Hakan Şahin

Libya’daki uzman çavuşlar meselesi

Ordu içindeki demokratik ve hukuksal denetim mekanizmalarının son yıllarda artan politizasyon nedeniyle iyice zayıflamış olmasının bir dizi sonucu oldu. Bunlardan biri, el çabukluğu ile bir disiplin sorunu suretine büründürülerek sonuca bağlanan ve üzeri kapatılan meselelerin aslında ne ölçüde disiplinle ilgili ve ne ölçüde politik, mali, yönetsel vb. sorunlar olduğunu öğrenmemizin giderek zorlaşması.

Emekli Askerler-3: Bir denklemin doğal sınırları

Siyasal yaşamı boyunca çok farklı gruplarla girdiği pragmatik ilişkileri sonlandırma veya ona yeni suretler biçme koşul ve zamanlamasını çoğunlukla kendi seçen bir siyasal lider olarak Erdoğan için emekli askerler, elindeki dost listesinin muhtemelen en alt sıralarında yer alıyordu ve bunlar muhtemelen listedeki en kuşku duyduğu gruplardan biri idi. Gelişmeler, emekli askerlerin 2014 sonrası kurduğu denklemlerin ulaşabileceği doğal sınırları kalın uçlu bir kalemle belirliyor.

Emekli Askerler-2 / Muğlalı sendromu, rezonans ve kopuş

Şaşırtıcı derecede eksik ve çarpık bir hukuk, sosyoloji ve siyaset yaklaşımıyla harmanlanmış bir misyon duygusundan türeyen ve kendini mütemadiyen yeniden-üreten bir “tutsaklığın kültürel taassubu” içinde askerler bir yanda Muğlalı Sendromu olarak bilinen ve “bugün hukuksuz bir iş yaparsan yarın sahip çıkan olmaz” ile özetlenebilecek bir temkinlilik, öte yanda da “bir şey yapmalı!” ile özetlenebilecek bir tarihsel/kültürel misyon duygusunun yarattığı gerilim arasında rezonans halinde kaldılar.

Emekli askerler

Karikatürleştirilmiş “apartman yöneticisi emekli albay” tiplemesi, emekli askerler hakkındaki toplumsal algıyı çok iyi yansıtır. Fakat 2010’lardan itibaren bu manzaranın değişmeye başladığını düşünüyorum. Kanımca, bu tarihlerden itibaren emekli asker, göbeğine yapışmış eşofmanıyla karikatürleştirilebilecek bir tip olmaktan çıkıp sivil-asker ilişkileri üzerine çalışan siyaset bilimcilerin gecikerek de olsa fark etmeleri gereken bir özne haline geldi.

Türkiye’de darbe tehlikesi var mı?

Ordunun iç yapısına ilişkin bugünkü kaotik durum, nihai kertede Türkiye’de bir askeri darbenin önündeki en etkili bariyer olarak duruyor. Diğer bir deyişle Türkiye’de bugün bir askeri darbenin önündeki birincil engel, TSK üzerinde sivil/demokratik kontrolün kurumsallaşmış olması yahut TSK’nın demokrasiye bağlılığı değil, ciddi çatlakların sınırlarını çizdiği bir “patchwork” yapının pratik sorunları.

Şehitlik, tezkere ve profesyonel askerlik

Şehit cenazelerinin sıklaştığı 90’lı yıllarda “Neden Etiler’den Nişantaşı’ndan şehit cenazesi kalkmıyor” sorusu sorulurdu. Paralı/profesyonel askerliğe geçiş bu sorunun zeminini önemli ölçüde aşındırdı. Artık parasını ödeyen orta ve orta-alt sınıflar da ‘şehit’ olmuyor. Böylelikle, bir yandan şehitlik kurumu ulusça kutsanmaya devam ediliyor ama bir yandan da bu kurumun külfeti de facto olarak, hem siyasal iktidar hem de bu toplumsal sınıflar eliyle, adeta ulusal bir farz-ı kifaye suretinde, sözleşmeli erlik ve uzman çavuşluk kurumlarını besleyen yoksul toplumsal havzalara delege edilmiş oluyordu.

“Ama arkadaşlar iyidir”: TSK’da kayırmacılık ve kadrolaşma

SADAT ve ardından TÜGVA olaylarının duyulmasının ardından aklıselim sahibi hemen herkes ordu dahil tüm kamu personeli alımlarında ve terfilerde kayırmacılığa, kadrolaşmaya geçit vermeyen, evrensel ölçütlerde ve liyakate dayalı bir sistemin önemine vurgu yaptılar. Ancak Türkiye’nin özgül koşullarında bu güzel ve ezber öneriler daha baştan boşa düşüyor.

Hulusi Akar’ın cumhurbaşkanlığı meselesi

Koşulların olgunlaşması halinde Akar’ın kendisine sunulan bir cumhurbaşkanlığına hayır demeyeceğini kestirmek zor değil. Bugüne değin ordu tarafından temsil olunan devlet muhafızlığı işlevinin, bu kez daha genişlemiş biçimde ordu, istihbarat, polis, bekçiler, güvenlik görevlileri ve birtakım paramiliter uzantılardan oluşan epeyce irileşmiş bir güvenlik aygıtı üzerinden devam ettirilmesi amaçlanıyorsa, Akar tüm bu eko-sistemi yönetmek için gayet iyi düşünülmüş bir aday.