Torba yasanın içinde yer alan kimi düzenlemeler disiplini, mobbing’e dönüşmeye çok elverişli bazı yasa hükümleriyle tesis etmeyi tercih etmiş görünüyor. Bu tedbirlerde, Suriye ve Irak’ta yürütülen askerî operasyonların özellikle Kara Kuvvetlerinin alt rütbeli subay ve astsubayları ile uzman erbaş ve sözleşmeli erleri üzerinde yarattığı mesleki yorgunluğun etkili olduğu söylenebilir.
Sandıktan aşırı sağın çıkması, onun demokrasi karşıtlığını ortadan kaldıramıyor. Kaldı ki dünyada sandık kurulan pek çok otoriter ülke var. Sandık veya toplumsal meşruiyet yanına, evrensel değerleri, insanlığın yüzlerce yıllık hak-özgürlük-eşitlik kazanımlarını ve bunların ifade ettiği meşruiyeti almazsa, demokrasi bakımdan çok anlam ifade etmeyebiliyor.
1875-1914 arasının Yeni Emperyalizmi. Tarihçiler böyle adlandırıyor. Batı ile Doğu arasındaki askerî güç dengesizliği maksimum noktasında. Zırha bürünmüş o nâmerd eller (drednotlar, Çanakkale). Biraz genellenmiş hali: Garbın âfâkını sarmış çelik zırhlı duvar (İstiklâl Marşı). Müthiş bir yarış başlıyor, başta Afrika’nın içleri, yeryüzünün paylaşılmasını tamamlamak için. 1900’e gelindiğinde, sahipsiz toprak yok artık. Olgu işte bu. Beraberinde teoriyi getiriyor. Tartışmaları, açıklama çabalarını, emperyalizm teorilerini getiriyor.
“Pilot bölge olarak Göçek’i seçiyoruz. Göçek’in kirlendiğini görüyorum. Arada bir ben de oraya gidiyorum. Orada konuştuğum kaptanlar diyorlar ki. ‘15-20 sene önce içilecek gibiydi bu sular’. 15 gün önce gittiğimde gördüm. Hatta biraz soğuktu ama denize girdim. Deniz bitleri ısırdı. Şimdiden deniz bitleri ısırıyorsa orası yaşanmaz hale gelmiş demektir. Mavi kart diye bir uygulama var. Atık suyu belli merkezlere teslim etmek amacıyla kurulan sistem bir fayda sağladı. Buna rağmen atıkları hala oraya vermiyoruz. Ne yapıyorsunuz dedim Göceklilere. Buralarda demir atmış olanlar, kirli suyu bulunduğu yere veriyor. Benim konuştuğum kaptan ‘Ben de biraz açığa çıkıyorum ve olduğu gibi denize veriyorum’ dedi. Kendi kendimizi zehirliyoruz. Bir taraftan ağaçlara bağlıyorlar yatları. O ağaçlar kırılıyor, dökülüyor. Denize attıkları çapa dibi mahvediyor.
Aziz Yıldırım, Ali Koç’un kendisinin “Ben Fenerbahçeyim” sözlerini eleştirmesine Hallac-ı Mansur’u okumasını önererek cevap verdi. Aslında bu güzel ve zekice bir cevaptı ve anlamlıydı. Hallac-ı Mansur “Ene’l-Hak” (“Ben Hakkım”) derken kendisinin Allah olduğunu değil, Allah’tan başka varlığı olmadığını anlatmak istiyordu. “Ben Fenerbahçeyim” derken Aziz Yıldırım da Fenerbahçe’den başka varlığım yok, ben onda kayboldum demek istiyordu. Ancak Hallac-ı Mansur programı izlese muhtemelen Aziz Yıldırım’ın kendisini tekrar okumasını isteyecek ve anlaşılmamakla yakınacaktı.