Esasen Özel, Kılıçdaroğlu’nun açtığı yoldan ilerliyor. Bu yol, CHP’yi dar bir kimlik partisi olmaktan çıkarmak, bir kitle partisi haline getirmek, kültür savaşları dışında siyaset yapmak, demokrasi ve haklar etrafında kucaklayıcı, birleştirici olmak şeklinde tanımlanabilir. Bu, doğru ve olması gereken siyasettir.
Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptığım AGİT, 1999 yılında yüzyılın son zirvesini İstanbul’da yaptı. Zirveden önce AGİT Dönem Başkanı Norveç Dışişleri Bakanı son bir danışma için İstanbul’a geldi ve zamanın Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile görüştü. Zirveden sonra 11 Aralık’ta yapılacak Avrupa Birliği zirvesinde Türkiye’yi muhtemelen resmen aday ilan edecekler deyince, “kimden bu bilgi” diye sordum. Şimon Peres ve Hollanda Dışişleri Bakanı dedi. O zamanlar İsrail bizim AB’ye girmemiz için ciddi faaliyet gösteriyordu.
Çeşitli sivil dinler ile eskinin resmi ve semavi dinleri arasındaki ritüel benzerlikleri bir tesadüf değildir. Milliyetçi tapınmalar iki formun kesişim kümesidir. Ka’be’ni Anıtkabir/Çankaya yapınca kutsalsız olmuyorsun. Aynı şekilde doğruya dair ilhamini Mekkeli peygamber Muhammed yerine Nemçeli filozof İmmanuel’den alınca başını kutsaldan kurtarmış olmuyorsun. Siyasetsizlik ile Kutsalsizlik aynı şeydir. Kutsalı öldüren siyaseti öldürür. Siyasetin ölümü insaniyetin ölümüdür. Tek veya çok olsun, put olarak tanrıların canı cehenneme. Ama kutsalın ölümünün kendisi insanın ölümüdür.
Özel, Erdoğan’ın karşısına, dersine ondan daha iyi çalışmış, daha akılcı, daha yenilikçi bir görüntüyle oturursa, görüşme sonrasında daha da büyük bir rüzgar yakalayabilir mi? Öte yandan, 1 Mayıs’taki tablo nedeniyle, bu görüşmenin doğru olmadığını, iptal edilmesinin gerektiğini savunan muhalifler var. Bu da başka bir tartışma. Görüşme gerçekleşir veya gerçekleşmez… Özgür Özel’in “el uzatan“ yaklaşımı, diyaloğa açıklığı, “egolu davranmıyor” oluşu… Bunların hepsi güzel olsa da medyaya başlarda yansıyan muhtemel görüşme maddelerine bakınca, bir tereddüte de düşmek mümkün
1 Mayıs 1977 katliamı, bizim kuşağın hafızasında yer etmiştir. 34 insanımızı yitirdiğimiz o acı olayların failleri hiçbir zaman yargı önüne çıkarılamadı. O mitingi düzenleyen ve katılanların önemli bir çoğunluğu, olayın, uluslararası çapta bir devlet komplosu olduğunu düşünüyor. Veya öyle düşünmeyi tercih ediyor diyelim. Sol hareketlerin 1 Mayıs 1977 katliamındaki sorumluluğu maalesef yeterince sorgulanamadı. En azından sol kendi içinde bu konuyu enine boyuna cesur bir değerlendirmeden geçirmedi. Bu yük, omuzlarımızda.