Feyza Zaim

Hiç!

Hep yalvarmıştı. Ne çok yalvarmıştı! O kapı üzerine kilitlendiği andan itibaren… Kilidi açması, kendisini bırakması için yalvarmıştı. Patron sırıtarak anahtarı masanın üzerine bırakıvermişti. Anahtarı masadan kapıp, kapıya koşabilirdi. Hiç değilse bunu yapabilirdi. Yakalanıp tutulacak, engellenecek olsa bile… ama utanmıştı. Çocukluğundan beri itaatsizlik etmekten, isyankar davranmaktan hep utanmıştı.

Derinlikler

Bakışları durulup sakinleşiverdi birden. Ben de dayanamamışım o suskunluğa. Çaresiz yeniden başlamışım konuşmaya. Öylesine… Havadan sudan laflar. Seyrelmiş, yoğunluğu azalmış, üzerlerinden ağırlıklarını atmış laflar. İlgilenmiş görünüyor. Gerçekten ilgisini çekmeyi başarmış bile olabilirim sonunda.

Dejavu

İnsanların iç seslerini duymaya o anda mı başlamıştı, yoksa zaten hep duymaktaydı da, yalnızca bunun farkına mı varmıştı? Sonraları epeyi kafa yordu bu konuda. Hiçbir zaman emin olamadı. Bildiği bir şey varsa, iyileşmeye tam o anda başladığı. Başkalarının göremediği bir şeye bakıyordu gerçekten de. Kendisine. Kendisini kendisinden başka hiç kimsenin göremediğini, göremeyeceğini anlamıştı. Annesinin bile…. Kendisiyle arkadaş olmaya karar verdi. Kapısını ardına kadar açıp kendini içeri buyur etti.

Kapkaççı

Psikolog hanımın çantasının içinde ilgimi çekecek hiçbir şey yok. Kokusu bile yok çantanın. Ne bir ruj, ne minik bir parfüm şişesi, ne bir tiyatro bileti. O minik bozuk para çantalarından bile yok. Boş bir gözlük kutusu, anahtarlık, cüzdan, buruşturulup tıkıştırılmış bir kağıt peçete. Hepsi bu! Bunca zaman boşuna gelmişim buraya. İlham verememişim ona. İç dünyası, kapısından girdiğim o ilk günkü kadar fakir kalmış.

Göze göz

Tuhaf şey! Şimdi, bakmasanız da biliyorsunuz bedeninizin tam olarak hangi noktasını incelediğini. Nasıl oluyorsa, oluyor... hissediyorsunuz işte! Elinizi ayağınızı nereye koyacağınızı şaşırıyorsunuz. Eski rahatlığınızdan eser kalmadı. Bakışlarında hatırladınız kendi yüz ifadenizi. Ayaklarını hatırladığı anda tökezleyen ip cambazına döndünüz. Kendi yüz ifadenizden sıkıldınız. Artık burada olduğunuz sürece rahat olamayacaksınız ve bunun için de öfke duyuyorsunuz haklı olarak.

Ayı

Ne kadar süre boğuştular? Belki birkaç dakika. Belki birkaç saniye. Şimdi salim kafayla düşününce ayıyla daha uzun bir süre boğuşmuş olamayacağını kendisi de kabul ediyor. Herkese yarım saatten uzun süre boğuştuğunu, ama bu sürenin kendisine asırlar gibi geldiğini söyleyip dursa da.

Tavukçu

Depoda kuşandım tavuk kostümümü. Neyse ki yüzü açık bırakanlardan değildi. Gagamı özenle burnumun üzerine, göz oyuklarını gözlerimin etrafına yerleştirdim. Kanat ucu şeklindeki eldivenleri ellerime geçirdim. Kendimi eğlendirmeye, neşelendirmeye çalışıyordum bir yandan da. İçine düştüğüm durumun komiğini çıkarmaya uğraşıyordum. Lavabo yanına asılmış ince uzun boy aynasının karşısına geçerken neşeyle gülümsedim. Gülümsememe karşılık vermedi tavuk. Acıklı acıklı kendine baktı.

Çöp poşeti

Hiç şaşırtmadın beni. Tek bir yalanını bile yakalamadım. Başka bir kadına ilgi duyduğunu hiç hissetmedim. O kadar eminim ki beni asla aldatmadığından! Yine de bir rakibem olsun da istemedim değil hani, içten içe… Uyuşukluğumuzdan kurtulabilelim, üstümüzden şu ölü toprağını atabilelim diye. Başka bir kadın olduğunu hissetsem, hayatımıza renk gelirdi hiç değilse! Şaşırtmış olurdun çünkü beni.

Kendini doğuran adam

Kafası dumanlanmaya başladığında kalktı, evine gitti. Yalnızlıktan ilk defa böylesine haz duyuyordu. Sevgilisine gitmekten son anda vazgeçmiş olduğu için kendini kutladı. Onu son gördüğü haliyle gözünün önüne getirdi. Esmer yüzünü çevreleyen kıvırcık kızıl saçlarıyla, küçük bir kız çocuğu gibi cilveler yaparken... İçini yokladı. Ona artık âşık olmadığını fark etti şaşkınlıkla.

Hepsi sizin ‘yüzünüz’den

Sokakta gezinirken, birilerinin yanlarından geçip giderken bölük pörçük sözler duyarız ya hani. Kopuk kopuk bir iki kelime… “Yüzü gözümün önünden gitmiyor” dediğini duydunuz birinin mesela… Ne anlarsınız? Acı çeken birini görmüştür büyük ihtimalle değil mi? Ben de insanların seslerini unutamıyorum. İstemsizce, sürekli tekrarlanıyor sözleri. Beni bunaltan beynimin içinde sürekli tekrarlanan sözlerin anlamları değil. Hatırlattıkları.

Pastadan bir dilim daha

Annesi somyayı pencere önüne yerleştirmesine itiraz etmişti. Perdelere, pencereye ulaşmak için iki büklüm uzanması gerekecekmiş. Zaten beli ağrıyormuş. İnatçılık edip uğraştırmasaymış insanı. Nilüfer inatçılık etmişti. Hayatında belki de ilk defa. Uyku tutmadığında dirseğini pencere pervazına dayayıp dışarıyı seyredebilecekti. Yatağını sadece yatıp uyumak için değil, oturup hayal kurmak için de kullanabilecekti.

Kayıp silah

O bayram sabahı babası elinde hediye paketleriyle çıkagelmişti. Uyandığında odada yoktu, demek ki kasabaya bayram hediyesi almaya gitmiş. Arkadaşlarıyla çardakta oturmuş, pişpirik oynuyordu. Babasının “gelin bakalım gençler, bayramlaşalım” diye seslenmesi üzerine ellerinden oyun kağıtlarını fırlattıkları gibi koşturup, hediyeleri kapışmışlardı. Paketlerden birbirinin eşi dört tüfek çıkmıştı.

Kusursuzluk özlemi

Filiz’in o koyu karanlık uykudan uyanıp, gelin kahvaltısı hazırlamak üzere odasından çıkmasıyla evi tam takır bulmasının üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmiş sahiden. İlk anın şokuyla soyulduklarını düşünmüş, kocasına seslene seslene kendisini odadan odaya atmıştı. Odalarda yoktu Fikret. Banyolarda yoktu. Demek o çıktıktan sonra girmiş hırsız.

Linç

Baz istasyonu direğinin tepesinden bakan adama, ayaklarını diz boyu karda yürür gibi bulut yığınlarına batıra çıkara ilerleyişleri pek gülünç göründü. Boş bulunup gülecek olsa, direği sıkı sıkı kavrayan dizleriyle elleri gevşeyebilirdi. Gülmesini tutmak için fena şeyler düşündü. Karısı çocuğunu da alıp anasının evine kaçmıştı. Çok ciddiydi. Geri dönmezlerse intihar edecekti.