Avrupa, birkaç haftadır zorunlu aşıyı tartışıyor ve devletler yavaş yavaş bu fikre ‘ısınıyor…’ Fakat bu, aşısızları bazı mekânlara almama ya da benzer kamusal kısıtlamalar üzerinden ‘aşıya zorlama’dan farklı, çok daha zecrî bir uygulama anlamına geliyor. Zorunlu aşı, bildiğimiz anlamda ‘zorunlu’ anlamına geliyor ve reddedenleri ağır para cezaları ve belki bir sonraki aşamada hapis cezaları bekliyor.
Tamam, gitmiyoruz bir yere ama bu “birçok” insanın “birçok” başka insana ya da bize yabancılığını/düşmanlığını ne yapacağız? Bu kadar şiddet, vahşet vs nerede duracak? Yokluk, yoksunluk? Hemen yanımızdayken bunlar, hayatımıza nasıl hiç yoklarmış gibi devam edeceğiz? Beyinlerimizin yapısı değişti mi o kadar?
Erdoğan ve Kılıçdaroğlu yaşadığımız keskin kutuplaşmanın zirvelerini temsil eden isimler. Bir zirveden (Erdoğan’dan) soğumuş, uzaklaşma eğilimine girmiş insanlar, diğer zirveye; tam karşıda konumlandırdıklarına kolayca savrulmazlar. Ve bir zirvenin son düzlükte yaptığı söylem değişiklikleri, aradaki insanların gözünde onun ılımlı sembole dönüşmesine yetmez. Kimlik karşıtlıklarını yumuşatacak ılımlı semboller, zirvelerden çok daha fazla çekim şansına sahiptir bu tür arayışlarda.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, iş insanı Osman Kavala hakkındaki AİHM kararının uygulanmaması nedeniyle Türkiye hakkında verdiği ihlal prosedürünü başlatma kararını resmî sitesinden yayımladı. Kararda, “En geç 19 Ocak 2022'ye kadar bu soruna ilişkin görüşünü özlü bir biçimde sunmaya davet” edilen Türkiye’ye son bir süre verildi.