AK Parti, zihin kodlarındaki bulanıklık nedeniyle ilk yıllarında iktidarına yönelik provokatif eylemlerin doğasını doğru değerlendiremedi. Geçtiğimiz bölümlerde, bildiri dağıtmak isteyenlere yönelik linç girişimlerini ‘halkın hassasiyetleri’ gerekçesiyle haklı bulması demokratik hak ve özgürlükler konusundaki bulanık bakışının sonucuydu. Linç girişimlerini izleyen depresif-paranoyak milliyetçiliğe karşı da İslamcılığına bulaşmış milliyetçiliği nedeniyle gerekli tepkiyi vermedi, hatta yer yer duygudaşlık içine girdi. Sonraki bölümlerde ele alacağımız ülke çapındaki ‘misyonerlik karşıtı kampanya'da da aynı şey oldu.
Dindar-seküler gerilimine odun taşıyıp siyasetin ateşini harlamadığı sürece, işçiler ölmüş, kadınlar öldürülmüş, alınmayan tedbirler sebebiyle görevi başında insanlar yitirilmiş; hiçbiri dindarlarımız için dert, tasa ve gündem konusu olmuyor nedense ve nasılsa...
Kıbrıslı gazeteci Başaran Düzgün’ün “Öksüz Atlar Ülkesinde” romanı. Kıbrıs’ın bilmediğimiz karmaşık değişik milliyetlerin iç içe yaşadığı bir tarihi döneminden çatışmalara uzanan yakın tarihine tanık oluyoruz. Bir belgesel niteliğindeki bölümleri, yaşanmış bir tarihin heyecanı içinde sizi sürükleyip götürüyor. Çok beğendim.
Hilafet bayrağı, kelime-i tevhid bayrağı taşıdı diye yumruk atan saldırganın “gerekeni yaptı” diye övülmesinden haftalar sonra bu kez de hutbede imam azarlayan, darp eden kaymakama diğer valiler ve kaymakamlardan gelen “gerekeni yapmıştır”ı da gördük. “Gerekeni yapmıştır”ların artması tehlikeli. İlgililerin de sebebi ne olursa olsun şiddetin meşrulaştırılmasına karşı gerekeni yapması gerekir.
İsveç merkezli IDEA dünyadaki demokrasilerdeki gerilemenin 1975 yılından bu yana görülmeyen bir ölçüye vardığını iddia ediyor. Yine İsveç merkezli V-Dem’in yayınladığı yıllık demokrasi raporundaki Türkiye’nin demokrasi tarihini gösteren çizelgeye göre ise Birinci Meşrutiyet ile başlatılan demokrasimiz, II. Abdülhamit yönetiminde Tanzimat döneminin de gerisine gitti. İkinci Meşrutiyet ile ikinci sıçramasını yaptı, 1913 Bab-ı Ali baskınıyla yine geriledi. Tek parti döneminde demokrasi istikametinde ufak tefek düzelmeler görüldü, 1950 seçimleriyle büyük bir sıçrama kaydedildi. 12 Eylül 1980 darbesiyle bütün kazanımlar kaybedildi. Sonra 2010’lı yıllara kadar hızlı bir yükseliş ve AB reformlarıyla birlikte varılan en yüksek nokta ve ondan sonra da yine hızla 1950 öncesi düzeyine dönüldü.