Bir mafya lideri Ankara’daki bir mahkeme salonunda büyük bir özgüvenle yargılanıyor. Müştekiler, gizli tanıklar birbir davadan çekiliyor. Sanıklar mahkemeyi yargılıyor. Bütün suçlamalarının üstü “kumpas”la örtülüyor. Peki nasıl oldu bu? Bu cesareti nereden aldılar? Cevabı tabii ki geçen haftada yaşananlarda saklı.
Halis, devletin Kürtleri yok sayan tutumunun karşısındadır. Kürt-Alevi kimliğinin hakkını hukukunu savunur. Çorum, Sivas, Maraş, Elazığ, Malatya katliamlarına tanıklık eder. CHP, SHP, EDP’de siyaset yapar. Güneydoğu Anadolu’da 40 bine yakın insanımızın yaşamını yitirdiği çatışmaların sona ermesi için çalışır. Tansu Çiller’in başbakanlık, Mehmet Ağar’ın içişleri bakanlığı yaptığı yıllardır. Aralarında Behçet Cantürk, Savaş Buldan’ın da olduğu birçok Kürt aydını, faili meçhul cinayetlerin kurbanı olmaktadır...Ankara kulislerinde, bir ölüm listesinden söz edilir. Ziya Halis’in de adı ölüm listesindedir.
Bu yazı, Solun Kültür Serüveni başlıklı YouTube çekimleri (ve yazılı giriş notları) dizimin bir parçası değil. (1) Yeryüzünün bütün kuvayı milliyeleri’nden (30 Nisan) ve (2) Devrimci acımasızlık: Lenin’in “asın” emri’nden (7 Mayıs) devam ediyorum. Çıkış noktam, Hamas tartışması. Terör örgütü mü, millî kurtuluş örgütü mü? Bunun yanlış bir ikilem olduğu kanısındayım. O da bir kuvayı milliyedir demek, meseleyi hallediyor mu? Kendince, kendi tabanı ve ideolojisi nezdinde kuvayı milliye olmayan, kim var? Kaldı ki, millî kurtuluşçu olunca, temiz, günahsız, her türlü eleştiriden münezzeh mi olunuyor?
Kürt siyasetinin realiteleri göz önüne alındığında, Selahattin Demirtaş’ın devlet-demokratik siyaset-silahlı mücadele bağlamında kurduğu denklemin çözümü, bizzat kendisinin oluşturacağı, daha doğrusu sadece onun önderliği durumunda başarıya ulaşabilecek yeni bir parti sonucunu veriyor. Ne var ki, böyle bir siyasi hareketin-partinin önünde neredeyse aşılamaz gibi görünen çok sayıda engel var.
Bir kişinin terör suçlusu olarak kabul edilebilmesi için “suç işlediği” ya da “bir örgütün mensubu olduğunun” sabit olması gerekir. Buna karar verecek yer de elbette tarafsız ve bağımsız mahkemelerdir. Oysa, terörden arananlar renkli listelerine eklenenlerin büyük çoğunluğu hakkında Türk mahkemeleri tarafından verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı yok. Ne olacak şimdi?