Başkent Ankara’nın kalbi Kızılay’da Afrika kökenli göçmenlerin ticari ve sosyal hayattaki görünürlüğü Altındağ Önder mahallesinde gerçekleşen olaylardan sonra medyatik bir boyut kazandı.
Ragıp Soylu’nun, Somalili işletme sahiplerinin iş yerlerine polis tacizi iddialarını konu alan haberinin Middle East Eye’da yayımlanmasının ardından Ankara’daki Afrika kökenli nüfusa karşı kurumsal ırkçılığın olup olmadığı tartışılıyor.
Haberde, 21 Nisan 2021 tarihinde Sözcü gazetesinde çıkan “Ankara’nın Göbeği Somali Oldu” başlıklı derlemeden sonra Somalili işverenlere saldırıda bulunulduğu, ardından gelen polis tacizinin ve yerel otoritelerin baskısının kurumsal ırkçılığı tetiklediği iddia ediliyor.
Basında yer alan iddiaların Kızılay’daki yansımalarını aktarabilmek için Somali Ajansı sahibi Gökhan Kızılay ve Saab Arap-Afrika Yemekleri Restoranı eski işletmecisi Somali kökenli Mohamed Isse Abdullahe ile konuştuk.
Somalililerin göçü
Somali’de 1991 yılında rejimin düşmesiyle birlikte başlayan kabileler arası anlaşmazlıklar ülkeyi 26 yıl boyunca hâkim olacak bir iç savaş ortamına sürükledi. Dış müdahaleler, yolsuzluklar, kıtlık ve açlık krizleri ise halkın orta üst tabakasını göçe zorlayan en temel etkenler oldu. Maddi imkânı olan birçok Somalili Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya yerleşti. Bu süreçte göç alan ülkelerden biri de Türkiye oldu. Özellikle Türkiye’nin önce gözlemci ülke, daha sonra stratejik ortak olarak Afrika Birliği’ne üye olması, ardından gelişen Afrika açılımı politikaları ve Somali ile yapılan ikili anlaşmalar sonucu verilen eğitim ve ticarette destekler Somalilileri ülkeye çekmede başarılı oldu. Avrupa ülkeleri ve Amerika’da ırka ve dine dayalı ayrımcılığa uğrayan göçmenler Türkiye’yi Müslüman nüfusundan ötürü tercih etmeye başladılar. Ankara’ya göç eden Somalililer ise yıllar içerisinde özellikle belli semtlerde bir yaşam alanı oluşturdular.
Yoğun olarak Keçiören Esertepe-Ayvalı, Vedat Dalokay Caddesi ve Mamak Bahçeleriçi mevkilerine yerleşen Somalililerin işyerleri ise Kızılay Sümer-1 ve Sümer-2 sokaklarında bulunuyor..
Yılın altı ayını Somali’de, altı ayını Türkiye’de geçiren ve burada danışmanlık ve eğitim faaliyetleri sürdüren bir kurumun yöneticiliğini yapan Gökhan Yıldız, Türkiye’ye Somalili göçünün sebebini kıtlık ve iç savaş sonrası dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri desteğine ve vakıflar tarafından gönderilen yardımlara bağlıyor. Geçmişten gelen vefa duygusunun ve Müslüman nüfusun yoğunluğunun Türkiye’ye olan ilgiyi arttırdığını da ekliyor.
Ankara’da çalışan Somalili nüfusun büyük çoğunluğunun çalışma izinlerinin olduğunu ve yasal yeterliliklerini sağladıklarını söyleyen Yıldız, özellikle Kızılay’daki Türk kökenli esnafın göçmen yoğunluğundan çok memnun olduğunu, ticari hayatın canlanmasında Somalililer faktörünün büyük önem taşıdığını belirtiyor:
“Denetimler Çalışma Bakanlığı tarafından yapılıyor, yasal gereklilikleri tamamlamaya çalışanlar ise önce uyarı alıyorlar, daha sonra sınır dışı edilme kararına karşı idari mahkemeye başvurup avukat edinme haklarını kullanabiliyorlar. Gereklilikler faaliyet alanlarına göre farklılık gösterebiliyor, örneğin bazı alanlarda en az beş Türk vatandaşı ile birlikte yabancı çalıştırılabiliyor. Diğer denetimlerin sebebi ise göçmenlerin ülkeye girişlerinde gösterdikleri sebeplere riayet edip etmediklerini saptamak. Örneğin eğitim amaçlı gelen göçmen daha sonra eğitimini yarıda bırakabiliyor veya ticari faaliyet sebep gösterilirken gerekli koşulların sağlanmadığı tespit edilebiliyor. Devlet de denetimlerle bu suistimalleri önlemeye çalışıyor.”
Kapatılan iş yerlerini sorduğumuz Yıldız, hiçbir göçmenin iş yerine zarar verilmediğini, sadece kurallara uymayan iş yerlerinin kapatıldığını iddia etti. Örneğin Kızılay Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nda bulunan Onur İş Merkezi’ndeki birçok danışmanlık şirketinin şu an aktif olmadığını söyleyen Yıldız, ruhsatsız veya başka bir faaliyet adına ruhsat alınan iş yerlerinin denetimlerden sonra vergi levhasının uyuşmazlığından ötürü kapatıldığını anlattı. Bu tarz danışmanlık şirketleri ve seyahat acentelerinin sahte ikamet belgesi hazırlayabildiğini ve kendi yurttaşları olan göçmenleri mağdur ettiklerini de ekledi.
Somalili göçmenlerin işyerlerinin kapanmasından sonra boşalan iş alanlarının Türkler tarafından “kapıldığı” iddiaları içinse “Gereklilikleri sağlayamayan Somalili işverenler Türk vatandaşlarıyla anlaşarak ortak olup işlerini devam ettirdiler, bu noktada Türk esnaflar yardımcı oldular. İşyerlerini kapma gibi bir durum oluşmadı” dedi.
Ama Somalilere göre durum hiç de bu kadar toz pembe değil.
Basına yansıyan olayları ve polis tacizi iddialarını, taraflardan biri olan Somalili işyeri sahibi Mohamed Isse Abdullahe ile konuştuk.
Mohamed Isse Abdullahe, 10 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Eğitim amaçlı geldiği Türkiye’de iki lisans diplomasını ve yüksek lisans diplomasını almış. 30’dan fazla şehir dolaşmış, kitap çevirisi yapmış ve TRT belgesel çekimlerine destek vermiş. 2019 yılında ise Arap-Afrika yemekleri yapan bir restoran açmış. Bu yıla dek hiçbir sorunla karşılaşmadığını söyleyen Abdullahe, Altındağ olaylarından sonra işyerlerinin günde üç veya dört defa farklı polis timleri tarafından keyfi denetime tâbi tutulduğunu söylüyor. Kendisi de bir ay öncesinde yasal çalışan olmaması sebebiyle polis merkezine götürülmüş, benzer durumdaki dokuz kişi ile altı gün boyunca nezarethanede tutulmuşlar.
“Türkiye’de her şirkete ortak olabilme hakkım var yasal olarak, çalışan değil işverenim”
Yasal çalışan olarak görünmemesi sebebiyle hakkında sınır dışı etme kararı verilen Abdullahe mahkemeye başvurmuş. Dava sonucu yürütmeyi durdurma kararıyla verilen evrak neticesinde ikametine devam ediyor.
Denetimlerin sıklaşmaya başladığı ve kendisi hakkında sınır dışı kararı verilmeden önceki süreçte beş defa Valiliğe, Göç İdaresi’ne, Dışişleri Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na ve ilgili kurumların hukuk müşavirliklerine ulaşmaya çalıştığını, ancak muhatap bulamadığını söyleyen Abdullahe sonunda işyerini bir Türk vatandaşına devretmiş.
Ama altı Türk vatandaşının çalışmakta olduğu işyerindeki denetimler devir işlemine rağmen son bulmamış. Sık denetimler sonucu, özellikle müşterilerin de kimlik ve ikamet kontrolüne tâbi tutulmasıyla Abdullahe ziyaretçilerin yüzde 50’sini kaybettiklerini söylüyor. Ayrıca mülk sahibinin de aranıp dükkânı boşaltması yönünde ikazda bulunulduğunu aktarıyor.
Abdullahe, dükkânların hijyen, çalışma izni gibi konularda değil, narkotik timi, sivil polisler veya üniformalı polisler tarafından belirli bir sebep gösterilmeden denetlendiğini anlatıyor.
Abdullahe, Emniyet Müdürlüğü’ne çağırıldığında avukatı da oradayken bir Emniyet yetkilisinin kendisine “Burayı Türkleştireceğim, Somalilileri söküp atacağım” dediğini söylüyor.
Ama bütün bunlara rağmen sık sık Türk halkı tarafından hiçbir ayrımcılığa ve kötü muameleye veya ırkçılığa maruz kalmadıklarını vurguluyor: “Zulmetmek isteyen etsin, kabul ediyorum. Tedirgin değilim ama küstürüldüm.”