Önceki hafta Fatih Altaylı’nın merkezinde olduğu bir tartışma esnasında, Altaylı’nın Güneş gazetesi dönemi hatırlandı. Güneş’in o dönemki sahibi Asil Nadir’in davaları nedeniyle mali krizde olduğu sırada Altaylı, meslekte önemli sıçramalarını yaşamış, gazetenin Ankara temsilciliğini ve yayın koordinatörlüğünü yapmıştı. O sırada aylarca maaş alamayıp sonra kovulan, annemin de aralarında olduğu gazete çalışanları ise binanın karşısında Onur Direnişi eylemindeydi. İşten kovulduktan iki ay sonra doğum yapan annem çocuğuna Onur adını koydu.
Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin resmi kısmında ant içen 960 mezun teğmenden 300-400’ü törenin ardından kılıçlarıyla bir araya geldi ve bir saat önce zaten kendilerine ant içirmiş dönem birincisi eşliğinde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganı attıktan sonra ant içti. Bu andın adı Subaylık Yemini. Bu ant eskiden törenin resmi kısmında içiliyordu. İnternette “Harp Okulu mezuniyet töreni” aramasıyla yapılacak bir gezinti bu “Subaylık Yemini’nin” 2016’dan itibaren ortadan kalktığını gösterecektir. Subaylık Yemini’ndeki “laik, demokratik Cumhuriyet” ve “karşılarında bizi bulacak”, “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” gibi ibareler kimileri için rahatsız edici olmuş olmalı. Yani Teğmenler, tarihsel olarak gelenekselleşmiş ancak son yıllarda “yasaklı” hale gelmiş bu andı içmek konusunda bir kararlılık göstermişler. Dolayısıyla “bu rutin bir uygulama mı?” sorusuna, “hayır” ve arkasından “geçmişte rutin olan bir uygulamanın yasaklanmasına yönelik rutin olmayan bir direnç” cevabını verebiliriz.
Erich Fromm için siyaset, siyasetçi olanlardan çok olmayanlara ait bir iş olmalıdır. Kendi gerçeğiyle yüzleşemeyen, yaşadığı geçmişi inkâr edip travmalarından öfke devşiren insanlar için aldanma kaçınılmazdır. Türkiye gibi ülkelerde siyasetçi denilen “meslek erbabı” genellikle gerçeklerle yüzleşme aracı ve iktidarı olarak siyaseti seçmekte -pardon siyaset yapmaya karar vermekte!- fakat bu dışardanlık ve ayrı bir iş olarak görme hali, siyasetin siyasallaşarak topluma yayılmasını engellemektedir. Halktan kopuk siyasetse, gerçekliği, istenildiği gibi manipüle edilebilir hale getirmektedir.
Kahvaltı “mutlulukla ilgisiyle” de ünlü lâkin yarattığı duygular zamana, hayata göre değişiyor. Tat, çeşit, nostalji dünyası farklı da olsa çocukluğun tatla, lezzetle de yakından ilişkisi olmalı. Yazılarıma da uğruyor arada: “Nerede o eski …..ler/ların lezzeti?” Çocukluk, gençlik nostaljisi her devrin usta aşçısı ama… Etiketlerin akaryakıt sayacına heves etmesi bir yana, lezzet-kalite de dönme (çevrilen) dolapta.
The New Yorker dergisinde çalışan araştırmacı gazeteci Madeleine Baran, popüler podcast serisi “In the Dark”ın 3. sezonunda 19 sene önce Irak’ta işlenen Haditha katliamını ele aldı. Amerikan askerlerinin çoğu kadın çocuk 24 Iraklı sivili katletmesinin ardından olay yerindeki fotoğraflar arşive kaldırılmış, hiçbir sorumlu hapse girmemişti. Madeleine Baran, 15 akrabasını kaybeden Iraklı avukat Khalid Salman ile el ele verdi, olayın canlı tanıklarıyla konuştu. ABD ordusuna dava açarak olay yeri fotoğraflarına ve soruşturma evrakına ulaştı, kamuoyuna açıkladı. 19 yıldır saklanan bir katliamı tüm detaylarıyla gün yüzüne çıkardı. Tam da İsrail’in Gazze’de sivilleri katlettiği korkunç bir soykırım işlediği günlerde büyük bir savaş suçu haberini milyonlara ulaştırdı. Dehşet verici fotoğraflarıyla Haditha katliamı sadece geçmişe değil, günümüze ve geleceğe dönük bir özeleştiriyi de zorunlu kılıyor.