13 senelik kanlı bir mücadelenin ardından Suriyeliler, sopayı Esad’ın elinden aldı. Artık sopanın el değiştirmesi değil, kırılması gerekiyor. Bunun içinse kapsayıcı bir anayasa yapım süreci ve herkesin dahil olduğu bir demokrasiye geçiş dönemi şart. Sanılanın aksine Suriyeliler bu kavramlara pek yabancı değil. Çok uzun bir süredir solcusu, liberali, seküleri, İslamcısı, komünistiyle bu değerler için mücadele ediyorlar. 2000 yılındaki Şam Baharı’ndan bugüne uzanan bu demokrasi mücadelesi karşısında, harita önündeki “büyük resim” analizlerinde kullanılan o çubukları artık bir kenara koymak gerekiyor.
Bahçeli, DEM heyetinin İmralı’ya ziyareti hakkında konuştu:
“Görüşlerimizde bir değişiklik yok. Bu görüşmenin sağlanmasında yarar vardır. 2025’e giriyoruz. Yeni yıla hayırlı bir başlangıç olur. Görüşmeleri bizi memnun eder. Zannediyorum kararları, Türkiye'de yaşayan her insan açısından hayırlara vesile olur."
Önemli bir direniş hattı olan Suriye, -en azından şimdilik- “direniş cephesi”nden çıkmış bulunuyor ama Suriye’nin yeni yöneticilerinin ve daha önemlisi Suriye halkının Filistin acısını umursamadıkları düşünülemez. Yıllardır halka zulmeden bir yönetim beklenmedik hız ve kolaylıkla sona ermiştir. Yönetim bağlamında bölgemizde bir zorba yönetim daha sona erdi, darısı diğerlerinin başına. Hiçbir zorba/despot rejim ilanihaye ayakta kalamaz, zorba hiçbir rejim Filistinliler gibi mazlumların acılarını kendine dert edinmez, mazlumların kurtarıcısı olamaz.
Hoşa gitmeyen doğruların alıcısı yok, hoşa giden yalanlar ise kapış kapış gidiyor.
‘Post-truth’ çağında bu gerçeğin geldiği seviyeye baktığımızda, dünyada ve Türkiye’de entellektüel kesimin en büyük yanılgılarından birinin şu olduğunu söylemek mümkün: Cehalet bugün ‘imkânsızlık’ sebebiyle ortaya çıkan bir durum değil, bilakis bile isteye tercih edilen, deyim yerindeyse ‘sofistike’ bir ‘cehalet’le yüzyüzeyiz.