıkmayarak toplumsal algıya katkıda bulunan bir üslup…
Ayrıca İletişim Başkanlığının Cumhurbaşkanımızla en iyi iletişimde bulunan kurum olduğunun da altını çizelim. Diğer devlet kurumlarımızın da hemen tebriklerini ilettiklerini ve hiçbir kıskançlığın söz konusu olmadığını öğrenerek doğrusu mutlu oldum. Hatta Diyanet Başkanlığı, ödülleri önümüzdeki Cuma hutbesinde zikredecek ve ödül sahiplerinin selameti için cemaatten dualarını esirgememelerini isteyecekmiş.
Gelelim diğer ödüllere… İki tanesi hassaten gurur verici. Biri bizim Abdülkadir… Okuyucularımız onun televizyonda Cumhurbaşkanımız karşısındaki performansını nasıl övdüğümü ve geleceğinin parlak olduğunu yazdığımı hatırlayacaktır. Cumhurbaşkanımızı kollamak üzere böylesine cansiperane uğraşan birine tabii ki Yılın Medya Bekçisi ödülü verilmeliydi.
Diğer gurur vesilesi ise, yerli ve milli (ve de -artık telaffuz edebilmeliyiz- ulvi) kalkışmanın olabilecek en entelektüel seviyesi, Hilal Kaplan hanfendinin ‘Yılın Kitabı’nın müellifi olarak selamlanmasıydı. Ne yazmış hiçbir önemi yok… Ne yazsa güzel ve doğru yazan bir kerimemiz… ‘Yazdım’ demesi yeter… Umarım yakında var olan bütün dillere çevrilir ve hak ettiği yorumları alır.
Yazımızı bir vurucu tespit ile noktalayalım. O nasıl ulvi bir gönlü zenginliktir ki, kendisi dünyanın en önemli kitabını yazdığı bir dönemde, bir başkasının kitabını ödüllendirmektedir? Kendi kitabı dururken başka bir kitaba ödül vermeyi ancak böylesine yüce gönüllü bir lider, yani bizim Cumhurbaşkanımız düşünebilirdi. Nitekim kendileri, lideri uğruna kişiliklerini hiçe sayan fedakâr insanları her zaman teşvik etmiştir. Başımızdan eksik olmasın, benim de naçizane kariyerim bu özelliğim sayesinde arşa doğru ilerlemekte.
Ancak serde ne de olsa gazetecilik var… Açtım, bu noktayı İletişim Başkanlığımıza sordum. Cumhurbaşkanımızın kendi kitabı dururken, şunun bunun kitabının esamesi okunur mu dedim. Cevabı duyduğunuzda kafanızdaki taşlar yerli yerine oturacak. Cumhurbaşkanımızın kitabına ‘Yılın Kitabı’ ödülü verilseymiş, sanki sadece bir yıl değerli kalacak mesajı çıkarmış. Oysa apaçık ki Cumhurbaşkanımızın kitabı ilelebet değerli kalıp, değeri her yıl katlanarak artacak bir eser.
Kitabın yazılma noktasına da açıklık getirelim. Kendisi yazmamışmış… (Asıl skandal bu nevi lafların edilebilmesi değil mi?). Cumhurbaşkanımızın ağzından çıkan (veya çıkmayan) kelimeler, Orta Asya’dan boşalan fıtrat kaynaklarının inancın derin vadilerinde bereketlenip, benzersiz bir kalbin ve benzersiz bir dimağın parıltılı yaratıcılığında somutlaşarak milletimizin üzerine döküldüğü bir şelaledir. Aşağıdakilerden biri yakalayabildiği birkaç billur taneyi kitap yapmış olabilir ama insan okuduğunda adeta o şelaleyi yukarı doğru yeniden tırmanır gibi oluyor.
Sizlere hitap edebilmenin verdiği hazla, bir kez daha hoşça kalın…
Milli gazetecilik görevi ufku sonsuza uzanan bir fedakârlıktır… (Bahri Rıza).