İlk yarının bitimiyle birlikte, taraftarın huzursuzluğu artık iyiden iyiye hissedilmeye başladı. Maçın başlangıç düdüğü Amedspor taraftarı için ilk sinyal gibiydi. Bütün stadyum yek vücut olmuş şekilde rakibi baskı altına almaya çalışıyordu.
Sahada oynanan oyun ile taraftarın maç algısı arasında oluşan beklenti makası, dakikalar ilerledikçe hem açıldı hem de haklı bir öfkeye meşruiyet kazandırdı. Öfke dalga dalga salgın bir hastalık gibi, ben dahil her taraftara sirayet etmeye başladı. Öfkenin hedefinde rakip vardı ama esas kaynağının Amedspor’un kötü oyunu olduğu hissediliyordu.
Amedspor beceriksizliğin ağır bir yüke dönüştüğü, kör ve sağır bir oyun oynuyor. Paslar kalitesiz ve yerini bulmuyor, henüz üç top yapmamışken o top rakibe kaptırılıyor. Hücum planı niyetine, sözüm ona, kurgulanmış bütün uzun vuruşlar rakip savunmasında eriyor.
Hepimiz bunu görüyor ve huzursuz oluyoruz. Huzursuzluk öfkemizi tetikliyor. Nihayet kalecinin zamanlama hatasıyla rakibin kazandığı penaltı, sinir sistemimizi kontrol dışına itiyor.
Takım kötü, oyun kötü, oyuncular kötü, buna rağmen kuyruğu dik tutmaya çalışıyoruz. Homurdanmalar giderek yükseliyor. İlk yarı bitmek üzere. Herkes şaşkın. Beklenilen bu değil, bunu biliyor ve hissediyoruz. 45 dakika ve uzatmalar bitiyor ve aramızdan bir taraftar, kontrolü kaybedip kendini sahaya atıyor. Polisler ve güvenlik görevlileri onun peşinden koşturuyor. Taraftar yakalanmamak için olağanüstü çaba harcıyor ve sonunda yakalıyor.
Taraftarın yakalanması bir mağduriyet duygusu yaratıyor ve bu duygu bütün stadyumu harekete geçiriyor. Sahaya atılan bir iki pet su şişesinden sonra, bütün taraftarlar bizi de yakalayın diye yüksek sesle tezahürat yapıyor. Arkadan bir taraftar gurubu ‘’direne direne kazanacağız ‘’ diye bağırıyor. Bütün stadyum bir koroya dönüşüyor.
Artık Amedspor taraftarı agresif bir enerji yayıyor. Öyle ki, bu enerji bütün stadyumu da esir alıyor. İnanılmaz bir atmosfer var. İlk kez Amedspor taraftarını böyle yek vücut ve agresif bir profilde görüyorum. Isınmaya çıkan oyuncular bile taraftarı izliyor. Rakip ürkek adımlarla ikinci yarı için sahaya geliyor ve gözler taraftar gurubunda. Amedsporlu oyuncular da başka bir psikoloji ile ikinci yarıya başlıyor.
Taraftarın hayaleti artık oyunun içinde. Rakip daha çekingen ve ürkek. Amedspor daha saldırgan ve temaslı. İkinci yarının ilk on beş dakikası bu duygular eşliğinde geçiliyor. Herkes artık bu maçın ilk yarıda oynanan maç olmadığını biliyor. Amedspor gelişi güzel azgın bir boğa gibi saldırıyor, taraftar bu azgınlığı ödüllendiriyor ve arkasından o mucizevi goller geliyor.
Amedspor taraftarı, göz göre göre giden maçı geri çağırıp kendi kontrolüne alıyor ve bir zafere dönüştürüyor. Ankara Demirspor maçını, teknik direktör Aykan Atik ve oyuncuları almadı. Amedspor taraftarı, rakibin avucunda olan maçı söküp aldı.
Boşuna her maçın ruhunu taraftar temsil ediyor denilmiyor. Amedspor taraftarı maçın ruhu olduğunu bu maçta da kanıtladı. Maçın ruhu kesinlikle Kürtçenin direnişçi karakterinin sonucuydu. Taraftar, nasıl bir hayat yaşıyorsa ve bu hayatın sorunlarını çözmek için nasıl bedeller ödüyorsa öyle ve ona uygun bir direniş ruhunu sahaya taşıdı ve maça egemen kıldı.
Maçın Türkçe ruhunu da Aykan Atik temsil ediyordu. Onun ilkel, hiçbir mantık prensibine sığmayan, rotasız ve pusulasız oyunu, ben dahil bütün taraftarları öfkelendirmeye yetmişti. İnsan ev ödevi yapar. Ev ödevine çalışır. Nihayet pazar günü bir maçın olacak. Rakip hayalet ya da sır değil. O rakibe göre bir plan yapar. Ama nerede?
Rakip savunmasının bütün oyuncuları uzun boylu ve hava hakimiyetleri de fena değil. Bu biliniyor olmasına rağmen defanstan ofansa uzun toplar atmak, akıllı bir adamın yapacağı bir şey değil. İlk yarı boyunca Aykan Atik’in eylem ve oyun planı bu ilkellikten ibaretti. Nitekim her vurulan uzun top rakip radarına yakalandı ve karşı atak için uygun zeminler yarattı.
Eğer bir takım savunma ve orta saha ilişkilerini yapılandırmamışsa, bir bakıma uzun vurmaya mahkûm eder kendini. Savunma ve orta saha ilişkileri sadece plansız değildi, daha kötüsü, berbattı. Her savunma oyuncusu topu uzunca bir süre ayağında tutuyor ve kafasını kaldırarak topu atacak boş oyuncu arıyordu. Bu yavaş ve hantal davranış bile, her şeyi anlatıyor. Orta saha kazara onlara gelen topu, ileriye oynamak yerine geriye oynamayı tercih ediyordu. Bunun nedeni de öngörüsüzlük, yapısızlık, seçeneksizlik ve plansızlıktı.
İki kanat oyuncusu Mervan ve Okan da bu kötü senaryoya dahil olunca, Amedspor kepenkleri kapatıyordu.
Aykan Atik işini yapmalıdır. Bu takıma bir oyun monte etmelidir. Eğer her oyuncu kafasını kaldırıp boş oyuncu arayacaksa o zaman Aykan Atik’e de ihtiyaç yoktur. Doğaçlama oyun doğası gereği yavaş oynanan bir oyundur. Ama yavaşlık öldürücüdür. Yavaş bir takım her kötü sonucun tek sebebidir.
Oyunculara da söylemek istediğim tek şey; topu kötü kötü kontrol ediyorsunuz ve her topu çok kalitesiz biçimde ya arkadaşınız gerisine atıyor onun yavaşlamasına sebep oluyorsunuz ya da doğrudan ayağına atıp onu oyalıyorsunuz. Artık paslar ayağa atılmıyor, paslar oyununun önüne ya da koşu yoluna atılıyor.